YAZARLAR

Bizim gibiler

Nil Burak söylüyor, komşum dinliyor. Ben Nermi Uygur okuyorum. “Karşılıklı bir varoluştur komşuluk” diye düşünürken saçlara aklar doluyor, felek tokadını bizim gibilere saklıyor. Peki kim bu bizim gibiler?

Komşum gece gündüz fark etmeksizin bir şarkıyı habire dinliyor. Apartmanın merdivenlerinden inerken ya da çıkarken, evde otururken sıklıkla denk geliyorum. Neredeyse bir yıl dolmak üzere... Hep aynı şarkı. Onun takılı kaldığı şarkıyı artık ben de ezbere biliyorum. Ve hangi sözlerin onu kıskıvrak yakaladığını tahmin ediyorum.

Nil Burak söylüyor, komşum dinliyor. Ama o malum kısımda, ikinci bir ses daha duyuyorum. “Saçlara dolunca aklar/ Birden bir pişmanlık başlar/Sanki felek tokadını/Bizim gibilere saklar…”

Pişmanlık mevzu bahis olduğunda kaç kişiyi bunun dışında tutabiliriz! Ülkü Aker’in sözleri belli ki ellilerinin sonundaki komşumun kalbinin notalarına basıyor. Hem de uzun zamandır. “Bugünkü aklım olsaydı/ Harcar mıydım günlerimi/Her kadehte her yalanda/ Saklar mıydım dertlerimi…” Şöyle bir düşünüyorum da dertleri saklamak mı bu yoksa kendini saklamak mı? Kendini saklamak olduğuna eminim. Yaşadığımız toplumu -ezberi yaşatmak konusunda nasıl baskıcı olduğunu- biliyorum, komşumu tanıyorum. Nermi Uygur’a yaslanıyorum: : “Yaşamanın alışılagelen çevresinden dışarı çıkmaya yeltenenleri nitelemek üzere, ince ayrımlardan yana alabildiğine şişkin bir dağarcık bekliyor – elini her daldıranın avucu dolu: ‘sapık’, ‘şaşkın’, ‘zıpır’, ‘kaçık’, ‘zavallı’, ‘zararlı’... Çerçeveyi iyiden iyiye zorlayanlar, kırılanlarsa, yerine zamanına göre irili ufaklı cezalarla, ‘doğru’ denen yaşama çizgisine getiriliyor.”

Komşumla aramda bir bağ var: O Nil Burak dinlerken ben hep Nermi Uygur okuyorum. “Karşılıklı bir varoluştur komşuluk. Bu varoluşu kavrayıp değerlendirmek için, bir de komşumuzun yönünden komşu olarak kendimize bakmak zorundayız.” Dolayısıyla komşuluk hakkı ya da kulak hakkı olarak neredeyse bir yıldır onunla birlikte dinlediğim bu şarkıda kalbime batan, aklımı meşgul eden yeri söylemeliyim: “Bizim gibiler”…

Tam burası batıyor. Tam bu tanımlama. Üstelik feleğin de sakladığı bir tokat var “bizim gibiler” için. Bunu arabesk bir yerden yazmıyorum. Zaten şarkı da bende arabesk tınlamıyor sözleri açısından.

Uzun zamandır düşünüyorum, madem burayı çektim cımbızladım, madem şarkının öznesinin atfettiğinden daha farklı anlamlar yüklüyorum şu “bizim gibiler”e, peki kim bunlar? Adaleti, değerleri, kültürü, eşitliği, sevgisi un ufak olmuş hayata, düzene alışmak istemeyenler. Çerçevelere girmek istemeyenler, kuşkuyu elden bırakmayanlar. Bizim gibiler.

Bizim gibilerin kimler olduğu ortaya çıktığına göre felek ve tokat meselesi de yeni anlamlar kazanıyor. Daha önce söylemiştim, feleğin tokadını bizim gibilere saklamasını arabesk bir yerden okumadığımı. Tokat, çoğunluğa, yozlaşmaya dahil olmamanın bedeli olarak dayatılan bir ceza elbette. Ya felek neyin simgesi? Bozuk düzenin ta kendisi. Üstelik bir güzellik, doğrulukmuşçasına belletilmeye çalışılıyor. 

“Bizim gibiler” kaç kişi ve kovarlar mı bu bozuk düzeni diye akıllarınızdan geçiyor belki de. Ben komşuma iniyorum siz şunu okuyun lütfen:

“Oraya buraya saçılmış gül yaprakları tek tek insanlar. Güneş soldurur çiğner, yağmur paramparça eder, yeller esti mi çukurdan tezeğe uçup giden bir hiç her biri. Tek bir dalda birleşmeye görsünler, kötüleri diken diken ürkütürler; güneşle al al, kıvrım kıvrım, yağmurla dinç derin, fırtınayla çınar gibi güçlüdürler.”

Not: Sözleri Ülkü Aker’e ait olan “Boş vere boş vere”nin bestesinin Selami Şahin’e ait olduğunu belirteyim.


Burcu Aktaş Kimdir?

Burcu Aktaş, 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji eğitimi aldı. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştı. Radikal Kitap’ın editörlüğünü yaptı. Selim İleri’nin iç dünyasını anlattığı Düşüşten Sonra adında bir anlatı kitabı ve Çarpık Ev, Durmayalım Düşeriz, İstasyonda Vals, Vahşi Şeyler isimli dört çocuk romanı var.