‘Biraz gerçek, çok fazla yalandır’

Rafik Schami'nin yeni romanı 'Kardinalin Gizli Misyonu', Levent Bakaç çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

1970’te Suriye’yi ardında bırakıp o zamanki adıyla Federal Almanya’ya yerleşen, göç ettiği ülkede kimya doktoru olan ve 1977’de 'Manula’dan Masallar'ı yayımlayan, o tarihten itibaren yalnızca Almanca yazan Rafik Schami, çok uzun bir süre “Almanya’daki yabancı yazar” diye nitelendi.

Doğup büyüdüğü Suriye’de yaşadığı yirmi dört sene boyunca ve daha sonra yerleştiği Almanya’da, Filistin-İsrail barışını savunan, dahası bunun için çalışmalar yürüten Schami’ye, Avrupa’da “Doğu-Batı arasında köprü kuran yazar” da dendi.

Schami, doğup büyüdüğü Doğu kültüründeki mitsel ve edebi kaynakların yanı sıra göç ilişkilerine kitaplarında yer veren bir isim. Tanınmasını sağlayan çocuk kitaplarında ise küçüklüğünden zihninde kalan Suriye’ye dair imgeleri ve hatıraları kurmacayla harmanlayan Schami, aynı zamanda farklı kültürlerin bir arada bulunup iletişim kurabilmesi için çalışmalar yürütüyor. Bunun yanı sıra Almanya’da kurduğu Shaus Derneği (Schaus e.V.), savaştan etkilenen ve Suriye’den kaçan çocuklar için eğitim-öğretim projeleri geliştiriyor.

Şam’ın kendisinde çok özel bir yeri olduğunu, 1970’ten beri kente gidemediğini, çok özlediği şehrin kapılarını edebiyatla zorladığını, özgür kalması gereken kelime ve cümlelerin hafızasını diri tuttuğunu söylüyor yazar.

Schami, yeni romanı 'Kardinalin Gizli Misyonu'nda da Şam’a dönüyor ve oradan İtalya’ya uzanıyor. İtalya’nın Şam Büyükelçiliği’ne zeytinyağı fıçısı içinde gönderilen bir kardinal cesedi, hem polisiye hem de işin içine aşk ilişkilerinin, güç çatışmalarının ve inançların girdiği politik bir vaka hâline geliyor.

'ÇOK NAZİK POLİTİK BİR VAKA'

Roman, Suriye’de içten içe kıpırdanmaların olduğu, söylemlerin sertleştiği ama bunların henüz savaşa dönüşmediği, görece bir barış ortamında açılıyor. Schami, okuru ilk olarak altmışlarının ortasındaki Komiser Barudi’yle tanıştırıyor.

Kardinalin Gizli Misyonu, Rafik Schami, Çevirmen: Levent Bakaç, 414 syf., Ayrıntı Yayınları, 2021.

Daha sonra, televizyon programlarında kendisinden sitayişle bahsedilen ve Barudi’nin de oralardan aşina olduğu, Halep’in güneyindeki bir kilisede ikamet eden, hastaların tedavisiyle ilgilenen, yardımsever, ilahi güçleri bulunduğuna inanılan ve kökenini Hz. İsa’ya dayandıran, “sevgi ve güç timsali” Dağ Azizi’yle karşılaşıyoruz.

Ardından, yağmurlu bir sabah, o sırada Beyrut’ta bulunan İtalya’nın Şam Büyükelçisi Francesco Longo’ya zeytinyağıyla dolu büyük bir fıçı içinde Kardinal Angelo Cornaro’nun cesedi gönderiliyor. Cornaro, El Kaide’den ayrılan ve kendilerine “Selâhattin Tugayları” ismini veren teröristler tarafından daha önce pusuya düşürülmüş biri. Büyükelçi Longo’nun girişimleriyle bu olay kamuoyundan gizleniyor.

İtalyan mafyasına karşı tavır takınan, “Birinci olarak Kutsal Ruh’un koruyucu eli benim ve misyonumun üzerinde, ikincisi konuksever Suriye, başıma bir olay gelmesini engelleyecektir; burada, İtalya’da olduğumdan daha güvendeyim” diyen Kardinal Cornaro’nun cesedi, büyükelçilik binasında bekletiliyor.

Kardinal cinayeti dosyasına, Şamlıların hayran olduğu ve Sherlock Holmes gibi gördüğü Barudi’nin atanmasıyla roman ivme kazanıyor; “çok nazik politik bir vaka” denen olaya dair soruşturma hızla genişletiliyor.

Barudi, romanda önemli bir yere sahip; Schami, onu kirli Suriye bürokrasisinin, karanlıkta kalan cinayetlerin, güç savaşı yürütürken birbiriyle kavgaya tutuşan aşiretlerin ve ülkedeki siyasi çekişmelerin anlatıcılığına soyunduruyor. Kardinal cinayeti soruşturması da Barudi’nin yönetiminde, bu bağlamda ve Suriye-İtalya ekseninde ilerliyor.

Araştırma sürecinde Suriye’deki tarihi mezhep çatışmalarının, dini kavgaların, toplumsal ayrışmaların da bahsi geçiyor. Başka bir deyişle Schami, karakterler aracılığıyla Suriye tarihinden kesitler yerleştiriyor satır aralarına.

Barudi’nin günlüklerinde anlattığı yaşam öyküsünü ve Kardinal cinayetini paralel biçimde karşımıza getiren Schami, politikayı ve kültürü iç içe geçiriyor. Böylece cinayeti ve soruşturmayı, hem Suriye’deki hassas dengeler hem de kültürel ve dini gerilimler çerçevesinde hikâyeleştiriyor.

KARMAŞIK BİR DENKLEM

“Şifacı” ve “yardımsever” Dağ Azizi’yle kardinal arasında bağlantı olduğuna dair şüphe, Barudi ve ekibinin zihnini kurcaladığından dosyanın bir köşesine, Vatikan ve İtalya da iliştiriliyor. Sonra, zorlu ve aslında ümitsiz bir misyonla Suriye’de bulunduğu ortaya çıkan Kardinal Cornaro’yla ilgili temel bilgilere erişiyor dedektif: “Kardinal Angelo Cornaro -yetmiş yaşında- Venedik’in güçlü ve soylu bir ailesinden geliyordu. Özgüvenli bir adamdı ve Roma’da mafya karşıtı olarak tanınıyordu. Mafya mensupları, namuslu ve cesur bir hâkim olan babasını, ailesinin gözleri önünde vurduğunda, Angelo on yaşındaydı. Kardinal, başka kültürlerle diyalog yanlısı bir kişi ve İslam uzmanı olarak biliniyordu. Bu nedenle Papa XVI. Benedictus’u Yahudilik, İslam ve Protestanlık eleştirileri yüzünden keskin bir dille tenkit eden sayılı kişilerden biriydi.”

Vakanın politize edilmesini istemeyen devletin üst birimleri, İtalya’dan bir polisin Barudi’ye yardım etmek üzere Şam’a geleceğini bildiriyor. Böylece bir başka karakterle, Komiser Marco Mancini’yle tanışıyoruz. Bu rastlaşma, aynı zamanda Barudi ve Mancini’nin beyin fırtınasının, katil veya katillere dair tahminlerini masaya yatırışının, Suriye ve İtalya mafyası karşılaştırmasının da başlangıcı.

Vatikan ve İtalyan mafyası arasındaki kirli ilişkilerin tarihi de kardinal cinayetiyle ilgili olarak ikilinin diline dolanıyor. Bu bağlamda, kardinal ile büyükelçinin dostluğu da inceleniyor. Kısacası ihtimaller zincirinde İtalya ve Suriye mafyasının, Vatikan’ın, büyükelçinin, meşhur Dağ Azizi’nin ve kardinalin bulunduğu, karmaşık bir denklem misali bir vaka var ortada. Bu denkleme, Katoliklik ve onun yorumları, Suriye’deki İslamcı terör örgütlerinin faaliyetleri, çeşitli aşiretlerin elinde olan silah ve uyuşturucu ticareti, şifacılık, batıl inançlar, Selefiler ve milliyetçiler de dâhil.

Yaşanan curcuna içinde, cinayetin faillerinin korunduğu, vaka ile ilgili gerçeklerin üstüne sis çöktüğüne dair kuşkuya kapılan Barudi ve Mancini’nin teröristler tarafından esir alınması meseleye tuz biber ekiyor.

GÖRÜNÜRDEKİLER VE KARANLIKTA KALANLAR

Schami’nin kurgusundaki tüm öğeler, Suriye’nin kendisine özgü politik ortamının, bürokrasisinin ve kültürünün birer yansıması olarak öne çıkıyor. Bir fırtınayı andıran soruşturma sonunda, faillere ve cinayetin nedenine ilişkin güçlü bir fikir oluşuyor Barudi ve Mancini’de: “Failler, cinayeti yalnızca nefretten işlemedi. Öyle olsaydı, kardinal ebediyen yok edilir, çok derinlere gömülür veya yakınlardaki denizin bir yerinde bir daha yüzeye çıkmamak üzere kaybedilirdi. Hayır, katiller Roma’ya yanlış anlaşılması mümkün olmayan bir mesaj vermek istedi. Failler, kardinallik yüzüğünü bir tenzili rütbe işareti olarak sağ parmaktan sol parmağa geçirme ayrıntısını bile göz önünde bulundurdu.”

Söz konusu akıl yürütme, Barudi’nin “gizli servisin onayı olmaksızın hiçbir şey yapılamaz” dediği Suriye’yle ilgili hakikati değiştirmiyor: “Ultramodern ama özgür olmayan bir toplumda gerçeği bulmak imkânsız.”

Romanın bam teli tam olarak bu; failler bulunuyor ve görünürdeki neden anlaşılabiliyor belki ama gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya konamıyor. Barudi de durumun farkında ve bu yüzden “biraz gerçek, çok fazla yalandır” diyor.