Bülent Aksoy: Etimoloji Türkiye'de tehlikeli bir konu sayıldı

Yazar ve çevirmen Bülent Aksoy'la etimolojinin Türkiye'deki tarihçesini konuştuk. Aksoy, "Etimoloji tehlikeli bir konu sayıldı, yıllarca entelektüel ya da akademik bir merak olarak kaldı" diyor.

Google Haberlere Abone ol

Merve Pehlivan

DUVAR - Bülent Aksoy köken bilgisi meraklılarına üç yıl içerisinde iki kitap armağan etti. 2020 yılında Pan Yayıncılık’tan İngilizce çıkan “Introduction to the Etymology of the English Language” kitabı Boğaziçi Üniversitesi’nde kendinden etimoloji dersi alan birkaç kuşaktan eski öğrencilerinin anılarını depreştirdi. Bu eser, İngilizce söz dağarcığını hem derinlikli, hem pratik, hem de yer yer eğlenceli biçimde genişletmek isteyen okurların başucu kitabı olmaya aday. Öğreneceğiniz tek bir Latince veya Yunanca kök, İngilizce söz dağarcığınızdan taşıp size Fransızca, İspanyolca, İtalyanca kelimelerin anlam kapılarını da aralayıverir.

İletişim Yayınları’nın 2022’de yayımladığı “Etimoloji Işığında Kelimelerin Dünyasında Gezintiler” kitabı ise Bülent Aksoy’un kelime tarihçeleri üstüne yazılmış denemelerini bir araya getiriyor. Kitaptaki katmanlı hikâyeler birbirine yabancı gibi gözüken pek çok kelimenin nasıl akrabalık bağı taşıdığını, etimolojinin pek çok disipline göz kırpıp kültür ufkumuzu genişletebileceğini ortaya koyuyor. Eserin ikinci baskısı tükenmiş, üçüncüsü ise yolda.

Aksoy'la etimolojinin ülkedeki tarihçesinden “faiz lobisinin” nasıl yanlış çeviriyle dilimize girdiğine, dil modalarından Bluetooth’a pek çok konuyu konuştuk.

'SÖZ DAĞARCIĞINI GENİŞLETMENİN YOLU KÖKEN BİLGİSİDİR'

Boğaziçi Üniversitesi’nde Çeviribilim öğrencilerine 27 yıl boyunca etimoloji dersi verdiniz. Bu bölümden mezun pek çok çevirmen hâlâ bu dersten öğrendikleriyle sözlü ve yazılı çeviri faaliyetlerini besliyor. Etimolojiye henüz merak salan, dil duyarlığını etimoloji yardımıyla geliştirmek isteyen öğrencilere ne tavsiye edersiniz?

Etimoloji bizim toplumumuzda yeni sayılması gereken bir konu, bunu bilmek gerek. Eski defterlere bakalım biraz: 1932'de Türk Dil Kurumu kurulduğunda, bir de "etimoloji kolu" kurulmuştu, bu koldan beklenen Türkçenin etimoloji sözlüğünü hazırlamaktı. Ama milliyetçi önyargılar, yersiz kaygılar ve bilgisizlik yüzünden rafa kaldırıldı. Etimoloji konusu "cısss!" oldu. Tehlikeli bir konu sayıldı yani, yıllarca entelektüel ya da akademik bir merak olarak kaldı. Benim gözlemlerime göre, 1980 sonrasında göz ardı edilemeyecek bir merak olarak yayıldı. Okumuş insanların pek çoğunun ilgi duyduğu bir konu haline geldi artık diyebilirim. Bu arada Boğaziçi Üniversitesi'nin 1983'te kurulan Çeviribilim Bölümü'nde de İngilizcenin etimolojisi müfredata alındı. Değerli oyun yazarı Güngör Dilmen bu dersi yıllarca verdi. 1992'de bu dersi ben devraldım, 2019'a kadar da ben verdim. Benden sonra bu dersi verme isteği duyan bir öğretim üyesi çıkmadı. Ne yazık ki bu ders bugün bu bölümde artık verilmiyor. İki eski öğrencim, biri Kütahya Dumlupınar Üniversitesi öğretim üyesi olan Dr. Burcu Gökgöz-Kurt, öbürü Çukurova Alpaslan Türkeş Üniversitesinden Dr. Elif Kemaloğlu-Er kendi bölümlerinde bu dersi veriyorlar.

Bunları şunun için anlattım: Yıllar sonra etimoloji merakı uyandı bu toplumda. Son otuz kırk yıl içinde yayımlanmış Türkçe etimoloji sözlükleri bunun göstergesi. Benim ders verdiğim yıllarda etimoloji dersi üniversitenin bütün bölümlerine açıktı. Felsefeden matematiğe, uluslararası ilişkilerden fiziğe kadar çok değişik bölümlerden öğrencim oldu. Gördüm ki etimoloji sadece dil öğrencilerinin değil, bütün öğrencilerin ilgi duyduğu bir konu. Yabancı dil (Batı dillerinden birini) öğrenmekte olanlara şunları hatırlatmak isterim... Türkiye'de yabancı dil öğretiminde büyük bir boşluk var. Ortaöğretimde yabancı dilin sadece gramerini öğretirler, kelime öğretimi diye bir şey yoktur. En iyi liselerde bile böyledir bu. Bu eksikliği duyan kimi öğrenciler sözlüğü açıp her gün beş on kelime ezberlerler ama verimli bir yol olamaz bu. Bir süre sonra yorulurlar. Sözlükleri ezberleyemezler ya...  Söz dağarcığını genişletmenin yolu köken bilgisidir. Bir Yunanca ya da Latince kök, bir anlam özü öğreniyorsunuz, oradan türeyen on beş-yirmi kelime bir anda elinizin altına geliyor. Böyle böyle binlerce kelimeyi kuru kuru ezberlemekten kurtuluyor, anlamlarını özümsüyorsunuz. Az şey mi bu? Dilin yarısı gramerse, öbür yarısı da söz varlığıdır. Bakınız Britanya'da, ABD'de orta dereceli okullarda, öğrencinin söz dağarcığını genişletecek dersler verilir; İngilizce onların anadili olduğu halde...

Batı dillerinden gelen yığınla yabancı kelimeyi sadece yabancı dil öğrenenler değil, bu ülkede herkes kullanıyor. Yabancı dil bilmeyenler de, köken bilgisine merak sardıklarında kullandıkları kelimelerin asıl anlamlarıyla tanışacak, ağızlarından, kalemlerinden çıkan birçok sözün anlamlarını özümseyeceklerdir. Tabii, birçok kelimenin anlamı dilin tarihi içinde anlam kaymalarına, değişimlere uğrar. Bu durumda kelimelerin eski anlamlarını öğrenmek de bize çok şey verir. Dillerin nasıl geliştiğini görür, dil denen varlığın derin yapısına girersiniz. Kelimelerin eski anlamlarını öğrenmek insan zihninin derin tabakalarına inmek gibi heyecan vericidir. 

Etimoloji eğlendiricidir de. Kelimelerin eski anlamları, dilden dile geçerken uğradıkları anlam değişiklikleri insanı bazen şaşırtır, şaşırtarak eğitir, bazen de eğlendirir. Bu şekilde kısaca özetleyebilirim etimolojinin faydalarını. Faydasına inandıktan sonra  faydalanacağınız kaynakları arar bulursunuz.  Az sayıda olmakla birlikte, Türkçe kitaplar da vardır. Ama etimolojinin ana kaynağı sözlüklerdir. Çevrimiçi İngilizce sözlükler (örneğin, dictionary.com; meriam-webster.com) kelimelerin kökenlerini belirtiyorlar. Bu sözlüklerden ikincisinin bir hizmeti var; Word of the Day (Günün Kelimesi). Siteye üye olursanız, her gün bir kelimenin kökeni ile tarihçesini gönderiyorlar. 

Türkçenin etimolojisine de önem verilmeli. Özellikle dilimizden atamayacağımız bir yığın Arapça, Farsça kelimeyi ezbere kullanıyoruz. Köken bilgisi olmadan aynı Arapça kökten çıkan kelimeler arasındaki bağı kuramayız. Çevrimiçi TDK Güncel Sözlük ile lugatim.com'da -yanlışları olmakla birlikte- kelimelerin kökenlerini belirtiyorlar. (TDK nice yıl sonra çevrimiçi sözlüğünde kelimelerin kökenini belirtme kararı verdi; eski, basılı sözlüklerinde yoktu bu). Bu gibi başlangıç kaynaklarından sonra daha geniş bilgi için özel etimoloji sözlüklerine başvurulabilir. Önemli olan, kullandığımız kelimelerin kökenlerini, çekirdek anlamlarını, tarihçelerini merak etmek.

Kelimelerin Dünyasında Gezintiler, Bülent Aksoy,
312 sf., İletişim Yayınları, Eylül 2022

'BAĞA DESTURSUZ GİRENLER'   

“Salça” ve “sos” kelimelerinin kökenlerini açıkladığınız bölümde “Türkçeye yabancı kelime ithal edenler bu işe girişmeden önce aynı şeyin dilimizde karşılığı olup olmadığını araştırmıyorlar” diyorsunuz. Bu tespitin yanı sıra Türkçeye isabetsizce bire bir çevrilen kimi kelimeler hızla kabul görüyor: "Çabasız", "çalışmıyor", "[o argümanı] satın almıyorum" gibi. Son yıllarda İngilizce “timeless” kelimesinin birebir çevirisiyle aktarılan “zamansız” ifadesi önce moda sektöründe belirdi, sonra diğer pek çok alanda reklam sloganlarına girdi. Etimoloji bilgisi bu gibi durumlarda dilin korunmasına nasıl yardımcı olabilir?

"Salça" ile "sos" aynı anlama gelen iki kelime. Birincisi İtalyanca, öbürü Fransızca. Bunlar gibi iki ayrı dilden ama aynı anlama gelen bir yığın kelime var Türkçede. "Sos" gibi alıntıların dile hiçbir yararı yok. Salça kelimesi, salçalı yemekler tüm Anadolu köylerine girmiş. Türkiyeli Frankofiller herhalde daha şehirli, daha batılı görünebilmek için, "sos"u dile sokmuşlar. Öteki örnekler köken bilgisinin konusu değil. Bu gibi hatalar çeviri eğitim-öğretimini ilgilendirir. Çeviri tecrübesizlikleri, dil zevksizliği. Yabancı dili yeterince öğrenmeden çevirmenliğe heves edenlerin; Orhan Şaik Gökyay'ın deyişiyle "bağa destursuz girenler"in inanılmaz günahları. Sinema filmlerinin alt yazılarında bunlara benzer binlerce hata bulursunuz.

Verilen örnekler dilin özümseyemeyeceği kadar garip ama çeviri hatası yüzünden dile yerleşen sözler yok mudur? Vardır tabii. Bunlardan son yıllarda çok kullanılan ikisini söyleyeyim: Vergi cenneti ve faiz lobisi. Birincinin kaynağı İngilizce "tax haven". Biliyorsunuz, "haven" sığınak, liman demek. Ama bu İngilizce kelimeyi bilmeyen, bilmediğini bilmediği için de sözlüğe bakmayan sorumsuz biri o kelimeyi cennet anlamına gelen "heaven" ile karıştırmış. "Vergi cenneti" sözünü artık herkes tereddütsüzce kullanıyor. Buna karşı bizlerin yapabileceği bir şey yok ne yazık ki. Yapabileceğimiz tek şey, burada değindiğim gibi, bunun bir çeviri hatası olduğunu şurada burada söylemek, yazmak. Bir de şunu yapabilirsiniz: Diyelim ki bir metin çeviriyorsunuz, elinizdeki İngilizce metinde geçiyor, bunu vergi cenneti diye çevirmezsiniz (çevirmemelisiniz de) "vergi sığınağı / barınağı / limanı" gibi bir söz kullanır, bir dipnotu ile durumu açıklarsınız.

İkinci söz de İngilizceden: Interest lobby. "Faiz lobisi" diyorlar. Cumhurbaşkanının Türkçeye soktuğu bir söz. Ama ona da öğreten birileri olmalı. Bu söz "çıkar (menfaat) çevresi" demek aslında. Faiz bugünkü yönetimin yerli yersiz, en çok telaffuz ettiği kelimelerden. Hayatımızda ilelebet var olacak bir konu olamaz faiz; bugünkü yönetim bir gün değiştiğinde "faiz lobisi" sözü de  unutulup gidecek.

'DİL DUYARLILIĞI EN GELİŞMİŞ İNSANLAR ŞAİRLER VE YAZARLARDIR'

Kitabınızın hedef kitlesi en genel ifadeyle dil üzerine düşünmeyi dert edinen, Batı Avrupa dillerinin anlam dünyasına ezberle değil, kavramlarla düşünerek girmek isteyen insanlar. “Theoria’dan Nazariye’ye” başlıklı bölümde birçok kimsenin dil duyarlığını yansıtabileceğinize inanarak kişisel bir tutumunuzu, istemeye istemeye “kuram” kelimesini kullandığınızı açıklıyorsunuz. Dil duyarlığı nasıl tanımlanabilir?

Dil duyarlığı okuyarak kazanılır tabii. Hem anadilinde hem de öğrenilen yabancı dillerde kitap okuyarak. En başta şairleri, edebiyatçıları okuyarak. Çünkü bütün dillerde dil duyarlığı en gelişmiş insanlar onlardır. Dil içinde dil üretir edebiyatçılar, bir de filozoflar, bilimciler.  Okudukça kelimelerin ince anlamlarını, yan anlamlarını, mecazlarını özümseriz. Bazı kelimeler az, bazıları orta sıklıkta, bazıları da çok  kullanılır, kelimelerin kullanılma sıklığını ancak çok okuyanlar bilir. Okumanın yanı sıra bir şeyler de yazıyor, yabancı dillerden bir şeyler çeviriyorsanız, bu da dil duyarlığınızı biler. Her kelimenin bir tadı vardır. Bir kimse kimi sözleri daha çok sever, daha çok kullanabilir. Kimi sözler kibar insan ağzına yakışmaz, kimileri kulak tırmalar. Karşımızdaki insanın kullandığı sözlere bakarak onun nasıl biri olduğu, hangi toplumsal sınıftan geldiği, öğrenim, kültür seviyesi hakkında bir izlenim ediniriz. Bütün bunların fark edilmesi dil duyarlığı ile olur.

Anadili öğrenimi aile içinde başlar. Ailede konuşulan dil, dil duyarlığımızın temelini atar. Ailenin büyükleri çocuklara kullandıkları sözler hakkında bazen bilgi verir, bazen uyarılarda bulunur. Bu öğretim okulda devam eder. Sözlüklerde de her kelimenin yanında bazı yaftalar görürsünüz, o kelimenin kullanıldığı alanı gösterir; şiir (edebiyat) dili, felsefe dili, hukuk, teknoloji,  eskimiş,  kaba, argo gibi. Sözlükler de bir dil bilinci uyandırır. "Kuram"a gelince, neden kurmak  fiilinden türetildiği belli değil. Hiçbir yerde açıklamasını bulamadım. Teorinin, nazariyenin nasıl türetildiğini biliyoruz oysa.

Dilimizde “operatör” kelimesinin “cerrah”tan daha fiyakalı olduğu için kullanıma sokulduğu ve benimsendiği görüşündesiniz. “Jenerasyon”, “korelasyon” gibi ifadeler de böyle yaygınlaştı. “Aşçıbaşı” ve “şef” kelimelerini de benzer şekilde ele alıyorsunuz. Ancak “şef restoranları” yerine “aşçıbaşı restoranları” dense “şef” kelimesiyle vurgulanmak istenen prestijli mutfak kültüründen uzaklaşacağımızı düşünüyorum. Bu acaba “lokanta” ve “restoran” kelimelerinin dilimizdeki yolculuğuna mı benziyor?

Evet ona benziyor, hatta tıpkısı. Operatör Fransızcada kullanılmıyor artık, İngilizcedeki anlamı farklı. Tıptaki kullanımı Türkçede türetilmiş. Lokanta da bir zamanlar daha "şık" bir kelimeydi, pek de uzak olmayan bir geçmişte. Yabancı kelimelerden medet umanlar dili kullanarak bir sınıf ayrımı yaratıyorlar bizde (Prof. Fahir İz yıllar önce "Dilde Moda" başlıklı nefis makalesinde bu dil modalarını yargılamıştı). Bunun sayısız örneği vardır. Bu işlem bizde birkaç katlı. Şöyle: Önce İtalyanca lokantayı dile sokuyorlar, daha "prestijli" bir aşevi sayılması niyetiyle. Sonra o kelime halk ağzına düşünce bu kez aynı anlamdaki Fransızca kelimeyi piyasaya sürüyorlar. Son yıllarda İngilizce de bu yolun yolcusu oldu. Plaj Fransızca ama Türkiye'de İngilizce "beach" plajdan daha "teşkilatlı" bir yer olabiliyor! Peki Fransızcada öyle bir değişim olmuş mudur? Kaplıcadan üstün bir tarafı bulunmayan spa da aynı niyetin "eseri".

Gurmeler şef kelimesini dile sokunca, hele bir televizyon kanalında MasterChef diye ülkenin en hünerli aşçıları toplandıktan sonra, yapacak bir şey kalmıyor tabii. O bakımdan haklısın; "şef" daha "prestijli" bir aşçı. İngilizcede de, Fransızcada da aşçı ile hünerli aşçı için iki ayrı kelime var zaten ama benim söylediğim şey şu: Aşçıbaşı, chef kelimesinin verdiği anlamı veriyor zaten! Bunun fark edilmesini istiyorum. Eski kültürümüzde, sarayda, mevlevihanelerde, vezir konaklarında görevli usta aşçılar yani aşçıbaşılar hiç şüpheniz olmasın birer chef idi. Şimdi sorarım: Usta aşçıya "şef" diyenler şefin "baş" kökünden çıktığını, aşçıbaşı anlamına geldiğini, bizim dilimizde "şef"in bire bir karşılığı olduğunu biliyorlar mı? Sade vatandaş değil, usta aşçının kendisi biliyor mu? Bilmiyorsa ayıplarım.

“Türkçede ikisi de aynı anlama gelen kelimeler ibadullah” diyorsunuz. Bu da dilde anlam zenginliğine değil, şişkinliğe yol açıyor: “Kesinlikle” ve “muhakkak”, “iftihar” ve “övünme”, “seviye” ve “düzey” gibi. Birebir Türkçesi yaygınlaşan Arapça kelimelerden hepten uzaklaştığımızda ise edebiyat tarihimizden de kopma tehlikesiyle karşılaşabiliriz. Sizce yirmi otuz yıl sonra örneğin Tanpınar’ın ve hatta Sait Faik’in eserlerini okurken sık sık duraksayacağımız, zorlanacağımız bir döneme girer miyiz? Bu bizim düşünce dünyamızı fakirleştirir mi?

Verdiğin örnekler biri Arapça, öbürü Türkçe olan kelimeler. Dili arıtırken kimi Arapça kelimelere Türkçe karşılık türetmişiz, doğal bu. İkisi de aynı anlama gelen kelimelerden benim kastım tam da bu değil. Kesinlikle, kat'iyyen karşılığında, övünme "iftihar"dan güzel ama herkesin bildiği "seviye" kelimesine neden bir karşılık aradık? Dile bir şey katmadı. "Şart" gibi en sade vatandaşın bildiği bir kelimeyi bile dilden silmeye çalıştılar. Aralarında hiçbir ince anlam farkı bulunmayan kelimeler benim kastım. Bunlar bir yığılmadır, dile bir şey kazandırmadı. Hayat-yaşam, şehir-kent, hikâye-öykü gibi. Hayat gibi güzel bir kelimeye kıyılır mı? Üstelik yaşam güzelim "ömür" kelimesini de kemirir oldu. "Kent" kelimesini Türkçedir diye önümüze sürdüler; ama öğrendik ki, Soğdca eski İran dili. "Şehir" ise yeni Farsça ama çok benimsenmiş, içimize iyice sinmiş bir kelime. Bu ikiliklerden hiçbir şey kazanmadı Türkçe. Edebiyat yerine "yazın" da tutmadı, tutamaz da. Edebiyatın yan anlamları var, çağrışımları çok zengin. Bir yığılma bu. Bazı yazarlar haklı olarak "yazın"ı "bibliyografya" anlamında kullanmaya başladılar. Hikâye kelimesinin anlamları, yan anlamları da zengin.   

Tanpınar'ın hatta Sait Faik'in eserlerinin dili ayrı bir konu. Başka şairleri, yazarları da sayabilirsiniz. Nâzım Hikmet'in, Orhan Veli'nin eserlerinde de bugünün az okuyan, sözlüğe bakmaya da üşenen gençlerinin anlayamayacağı pek çok kelime geçer. Oysa hepsi vazgeçilmez yazarlar, şairler. Yalnızca son yirmi otuz yılda basılan kitapları okuyanların zihni yoksul kalır. Buna karşılık, çok okuyan öyle gençler var ki, daha otuz yaşındayken yetmişindeki insanların zorlanacağı, belki de anlayamayacağı dili ağdalı metinleri rahatça anlayabiliyorlar. Ortaöğretimde, sadece yabancı dildeki metinleri okurken değil, kendi dilimizdeki metinleri okurken de sözlüğe bakma alışkanlığını aşılamalıyız.

Introduction to the Etymology of the English Language,
Bülent Aksoy, 483 sf., Pan Yayıncılık, Eylül 2020

Kitabınızda belirttiğiniz gibi “demeç” kelimesi duyulmaz oldu, “söylem” her yeri sardı. Anlaşılmama kaygısıyla “söylem” terimini kullanmaktan kaçındığınızı belirtiyorsunuz kitabınızda. Ben de sözlü çeviri hizmeti sunduğum toplantılarda örneğin “akademisyen” kelimesinin ısrarla yanlış kullanıldığını görüyorum, bu artık Türk Dil Kurumu’nun da tescillediği bir hata. Birbirlerine sürekli “akademisyen” diyen öğretim üyeleri Türkçe çevirimizi dinlerken aynı kelimeyi duymayı bekliyor. Sizce “söylem” ve “akademisyen” gibi kelimeler sizin tabirinizle “meşruiyetlerini ilan eder mi”?

Önce  matematikteki "sağlama" işlemine benzer bir biçimde düşünelim. İçinde "akademisyen" geçen bir Türkçe metni İngilizceye, Fransızcaya çeviriyorsunuz. Kastedilen, üniversite öğretim üyesi ya da yüksek seviyede bilim üreten biri. Yabancı dilde "academician" terimiyle karşılayamayacaksınız. Çünkü yabancı dillerde bu terim "akademi üyesi" demek. Türkiye'de böyle kurumlar yok, yanlışta ısrar edenlere ilkin bunu hatırlatmak gerek. Academic demek zorundasınız orada. Şunu da bilmek gerekir: Türkçede kelimeler var ki,  yanlışını kullananların  sayısı doğrusunu kullananlardan çoktur. Ben kendi payıma, yanlışı sevenler sınıfında yer almayı kendime yediremem. Çünkü doğrusunu bilenler mutlaka vardır. Onların gözünde bilgisiz görünmek istemem. "Akademisyen"in galat olduğu hiçbir zaman unutulmayacak. Galatat listesindeki yeri sağlamdır. Bunlar gibi bütün kelimeler dilin tarihi içinde galat olarak anılacaktır.

"Söylem"e gelince, bu kelime tamamıyla yozlaştı. TDK sözlüğünü hazırlayanlar kelimeyi "piyasa"daki kullanımına göre tanımlamışlar. Ben de bu durum karşısında, kullanmaktan sakınamadığım bağlamlarda kullanıyorum sadece, orada da kelimenin yanına ayraç içinde discourse kelimesini koyuyorum. Sorduğun soruya yine çeviri işlemi bakımından cevap vereyim. Diyelim ki anlamını bilmeyen biri bu kelimeyi bir konuşmasında kullandı, İngilizceye nasıl çevireceksin ki? Statement, argument, expression filan deyip duruma göre bir şey bulacaksın. Discourse diyemeyeceksin! Kısacası, "söylem"in içi o kadar boşaldı ki, saptığı yolda bile yere çakılıp kalamadı.      

Kitabınızda “kültür” kelimesinin “hars” ve “ekin” karşılıklarından bahsederken “Batıdan aldığımız her terimi çeviri yoluyla Türkçeye kazandırmak mümkün değil” diyorsunuz. “Bluetooth” ve “wifi” gibi bilişim terimleri tıpkı bizdeki gibi Fransızcaya da harfiyen geçti, yerleşti; ancak “green washing” terimine Fransızca “écoblanchiment” karşılığı benimseniyor gibi. Sizce etimoloji yardımıyla yeterli çaba gösterilse, örneğin “metaverse” ya da “greenwashing” gibi güncel terimler Türkçeleşebilir mi? Yoksa dilimizin sınırlarına da çarpar mıyız?

Kültür, modern, diyalektik gibi Batı terimlerine Türkçe karşılık bulunamaz bence. Bir şey bulup ortaya atarsınız ama tutmaz. Bunlar içi dolu, dopdolu, çok uzun bir geçmişi olan, çok işlenmiş terimler. Uluslararası terimlerdir zaten. Metaverse terimine de bir karşılık bulmak gerekmez, o da uluslararası bir terim. Birimleri Yunanca-Latince. Buna benzer birçok Yunanca-Latince terim gibi tercüme edilmeden kullanılabilir.     

Ama bilgisayar-bilişim terimleri farklı. Bunlar tamamıyla teknik nitelikte. Biz bilgisayar-bilişim dilini Türkçeleştirirken erken davrandık. Bilgisayar gündelik hayatımıza girer girmez terimlere çok güzel karşılıklar bulduk; dizüstü, masaüstü, imleç gibi. Wi-fi, bluetooth için de pekâlâ uygun  karşılıklar bulunabilir; bulunmalı. Bulunursa, terimin anlamını daha çok sayıda insan, kestirme yoldan öğrenir. Ama uygun Türkçe karşılık bulmak tek tek kişilerin işi olamaz, TDK'nin bu işlere biraz meraklı bir görevlisine de havale edilemez. Bir uzmanlar takımının işi olmalı. İngilizce terimler olduğu için uygun karşılıklar bulmalıyız. Bu terimleri nasıl yazacağız? İngilizcedeki gibi mi? İmla kılavuzunuza alamazsınız bu haliyle. Hem, nasıl telaffuz edeceğiz?  Bu yüzden, Türkçe karşılıklarının bulunmasında çok fayda var.  

Greenwashing siyaseti Türkiye'de de güdülen bir şirket siyaseti mi, bilmiyorum. Hayatımıza girmeden bir karşılık bulamayız. Girdikten sonra halk yaratıcılığı bir şey bulup çıkarabilir. Bu şekilde  kullanılmaz ki. Bluetooth, greeenwashing kelimeleri terim olarak karşılanamadığı sürece bunları açarak, açıklayarak tercüme etmek gerekir.