Ceren Sözeri: 2010’da ‘Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi’ydi, şimdi neye ayak bağı oldu?

Evrensel yazarı Ceren Sözeri, yargı krizi ile hedefin, hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesinin, en ufak bir eleştirinin susturulmasının kapılarını siyasallaşan yargı yoluyla açmak olduğunu belirtti.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Evrensel yazarı Ceren Sözeri, Yargıtay'ın AYM hakkındaki kararlarını değerlendirdiği yazısında, konunun bu kadar geniş tartışılmasının halka anayasanın varlığını hatırlatması açısından olumlu olduğunu belirtti, "Ancak bu kararın sonuçlarının ne olabileceğini, insanların hayatlarında neyi değiştirebileceğini anlatmak daha yararlı olabilir" diye yazdı. Sözeri, 2014 yılında Erdoğan'ın da Anayasa Mahkemesi'ne başvurduğunu hatırlattı, 2010 Anayasa referandumu öncesinde AK Parti'nin hazırladığı kitapçıktan örneklerle AYM'nin bir zamanlar Türkiye'nin İnsan Hakları Mahkemesi haline getirildiğini belirtti. 

Yargı krizinin siyasi tutukluların özgürlüğünden çok daha derin boyutları olduğunu ifade eden Ceren Sözeri'nin "2010’da ‘Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi’ydi, şimdi neye ayak bağı oldu?" başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle: 

"Bakın mesela 2010 Anayasa Referandumu Öncesi AKP’nin hazırladığı ‘12 Eylül’de Referanduma Evet: Anayasa Değişiklik Paketi ile İlgili Sorular ve Cevaplar’ adlı kitapçıkta bireysel başvuru ile ilgili ne yazıyor: ‘Bu yapısıyla Anayasa Mahkemesi, bir çeşit Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi haline getirilmektedir. Bu yapı, ülkemizdeki demokratik hak ve özgürlüklerin ihlallerine karşı caydırıcı bir unsur olacaktır. Ayrıca, iddia edildiği gibi, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı verilmesi Yargıtay ve Danıştay’ın yetkilerine müdahale anlamı taşımamaktadır.’ Bugün ne değişti de ‘Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi’ rahatsızlık yaratmaya başladı? Dahası Erdoğan 2014 yılında başbakan olmasına rağmen sosyal medyada kendisi ve ailesine karşı yapılan hak ihlallerinin kaldırılmasına yönelik mahkeme kararlarının uygulanmaması nedeniyle AYM'ye bireysel olarak başvurmuştu. Avukatları başvuru dilekçesini ‘Yargı kararlarının uygulanmaması en başta hak arama özgürlüğünü anlamsız hale getireceği gibi Anayasanın ve hukukun bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesine de ters düşmektedir’ diye bitirmiş. 2016’da AYM’nin Can Dündar ve Erdem Gül kararı hakkında hava değişti. Erdoğan, ‘Mahkeme bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık, net söyleyeyim. Ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum’ dedi. Gelinen noktada yapılmak istenen bir taşla iki kuş vurmak, yani hem Gezi protestolarının bir ‘darbe’ gibi gösterildiği siyasi savunuyu sürdürmek üzere Can Atalay’ı cezaevinde tutmak, hem de bireysel hak ve özgürlükleri, Anayasa tartışmalarında sunulacak yeni havuçların arkasına saklayıp kısıtlamak.

AİHM geçen yıl Türkiye’yi en çok Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. Maddesinde düzenlenen özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle mahkûm etmiş. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru AİHM’den önceki son basamak, şimdi yargıtay üyelerinden bazıları ‘AYM'nin görevi bireysel başvurularda hak ihlali kararı vermekti. Eğer ihlal varsa, tazminat verilir’ demekteymiş. Erdoğan 2016’da Dündar ve Gül kararı sonrası benzerini söylemişti ’Bundan sonra isterlerse AİHM’ye gidebilirler. AİHM eğer Anayasa Mahkemesi’nin verdiği istikamette bir karar verirse, o da sadece tazminat bakımından bağlayıcıdır. Devlet de itirazlarını yapar veya o tazminatı öder.’

Yargıya güvenin bu derece azaldığı, çürümüşlüğün mektuplar yoluyla ortaya döküldüğü bir dönemde buradaki mesele İstanbul Grubu ile Hakyolcular çekişmesi değil, maaş krizi hiç değil, Can Atalay’ın özgürlüğüne kavuşmasını çoktan aştı. Mesele hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesinin, en ufak bir eleştirinin susturulmasının kapılarını siyasallaşan yargı yoluyla sonuna kadar açmak. Medyanın bunu topluma tüm somutluğuyla anlatması gerekiyor. Aksi takdirde, konu bölünmelere elverişli tartışmalara çekilecek, ‘Anayasa değişikliği olmazsa olmaz’ denilecek ve bir önceki referandumda olduğu gibi ’Atı alan Üsküdar’ı geçecek.'" (HABER MERKEZİ)