Çağla Alkan: Stand-up kültürü Türkiye’de 2021’de başladı

Çağla Alkan'la Türkiye'deki stand-up kültürünü konuştuk. Alkan, "Şakanın ne derece doğru hamle olduğunun belirleyicisi seyirci. Seyircinin gülerek ödüllendirdiğini tartışmaya gerek duymuyorum" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Stand-up röportajlarının bu haftaki konuğu Çağla Alkan. Alkan pek çok komedyenden farklı olarak, sahne hayatının yanı sıra akademik bir kimliğe de sahip. Kendisi Koç Üniversitesi’nde Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü’nde öğretim görevlisi.

Alkan gösterilerine devam ederken biz de ona sorularımızı yönelttik. Kendisine akademiyle sahne hayatının ilişkisini, Türkiye’deki stand-up kültürünü ve sansüre dair düşüncelerini sorduk.

Sahneye ilk çıktığınız günü bizimle paylaşır mısınız? Heyecan da mutlulukla beraberdir diye soruyorum; “Artık bunu yapacağım” demeye nasıl başladınız?

Sahneye ilk kez komedyen Aslı Akbay’ın Beyoğlu’nda düzenlediği Açık Mikrofon'da çıktım. Amatör olarak mizah yazdığımı bilen bir reklamcı arkadaşım, “Açık Mikrofon'a gitsene, seviye çok kötü, sen yaparsın” demeseydi sahneye çıkma cesaretini bulamazdım. Neyse ki seviye söylediği kadar kötüydü. Açık mikrofonların en büyük misyonu budur diye düşünüyorum, yapılan mizahın kalitesini düşük tutmak…  

Unutamadığınız bir sahne anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Birkaç sene önce bir grup ünsüz komedyen olarak Göktürk’teki bir mesire yerine stand-up yapmaya gittik. Hafta sonu gündüz saatleriydi ve ailelerin mangal yaptığı bir mekândı. Ben ortamı görünce, her aklı başında insanın yapacağı şekilde, gösteriyi iptal edip eve dönmeyi önerdim ama kimse beni dinlemedi tabii. Kadıköy’de istediğini söylemeye alışmış bir grup tarafından o gün orada son derece uygunsuz şakalar yapıldı ve hiçbir sorun yaşanmadı. Kendi adıma çok öğretici bir deneyimdi. O gün mesire yerinde kimsenin sahnedeki ünsüz komedyeni dinlemediğini öğrendim.

'ŞAKA DEDİĞİNİZ ŞEY, BİR DURUMU ÇOK EKONOMİK ŞEKİLDE ANLATMAK'

Komedyenliğin yanı sıra akademik kariyeriniz de var. ODTÜ’den mezun olup Philadelphia ve Kuzey Carolina’da eğitiminize devam ettiniz, şimdilerde de Koç Üniversitesi’nde Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyorsunuz? Bu iki alanın birbirini beslediği ya da birbirine çomak soktuğu oluyor mu?

Çoğu stand-up’çının aksine ben oyunculuktan gelmiyorum. Bunun avantajları ve dezavantajları var. Mizah yazarlığı, alanım olan fotoğrafçılığa benziyor gerçekten. Yaptığın gözlemi kaydetme kabiliyetin ileride onu metinde kullanabilme potansiyelini belirliyor. Yüksek lisans yapmadan önce Amerika’da bir süre gazetede çalıştım ve gazetecilik eğitimi aldım. Bence haber muhabirliği mizah yazarlığı için çok faydalı bir pratik. Net ve ekonomik yazmayı öğreniyorsunuz. Günün sonunda şaka dediğiniz şey bir durumu çok ekonomik bir şekilde anlatmak aslında.

Peki insanların bu duruma yaklaşımı nasıl? Akademinin asıl suratlı -ciddi mi demeli?- yapısına karşılık stand-up’ın sarkastik yanı nasıl yankı buluyor?

Yakın çevremden stand-up yapmamla ilgili olumsuz bir tepkiyle karşılaşmadım. İşin doğrusu yakın çevremin, özellikle eşimin desteği olmasaydı bu çift kimlikli şizofrenik hayat mümkün olmazdı. O nedenle kendisine teşekkürü bir borç biliyorum. Özel hayatımı ve işimi stand-up’tan olabildiğince ayrı tutmaya çalışıyorum. Ama internet sayesinde bir noktada dünyalar çakışıyor. Hiç beklemediğiniz ve istemediğiniz zamanlarda ikinci hayatınız karşınıza çıkıyor.

‘TÜRKİYE’DE STAND-UP KÜLTÜRÜ 2021’DE BAŞLADI’

Stand-up komedi ülkeye, kültüre göre çeşitli farklılıklar gösteriyor. Buradan hareketle Türkiye’deki stand-up kültürünü nasıl yorumlayabiliriz?

Türkiye’de stand-up kültürünün 2021’de başladığını düşünüyorum. Ondan önce de stand-up yapan insanlar vardı elbette ama bu onların kişisel yeteneği ve becerisi sayesinde oluşan istisnai bir durumdu. Büyük sayılarda insanı içine alıp yetiştirecek ve besleyecek bir mekanizma yoktu. Hâlâ da çok yok, ama seyirci kitlesinin büyümesiyle o da hızla büyüyor.

Zaman zaman komedyenlere yönelik bir cadı avı başlatılıyor. Üstelik sadece muhafazakârlar değil, kendilerini muhalif olarak tanımlayan kesimler de bu linç kültürüne ortak oluyorlar ve ortaya eski, eski olduğu kadar da güncelliğini yitirmeyen, “Her şeyin mizahı yapılmaz” diye bir laf çıkıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Ünlü komedyen Jerry Seinfeld’in de dediği gibi, “Milletin ağzı torba değil ki büzesin.” Kimin hangi konuda şaka yapacağını belirlemek mümkün değil. Kuzey Kore’de bile insanlar eminim Kim Jong-un’un arkasından dalga geçiyorlardır. Yapılan şakanın ne derece doğru bir hamle olduğunun belirleyicisi seyirci. Seyircinin gülerek ödüllendirdiği bir şeyi çok da tartışmaya gerek duymuyorum. İnternette yazan yorumları da ciddiye almıyorum. Alsaydım stand-up’ı çoktan bırakmıştım.

‘ZEKİCE TESPİTLER YAPMAK İÇİN KOMEDİDEN ÖDÜN VERİYORUZ'

Peki stand-up komedi rahatsız edici bir şey midir, yani insanların kalıplaşmış fikirlerini sorgulatıp onları rahatsız etmeli midir sizce?

Herkesin konfor alanı farklı. Herkesin saldırmak istediği alan da doğal olarak farklı.  Bence bir komedyen için doğal olan, iyi tanıdığı kurumu hedef alması. Öte yandan ben dahil pek çok yeni nesil komedyen zekice tespitler yapmak için komediden ödün veriyorlar diye düşünüyorum. Günün sonunda insanlar sahnedeki insan tarafından eğitilmek istemiyor, güldürülmek istiyor. Sahnede zeki görünmeye çalışıyorsan yanlış yapıyorsun.

Stand-up’larınızın yanında başka çalışmalarınız var mı? Sahnenin dışında podcast’lerde ya da çeşitli platformlarda görebilecek miyiz sizi?

Var. Halide Edip Adıvar’la ilgili kara komedi senaryosu üzerine çalışıyorum. Kendisi idolüm olur.

Yakınlardaki gösteri takviminizi bizimle paylaşır mısınız?

İlgilenenler gösteri takvimimi TuzBiber’in Instagram sayfasından takip edebilirler. Teşekkürler.