Cahit Kırkazak: 'Kürt arkadaşlarım da var'dan, 'HDP'li arkadaşlarım da var' sözüne geldik

Kobanê Davası'nın 10. duruşması bitti. Davanın avukatlarından Cahit Kırkazak anlatıyor: "Kürt arkadaşlarım da var sözünden gele gele HDP'li arkadaşlarım da var' sözüne geldik..."

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanları ve merkez yürütme kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 22’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 10’uncu duruşması bitti. Duruşma sonrası birçok konu duruşmaya damga vurdu. Bugüne kadar mahkeme heyeti savunma makamının ve siyasetçilerin neredeyse hiçbir talebini kabul etmedi. Tanık olarak dinlenenler 'Selahattin Demirtaş'ı, Figen Yüksekdağ'ı bırakın' dedi, kolluğun beyanları üzerine mahkeme başkanı, 'Ne yani şikayetçi değil misin?' diye soru sordu. 10 duruşma sonra gelinen noktada ise hem siyasetçiler hem de avukatlar bu davayı, 'siyasi kumpas davası' olarak görüyor...

Kobanê Davası'nda gelinen noktayı, süren tartışmaları, duruşmalarda dikkat çeken konuları Cahit Kırkazak'la konuştuk...

'YARGILAMANIN CİNSİYETÇİ YÖNÜNÜ VURGULAMAK GEREKİR'

Kobanê Davası başta Kürt siyaseti olmak üzere, HDP’li siyasetçilerin yargılandığı bir dava olarak değerlendiriliyor. Hatırlanması açısından nedir Kobanê davası, Kobanê davasında kimler yargılanıyor, yargılama konusu nedir?

Aslında Kobanê davası ile ilgili olarak gerek hukuki, gerek siyasi gerekse de sosyolojik olarak birçok tanımlamalar yapılabilir. Bunlar; kumpas davası, intikam davası, tasfiye davası denilebileceği gibi bir dönemin (çözüm sürecinin) yargılaması da denilebilir. Bu dava için yapılacak en zor ve en basit tanımlama hukuki açından yapılabilir belki o da siyasetçilerin hukuka aykırı şekilde rehin alma yargılamalarıdır. Bir tarafta IŞİD barbarlığına karşı direnen Kobanêli Kürtlere dayanışma gösteren Türkiyeli Kürtler ve Türkiye halkları var, diğer taraftan ise Kobanêli Kürtlerle niye dayanışma gösterdin diyen bir irade. Yargılama bu kadar basit aslında. Ama özellikle bu yargılamanın cinsiyetçi yönünü de vurgulamak gerekir.

'KADIN MÜCADELESİNE ERKEK DEVLET ŞİDDETİ GÖRÜLÜYOR'

'Yargılamanın cinsiyetçi yönü'nden kastınız nedir?

Yargılama öznelerinin birçoğu Kürt kadın mücadelesinin özneleridir. Bunlar Sabahat Tuncel, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Aysel Tuğluk ve diğer bütün kadın siyasetçiler. Bu kadın siyasetçilerin özellikle kadın çalışmaları yargılama konusu yapılmakta. Özelikle de Aysel Tuğluk şahsında eş başkanlığa ve kadın mücadelesine dönük erkek devlet şiddeti açıkça görülmekte. Özetle bu dava sahte delillerle, kumpaslarla Kürt siyaseti ve HDP’de vücut bulan Türkiye muhalefetinin tasfiye edildiği bir intikam davası. Bu davada yargılananlar HDP siyaseti ve HDP’li siyasetçiler ile kadınlardır. Yargılama konusu ise çözüm süreci etkinlikleri ile IŞİD barbarlığına karşı kadınların zaferi ve Kobanêli Kürtlerle dayanışmanın kendisidir.

'ERDOĞAN VE BAHÇELİ'NİN AÇIKLAMALARI YARGILAMANIN SAHİBİNİ GÖSTERİYOR'

Kobanê Davası’nın 10. duruşması geride kaldı... Bugüne kadar gelinen noktayı hukuk açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu dava hukuki açıdan değerlendirmek mümkün değildir. Ancak hukuksuzluk açısından birkaç şey söylenebilir. Bu yargılama tanıklara (gizli tanıklar) dayanması yönüyle; engizisyon yargılamaları, yargılamanın hukuk tanımaz şekilde yapılmasıyla Jean Bodin’in teorisini oluşturduğu cadı avı yargılamaları, kumpasları ve delillerin oluşturulma şekliyle Dreyfus yargılamaları, amaçları yönüyle İstiklal Mahkemeleri, DGM yargılamaları ve arkasındaki irade yönüyle de Yassı Ada yargılamlarındaki bütün hukuksuzlukları barındırmakta.

Engizisyon yargılamaları sanıkların itirafları üzerinde yapılan yargılamalar olup başkaca da delile ihtiyaç duymamaktaydı. Bu yargılama da ise sipariş verilmiş, matbu ve tek bir ağızdan çıkmış gizli tanık beyanları dışında başkaca bir delil bulunmamakta. Bu dosyada yine Jean Bodin’in teorisini oluşturduğu ve o günden beri otoriter yönetimlerin en önemli başvuru kaynağı olan devletin çıkarı, bireyin çıkarının üzerinde görülen ve belirlenen kurallarla yargılama yapılması halinde tek bir cadının ceza alamayacağı, o nedenle devlet olağanın dışına çıkarak yargılama yaptığı cadı avı yargılamalarını görüyoruz. Lakin dosya içerisindeki Emniyet Genel Müdürlüğü'nün talimat niteliğinde kimlere ve hangi isnatlardan dava açılması gerektiği, dosyadaki tek delil olan tanıkların dinlenilme şekilleri, uygulanmayan AİHM kararları ve dosya içerisine getirilmeyen belgeler bir bütün değerlendirildiğinde yargılamanın modern cadı avı yargılamaları olduğunu bize göstermekte. Bu dava sahte delillerle Dreyfus Yargılaması, Kürtlere yaklaşımı ile İstiklal Mahkemeleri yargılamalarıdır. Yine Yassı Ada Yargılamalarında ‘sizi buraya getiren irade böyle istiyor’ diyen mahkeme başkanı yargılamaların arkasındaki iradeyi açıklamıştı. Bu yargılamanın arkasındaki irade de aynı iradedir. Yani AKP ve MHP siyasal iktidarı bu yargılamanın arkasındaki iradedir. Nitekim ‘karşı hamleyi yapar, işi bitiririz’, ‘biz Demirtaş’ı serbest bırakmayacağız’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ‘bu yargılamalar hemen bitecek, Demirtaş teröristtir’ diyen MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin açıklamaları yargılamanın asıl sahibini bize göstermekte.

'KÜRT ARKADAŞLARIM VAR SÖZÜNDEN HDP'Lİ ARKADAŞLARIM VAR SÖZÜNE GELDİK'

Bütün itirazlarınıza rağmen yargılamanın başından itibaren Türkiye’nin çeşitli yerlerinden müştekiler dinlenilmeye başlandı. Genel bir çerçeve çizilirse müştekiler, tanıklar, duruşmada neler anlattı, tanıkların ifadeleri davayı sizce nasıl etkiledi?

Bu yargılamalar hukuki saiklerle ve hukuki argümanlarla yapılmadığından, yargılamanın her etkinliği hukuksuz şekilde yürütülmekte. Bu durum kendini müştekilerin dinlenilmesinde de göstermiştir. Müştekiler Türkiye’nin birçok ilinde ve bize haber verilmeden talimat mahkemeleriyle ifadeleri alındı. Biz bunu öğrendiğimizde 100’lerce müştekinin ifadesi dosya içerisine girmişti. Bu korsan yargılama olup yargılama faaliyetlerinin hem avukatlardan hem de yargılanan siyasetçilerden kaçırılması demektir. Bu durum bizlerin müştekilere soru sorma hakkımızın engellenerek, müştekilerin gerçeğe aykırı beyanlarının dosya içerisine alınması demek. Yine bu durum aynı zamanda huzurumuzda dinlenilen tanık ve müşteki ifadelerinde yönlendirmeler gibi bizim olmadığımız yerde ifadelerin de yönlendirilmesi demek. Nitekim itirazlarımız sonucunda mahkeme salonunda ifadesi alınan birçok müşteki şikayetçi olmadığını beyan ettiklerinde yukarıda da anlatmaya çalıştığımız gibi mahkeme heyeti hemen araya girerek ‘ne yani siz Demirtaş ve Yüksekdağ’dan şikayetçi değil misiniz?’ şeklindeki uyarı niteliğindeki sorularla müştekilerin ifadelerini değiştirilmesine etki ettiler. Bizim huzurumuzda bu yapıldıysa bizim olmadığımız ortamlarda neler yapılır varsın kamuoyu karar versin.

Müştekilerin büyük çoğunluğu yargılanan siyasetçilerden şikayetçi olmadıklarını ancak olayların aydınlatılmasını ve olayları gerçekleştirenlerden şikayetçi olduklarını beyan etmektedirler. Bu çok doğru ve haklı bir talep. Lakin olayların gerçek failleri tespit edilmeden siyasetçilerin yargılanması ancak benim gücüm var ben yaparım zorbalığına denk düşmekte. Yine müştekilerden birinin ‘ben bunlardan değil ama olaylar HDP’nin çağrısıyla olduğu için şikayetçiyim’ demesi üzerine yargılananlar ‘yani biz sadece HDP’li olduğumuz için mi şikayetçi oluyorsunuz’ diye sorunca bu sefer müşteki ‘hayır hayır, benim de HDP’li arkadaşlarım var’ demesi salonda gülüşmelere neden olmuştu. ‘benim Kürt arkadaşlarım var’ sözünden gele gele ‘benim de HDP’li arkadaşlarım var’ sözüne geldik.

'TANIKLAR VE MÜŞTEKİLER ŞİKAYETÇİ DEĞİL'

Tanıkların dinlenilme şekli ve dinlenilme zamanı da hukuka aykırı. Ceza Muhakemeleri Kanuna göre delillerin tartışılma aşaması sorgular bittikten sonradır. Ancak daha sorgular devam etmekte iken mahkeme davayı bitirmek için önündeki ajandaya göre hareket etmekte ve tanıkları da hukuksuz şekilde dinlemeye başlamıştır. Son duruşmada dinlenen tanıkların bir kısmı da yargılanan siyasetçiler ve eş başkanları için ‘biz eş başkanlarımızı seviyoruz, eş başkanlarımızı bırakın’ şekildeki beyanlarla deyimi yerindeyse hem tanıklık hem de siyasetçiler adına avukatlık yapıp yargılanan siyasetçilerin tahliyesini talep ettiler. Sonuç olarak ne müştekiler ne de tanıklar aslında müvekkillerden şikayetçi değiller asıl olayların maddi faillerinden şikayetçiler ve onların cezalandırılmasını istiyorlar. Bu bizim de davanın başından beri olan talebimizdir.

'SAHTE DE OLSA DELİL BULAMIYORLAR...'

Duruşmada müşteki olarak dinlenen kişiler siyasetçileri suçlamıyor dediniz... Tanıkların çoğu o dönem yapılan eylemleri toplantı ve gösteri yürüyüşü dahilinde yapıldığını, özgür iradeleriyle bu eylemlere katıldıklarını söylüyor. Konuya buradan bakarsak savcı nereden suç bulmaya çalışıyor?

Aslında mahkeme heyetinin ve savcılığın dosyayı kurtarmaları için gizli tanık, tanık ve müşteki beyanlarına sığınması biraz da çaresizliklerinin göstergesi. Lakin dosyanın içinde tek bir hukuki değil bulunmamakta. Kaldı ki ortada işlenmiş bir suç yok ki delili de olsun. Ancak yargılamanın arkasındaki irade heyetin önüne koymuş olduğu ajandaya ve sonuca azıcık da olsa yaklaşmak için delil toparlama kaygısına düşmüşler, kumpas kurmaya devam ediyorlar ama bir türlü istedikleri ‘sahte’ de olsa delil bulamıyorlar.

'GİZLİ TANIĞIN AMACI CEZALANDIRMAK'

Türkiye’de son yıllardaki yargılamaların en önemli öznesi gizli tanıklar oluşturuyor... Gizli tanıkların bu dosyada olduğunu biliyoruz...

Gizli tanık kurumu engizisyon mahkemelerinin uyguladığı yöntemdir. Yargılananın hiç görmediği kişilerin söylediği ve hiç görmediği belgeler üzerinden cezalandırılmasıdır. Gizli tanık dinlenilmesinin amacı gerçekleri ortaya çıkarmak değil yargılananları cezalandırmak. Bu yöntem özellikle politik davalarda delil üretmenin aracı olarak kurgulanmakta. Jean Bodin’in ‘Cadıların Şeytani Çılgınlığı’ isimli eserinde belirttiği gibi otoriter yönetimlerin yargılamalarda hukuk dışına çıkıldığının ve yargılananları cezalandırmak için başvurulan bir kurumdur ‘gizli tanık’ kurumu. Bu dosyada da 4 tane gizli tanık olduğu iddia edilmekte. İddia edilmekte olduğunu söylüyorum çünkü ‘mercek’ isimli gizli tanığın gerçekte böyle bir tanığın olmadığı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yazısıyla sabittir. Yani şairin dizesini uyarlarsak ‘ne gizli tanıklar duydum aslında yoktular’ dizesine denk düşmekte.

Gizli tanıklar ne anlatıyor...

‘Mercek’ isimli bir gizli tanık varmış! Diğer iki gizli tanık ‘Ulaş ve Mahir’ isimli tanıklara da nasıl ulaşıldığını ve dinlenilme gerekçeleri dosya içerisinde anlaşılamadığı gibi beyanları da bilgi ve görgüye dayalı olmaktan ziyade, dedikoduya ve yoruma dayılı beyanlardır. Aslında tıpkı ‘mercek’ isimli gizli tanıkta olduğu gibi bu gizli tanıkların var olup olmadıkları da şaibelidir. Yine 9 Şubat’ta ilk defa dosya içerisine alınan gizli tanık ‘abc123’ün beyanının alınma biçimi ve beyanın içeriği yargılama biçimi ve amacı konusunda bize açıkça göstermekte. Yargılamanın sürdüğü haftada siyasetçiler ve avukatların olmadığı bir günde, nasıl ulaşıldığı ve nereden geldiği belli olmayan bir şekilde, avukatların ve yargılanan siyasetçilerin sorgulama hakları ellerinden alınarak ifadesinin alınması mahkeme heyetinin yargılamayı hukuka uygun şekilde yürütme kaygısının olmadığını bize göstermekte. Yine 108 yargılanan kişi ile ilgili olarak bu tanık beyanında yargılanan siyasetçilerle ilgili olarak özellikle Selahattin Demirtaş hakkında neredeyse bir sayfalık bir beyanda bulunmuşken yine aynı şekilde diğer Siyasetçiler Gülten Kışanak, Sabahat Tuncel Ayla Akat Ata, Sebahat Tuncel’le ilgili daha ayrıntılı bir beyanda bulunurken bir kısım yargılananlarla ilgili olarak tek cümle veya yarım cümle şeklinde beyanda bulunmuştur. Bu da bu kurguda kimlerin hedef alındığını bize gösteriyor. Bu kurguda hedef HDP siyaseti ve HDP’li siyasetçiler. Ayrıca dosya kapsamında dinlenen birçok açık tanık beyanları hukuksuzluğun bir başka boyutunu bize gösteriyor. Şöyle ki; her biri ayrı ayrı ayrı zamanlarda ve ayrı ayrı şehirlerde dinlenilmelerine rağmen ifadeleri bire bir aynı şekilde verilmiş.

Cahit Kırkazak

SAVUNMA TALEPLERİ NEDEN YERİNE GETİRİLMİYOR?

Sizin yargılamalar boyunca taleplerinizden biri de AİHM Büyük Daire Demirtaş kararı gereği bu davanın düşürülmesi, yargılanan siyasetçilerin derhal tahliyesidir. Ama bu güne kadar mahkeme bu talebinizi yerine getirmedi. Bu talebinizin dayanağı nedir, AİHM Büyük Daire Demirtaş kararının bu dosyaya etkisi nedir?

Bu yargılamalar bir yönüyle mükerrer yargılamalardır. Yani Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere yargılanan siyasetçilerin hemen hemen hepsi şu anki isnatlardan (7-8 Ekim olaylarına ilişkin atılan HDP MYK’sı twitti) yargılandılar. Bir kısmı bu yargılamalar nedeniyle beraat etti, bir kısmı bu isnatlardan dolayı tahliye olup yargılamaları devam ediyor, bir kısmı içinse hiç tutuklama kararı bile verilmedi. Selahattin Demirtaş AİHM Büyük Daire kararı yargılama konusu olan bu twit olmak üzere dosya içeriğine ilişkin bütün isnatları tek tek tartıştı ve esastan da karar verdi. Özet olarak ‘bu twitlerin siyasi ifade özgürlüğü kapsamında olduğu, bu twitlerden kaynaklı olarak istenmeyen olaylar meydana gelmiş olsa bile bu twitler gerekçe gösterilerek yargılama dahi yapılamayacağı, Selahattin Demirtaş’ın derhal tahliye edilmesi gerektiği, bu yargılamanın düşürülmesi ve İstanbul 26 Ağır Ceza Mahkemesi'nin hükümlerinin ortadan kaldırılması’ hükümlerini de içeren çok önemli bir karardır. Karar bu kadar açık. Bırakın tahliyeyi bu yargılamanın derhal düşürülmesine karar vermiştir. Ancak Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi deyimi yerindeyse havaya ıslık çalarak kararı kendi önündeki dosyaları bağlamadığını, bu kararın içeriğinin Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi'nin dosyasını bağladığını iddia ederek başta Selahattin Demirtaş olmak üzere siyasetçileri hukuksuz şekilde tutmaya devam ediyor.

AİHM kararlarının uygulanması takibini yapan Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu Eylül 2021’deki toplantısında direkt Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesini muhatap alarak, davanın düşürülmesini ve Selahattin Demirtaş’ın tahliyesini istemiştir. Ancak Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi yine kararı uygulamayarak, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Türkiye hakkında ihlal sürecinin başlatılmasına neden olmuştur. Bu arada Adalet Bakanları İnsan Hakları Daire Başkanlığı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin konuyla ilgili her toplantı tutanağı Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'ne göndermekte. Bunun açıklaması da şudur: yarın iktidar değiştiğinde ve bakanlık bürokratları bu hukuksuzluğa karşı yargılandıklarında ‘biz karar uygulansın diye AİHM ve Avrupa Konseyi kararlarını mahkemeye gönderdik, ancak mahkeme uygulamadı’ şeklinde savunmasını hazırlamak içindir.

'SAVCININ DAVAYI AÇMASI 6 YIL... GEREKLİ SÜRE NİYE BİZDEN ESİRGENİYOR?'

Savcının iddiasına göre avukatlar mahkemeyi uzatmaya çalışıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Yargılama süreci yapılırken makul süre dikkate alınır. Adil yargılama bakımında bu kıstas önemli. Yani ne hızlı ne de yavaş yapılacak bir yargılama sürecinden bahsediyoruz. Bu yönüyle dikkate alındığında avukatların yargılamayı uzatması düşünülmesi mümkün değil. Çünkü ceza tehdidi altında olan ve bir kısmı 6 yıldır tutuklu olan bizim müvekkillerimizdir. Biz de bir an önce adil ve hukuki yargılamalar yapılsın ki müvekkillerimiz özgürlüklerine kavuşsun isteriz. Ama adil yargılanma olsun. Ancak mahkeme heyetinin bize dayattığı duruşma periyotlarının uzunluğu (iki hafta üst üste duruşma) ve duruşma periyotları arasındaki süresin kısalığı (iki hafta duruşma, iki hafta ara) yargılamanın adil şekilde yürütülmesi mümkün değil. Şöyle ki müvekkiller açısından iki hafta boyunca tahta sandalye üzerinden sabahtan akşama kadar oturtulmaları kötü muamele koşullarına varmakta. Yine müvekkillerin kişisel bakımları, aile görüşleri, telefon hakkı görüşleri, her birinin başka başka dosyaları olması nedeniyle avukat görüşleri hakları ihlal edilmekte. Yine müvekkiller için bu kadar kapsamlı bir dosyanın incelenmesi ve beyanda bulunulması, dosyaya giren her belge için incelemede bulunması ve inceleme için cezaevinde tahsis edilen bilgisayarda çalışılması dikkate alındığında bu periyotlar ve periyotlar arasındaki sürenin kısalığı adil yargılanma hakkının açık ihlali olduğu gibi AİHS madde 2’deki kötü muamele yasağının da ihlalini oluşturmakta. Biz avukatlar açısından da bu periyotların uygulanabilirliği mümkün değil. Lakin bir çoğumuz Ankara dışında ikamet etmekteyiz. Bu yargılama periyotları yargılamayı takip etmemizi neredeyse imkansız hale getirmekte. Mahkeme heyeti dosyaya gelen belgeleri sağlıklı incelemesi için kendisine bile zaman ayırması gerekmekte. Ancak mahkeme bir an önce sorguları birkaç periyotta bitirip karar vermek eğiliminde olduğu için avukatların ve yargılayanların haklı olarak dava dosyası inceleme taleplerini ve savunma hazırlıkları için istenen süreyi kendi amacının üzerini örtmeye çalışarak ‘davayı uzatma’ bahanesine sarılmış durumda.

Bu bize 100 yıl önce İstiklal Mahkemeleri'nde yargılanan Kürt siyasetçilerin bir günde yargılanıp kararlarının o gün içinde infaz ettikleri yargılamaları akla getiriyor. Bizden de bu hukuksuzluğa refakat etmemiz bekleniyor. Bizim bu hukuksuzluğa refakat etmemiz mümkün değildir. Kaldı ki bu devletin bütün imkanlarını elinde bulunduran savcılığın davayı açması için kendisine 6 yıl uğraşmışken, adil yargılanmanın sağlanması için makul ve gerekli sürenin bizden esirgemesi niye?

SAVCI KOLLUĞA SORDU: NE YANİ ŞİKAYETÇİ DEĞİL MİSİNİZ?

Duruşmalarda avukatlar genel olarak mahkeme heyetinin ‘kanunsuz’ hareket ettiklerini savunuyor. Nedir bu 'kanunsuz' hareketler?

Mahkeme heyeti başından itibaren hukuku bir kenara bırakmış, kendisinin yeni koymuş olduğu kurallara göre yargılama yapmaya çalışmakta. Başlangıçta mahkeme heyetinin kurulma şekli ‘tabii yargıç’ ilkesine aykırıdır. Çünkü bu heyetin önünde Kobanê Dava dosyasının dışında başkaca bir dava bulunmamakta. Deyimi yerindeyse bu mahkeme heyeti ‘özel yetkili’ heyetin de ‘özel yetkilisidir’ bununla beraber yargılamanın yapıldığı mekan, duruşma salonunun düzeni, kolluk personelinin avukat sıralarında oturması mahkeme heyetinin sıradan hukuksuzluklarıdır.

Ancak özellikle mahkeme heyeti tutukluluk devam gerekçelerinde daha önce Selahattin Demirtaş’ın Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki yargılanmasında aslında hiç böyle bir tanık olmadığı anlaşılan ‘Mercek’ adlı gizli tanığa ulaşılamadığı gerekçesiyle tutukluluk halinin devamı kararı vermesi hukuk adına bir faciadır. Şöyle ki; Selahattin Demirtaş’ın Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın hem tutuklama gerekçesi hem de davanın en önemli delili olarak gösterilen ‘mercek’ isimli gizli tanık beyanlarının dosyaya getirilmesini istedik. Müzakere sonucunda gelen cevapta ‘mercek’ isminde bir gizli tanığın bulunmadığı bu nedenle beyanlarının gönderilemeyeceğine ilişkindir. Ancak Kobanê Davasının heyeti Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın cevabi yazısı dosyada olmasına rağmen sanki bu cevap yokmuş gibi davranıp ‘mercek’ isimli gizli tanığın kayıp olması ve olası tahliye olursa gizli tanık üzerine baskı kurulacağı gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verdi. Asıl skandal ise mahkeme ‘mercek’ isimli gizli tanığın mahkemeye getirilme külfetini yargılanan siyasetçilere yüklemesidir.

Yine mahkemenin hem kumpaslarından hem de hukuksuzluklarından biri de duruşmanın olduğu hafta ancak aranın verildiği günde 8 yıldır nerede olduğu bilinmeyen, nereden geldiği de belli olmayan ancak var olduğu iddia edilen ‘abc123’ isimli gizli tanığın mahkemece hem biz avukatların olmadığı hem de yargılanan siyasetçilerin olmadığı bir sırada dinlenilmesidir. Böylelikle hem biz avukatların hem de yargılanan siyasetçilerin gizli tanığı sorguya çekmesi hakkının önüne geçilmesidir.

Mahkeme heyetinin gerek müştekileri gerekse de tanıkları yönlendirmesi de ayrı bir hukuksuzluğu önümüze koymakta. Özellikle bazı müşteki ve tanıkların ‘ben bunları olay yerinde görmedim, şikayetçi değilim’ demesi üzerine mahkeme heyeti hemen araya girerek ‘siz Selahattin Demirtaş’tan, Figen Yüksekdağ’dan şikayetçi değil misiniz yani’ demeleri üzerine halen kolluk personeli olan bir kısım müştekiler bir süre düşündükten sonra ‘Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’dan şikayetçiyim’ diye beyanlarını değiştirdiler.

'FAİLİ BELLİ OLMAYAN EYLEMİN AZMETTİRİCİSİ OLMAZ'

Selahattin Demirtaş, son duruşmada İmralı görüşmelerinin resmi tutanaklarının dosyaya alınması talebinde bulundu. Ancak bu talep reddedildi. Bu dosyaların davaya nasıl bir etkisi olur?

Bu yargılamada maddi gerçeğin ortaya çıkması için iki husus çok önemlidir. Birincisi dosya kapsamında ölen yurttaşların büyük çoğunluğun kolluk silahından çıkan kurşunlarla öldüğü adli tıp raporlarıyla sabittir. Ancak şimdiye kadar Kobanê eylemleri nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarının çok azı yargılama konusu olmuş (İzmir, Gaziantep, Van ve Diyarbakır’daki bir kısım ölüm olayları). Başka hiçbir ölüm olayı ve diğer vakalar yargılama konusu yapılmamış. Nitekim son duruşmada müştekilerden biri ‘ben bunlardan şikayetçi değilim ancak olaylardan ve olayları yapanlardan şikayetçiyim’ şeklinde beyanda bulunmuştur. Ancak müştekinin yaralandığı olaya ilişkin hiçbir adli soruşturma yapılmamış. Failli belli olmayan bir eylemin azmettiricisi olamaz. Ancak görüyoruz ki bu yargılamaların arkasındaki irade bu olayları bilerek üstünü örtme çabası içerisinde. Bir diğer husus ise bu yargılamalar bir dönem yargılamasıdır. Yani çözüm sürecidir. Lakin dosya kapsamındaki bir kısım isnatlar çözüm süreci heyetinde bulunan siyasetçilerin İmralı’da Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeler, devletle birlikte varılan mutabakat sonucu Kandil’de yaptığı görüşmeler yargılama konusu yapılmak istenmekte. Çözüm süreci döneminde neler olduğuna, neler konuşulduğuna, hangi mutabakatlara varıldığı ve çözüm süreci kim tarafından, neden sonlandırıldığına dair kamuoyu yeteri kadar bilgi sahibi değil. O nedenle hem bir dönemin aydınlanması, hem yargılamada maddi gerçeğin ortaya çıkması ve kurulmak istenen kumpasın deşifre olması için İmralı’da yapılan görüşme notlarının dosyaya girmesi elzemdir. İmralı görüşme notlarının orjinali Adalet Bakanlığındadır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı HDP kapatma davasının delillerinden bir tanesi de İmralı Görüşme Notlarının yayınlandığı iddia edilen kitaptır. İmralı Görüşme Notlarının gerçekleri ve asılları Adalet Bakanlığı'nda iken ve HDP kapatma davasına da delil olarak kullanılmışken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı neden bunun örneklerini bakanlıktan istememiş de görüşme notları olduğu iddia edilen kitaba atıfta bulunmuştur. Acaba Anayasa Mahkemesi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının atıfta bulunduğu görüşme notlarının asıllarını Adalet Bakanlığından isteyecek mi? Hep beraber göreceğiz. Özetle İmralı Görüşme Notlarının dosyaya gelmesi hem davadaki maddi gerçeğin ortaya çıkması hem kumpasın deşifre olması hem de kamuoyunun çözüm sürecindeki gelişmeleri hakkında aydınlanması için zorunlu. Bu nedenle Selahattin Demirtaş’ın bu talebi yerine getirilmesi çok önemli.

Bir sonraki duruşma 28 Mart-8 Nisan saat 09.30'da Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görülecek.