YAZARLAR

Bir dakikalık karanlık kör etmez

Ateşli Sabır gülünçlü/şenlikli bir melodram sınırını aşamasa da yine de baş kahramanımız Mario “Il Postino”daki gibi Neruda’nın postacısıdır, ama bu filmde, kitapta ve Skármeta’nın yönettiği filmde 17 yaşındaki Mario Jimenez’dir.

Ekranda yeni gösterilmeye başlayan Ateşli Sabır/Ardiente Paciencia (2022) filmiyle karşılaşınca, rüzgâr sizi ister istemez Şilili yazar Antonio Skármeta’nın kaleme aldığı - önce radyo, sonra tiyatro oyunu ve roman- ve 1983 yılında filmleştirdiği diğer Ateşli Sabır filmine de (1983) götürüyor. Ateşli Sabır romanını kaynak alan ve beş kişilik bir grup tarafından senaryosu yazılan Il Postino (1994) filmini Michael Radford çekmişti. Birkaç hafta önce izlediğim yeni Ateşli Sabır şu bilgi notunu içeriyordu:

Genç bir adam, Pablo Neruda'nın postacısı olur ve hem şair olma isteğini hem de hayallerindeki kadının gönlünü fethetme arzusunu körükleyen bir kelimeler dünyasına adım atar.”

Ateşli Sabır/Ardiente Paciencia (2022)

Philippe Noiret, Massimo Troisi, Maria Grazia Cucinotta gibi oyuncularıyla “unutulmayan filmler” arasına giren Il Postino ile ilgili iki yıl önce İrlanda Film Enstitüsünün açtığı Karşılaştırmalı Sinema Eğitimi Sertifika Programı bitirme çalışması notlarını okumuştum. Enstitü Il Postino filmini seçmelerinin nedenini şöyle özetler:

Dünyaca ünlü bir şair ile bir postacı arasında beklenmedik bir dostluk gelişir. Il Postino filminin ilk bakışta basit gibi görülebilecek anlatısı Şilili şair Pablo Neruda'nın 1950li yıllarda İtalyanın güneyinde bir adada geçirdiği sürgün günlerini içeriyor.(…) Yönetmeni Michael Radford, filminin "şiir yoluyla kendini keşfeden" bir adam hakkında olduğunu söyleyecektir. Postacı Mario Ruoppolo kendi şiirsel sesini bulacak ve daha önce hayatının başka bir yerde belki de daha iyi koşullarda geçeceğini düşlerken, gerçekte adaya ait olduğunu fark edecektir.”

Enstitü, sertifika programı öğrencilerinin Cinema Paradiso, A Room with a View/Manzaralı Oda, Asi Gençlik, This Boys Life/Bu Çocuğun Hayatı filmlerini tema, içerik ve anlatı özelliklerini dikkate alarak filmsel okumaya davet eder. Ve “peki, siz filmi nasıl bitirirdiniz?’” sorusunu da yöneltir.

Il postino filminde Neruda rolünde Philippe Noiret, postacı Mario ise Massimo Troisi.

Antonio Skármeta’nın Neruda’ya adanmış oyun-romanından uyarlanan üç film arasında alkışı hak eden tartışmasız “Il Postino"dur.… Antonio Skármeta’nın 70’lerde Şili’de Isla Negra - kara ada anlamına gelmekte- gerçekte ada değil küçük bir balıkçı kasabasında geçen “Ardiente Paciencia” hikayesi 50’li yıllara ve İtalya’ya taşınmıştır. Neruda’nın gerçeğinde de İtalya'nın Capri adasında tarihçi Edwin Cerio'nun evinde zorunlu konuk olduğu (1952) bir evre vardır… Il Postino’nun çekim mekânı ise Sicilya, Salina adasıdır. Gazeteci, yönetmen Güneş Karabuda “Neruda”yı Isla Negra’daki deniz kıyısında, tek katlı taş evinde tanımıştır.

“Isla Negra daha çok oturup çalıştığı yer. Neruda üç nesnenin koleksiyonunu yapıyor. Birincisi deniz kabukları, her tür ve her renkten binlerce kabuk var evinde. İkincisi içinde yelkenli gemiler olan şişeler. Üçüncüsü ise eski yelkenli gemiler, önlerinde bulunan, tahtadan oyulmuş, aslan ve kadın heykelleri. Koca şair bunlarla çocuk gibi oynadığını hiç saklamıyor.”

Pablo Neruda'nın Isla Negra okyanus kıyısındaki evi.

Ünlü yazar Gabriel Garcia Marquez, 1973 yılında, askeri darbenin hemen ardından Şili'den kaçan ve on iki yıl sonra sahte bir pasaportla sınırdan içeri girebilen sinemacı Miguel Littin'le yaptığı on sekiz saatlik görüşmeyi “Şili’de Gizlice / Miguel Littín’ín Serüveni” adıyla kitaplaştırmıştı. Littin “Neruda”yı şöyle anlatır:

"Nerudanın okurları Isla Negradaki eviyle şiirleri arasında bağlantı kurarlar. Şair öldüğünde ancak sekiz yaşında olan yeni kuşaktan hayranları burada toplanmayı sürdürüyorlar. Dünyanın her yanından kalkıp gelen bu insanlar, girişi engelleyen tahta çitin üzerine içine adlarının baş harflerini oturttukları kalpler çiziyor, aşk mesajları yazıyorlar. Bu yazıların çoğu aynı izleğin değişik çeşitlemeleri: 'Juanla Rosa birbirlerini Pablo sayesinde seviyor.' 'Bize aşkı öğrettiğin için teşekkürler Pablo.' 'Biz de senin sevdiğin kadar sevilmek istiyoruz.'”

Ancak, carabinero’ların ne yazılmasını önleyebildiği ne de silebildiği yazılar da vardır:

Genareller: Aşk asla ölmez.” “Allende ile Neruda yaşıyor!”

Neruda'ya ve şiire adanmış bir "sevgi filmi".

ll Postino 20. yüzyıl şiirinin en önemli adlarından/siyaset insanı/aşık/dost/sürgünde yaşamın acısını bilen Dünya Barış ve Nobel Edebiyat Ödüllü Neruda’yı selamlamakla kalmamış, filmin senaristlerinden, oyuncu, ayrıca filmi tamamlayabilmek için ölümcül kalp ameliyatını erteleyen Massimo Troisi, yani postacı Mario yardımıyla izleyiciyi rastlanmadık biçimde şiire yakınlaştırmıştır. Kaldı ki Massimo Troisi öldüğünde 41 yaşındadır, başarısına tanık olamasa da film ona ithaf edilmiştir.

“Ateşli Sabır” (2022) gülünçlü/şenlikli melodram sınırını aşamasa da yine de baş kahramanımız Mario “Il Postino”daki gibi Neruda’nın postacısıdır, ama bu filmde, kitapta ve Skármeta’nın yönettiği filmde 17 yaşındaki Mario Jimenez’dir. Ayrıca Antonio Skármeta’nın Dante’nin İlahi Komedya’dan yapıtına adını ve karakterini taşıdığı Beatrice de gençleşmiştir. “Ateşli Sabır” filminin olay ve diyalogları da on yedi yaşındaki bir gencin söyleyebilecekleri çerçevesinde –oldukça çocuksu- gelişir:

Baba- Haklı tabii, kızının kasabanın postacısıyla evlenmesini istemiyor.

Mario- Ben postacı değilim.

Baba- Öyle mi? Balıkçılığa mı dönüyorsun?

Mario- Hayır, şairim ben.

Baba- Doğru ya, şairsin tabii…Unutmuşum tebrikler. Tamam o zaman, kıza bir şeyler yaz gönder işte.

Mario- Yazamam, kağıt üzerine koyunca kalemim kıpırdamıyor bile.

Baba- Onunla yüz yüze gelince aklına şiir geliyor mu peki?

Mario- Evet, konuşunca oluyor gibi.

Anne- Ben bir kızla konuşsaydım, ona rüzgarla bir şarkı gönderirdim. Ya da ona posta güverciniyle bir sır verirdim.

Kuşkusuz, Neruda'yla postacı arasında geçen konuşmalar Ateşli Sabır filminde de benzerdir:

Neruda- Benim şiirimle kızı baştan çıkarmışsın.

Postacı- Senin yazdığın şiirle kızı baştan çıkardığım doğru. Ama o şiir sana ait değil.

Neruda- Benim yazdığım şiirin bana ait olmadığını mı söylüyorsun?

Postacı- Evet. Şiir, yazana değil ihtiyacı olana aittir. 

Ateşli Sabır filminde genç Mario postacı değil, şair olduğunu söyler

Genç Mario’nun çabaları sonuç verir, Beatrice Russo ile evlenmeyi başarır. Ve “Ateşli Sabır” bir mutlu son filmi olur…Oysa Il Postino’da hikâye mutlu son aramakla ilgilenmez, Beatrice’in de şiir-gözle dünya gerçeğini gören Mario’nun değişimine ortak olduğunun altı çizilir. Neruda nikâh şahitliğini yaptığı düğünde gelen telgrafla sürgün günlerinin sona erdiğini öğrenir. Eşi Matilde ile Şili'ye döner. Mario ve Beatrice onları unuttuğunu kabullendiği Neruda’ları sadece basın-televizyonda çıkan haberlerden izleyecektir.

Beş yıl sonra Neruda eşiyle adaya çıkageldiğinde sadece Beatrice ve beş yaşlarındaki top peşinde koşan Pablito vardır. Mario, Napoli’de düzenlenen siyasi gösteride şiirini okumak isterken çevik kuvvet polisin saldırısına uğrar. Ölüm onu orada yakalamış ve Pablito’nun doğumunu da görememiştir.

Gerçekte Mario, yaşamı sürekli özgürlük savaşımıyla geçen Neruda’nın 1930’lu yıllarda gösterdiği çizgide “Şiir, sokaklara taşmada, çarpışma üstüne çarpışmada yerini aldığı için saygı gördü. Evet, şiir isyandır.” haykırışı kulaklarında gitmiştir mitinge.

Beatrice, Mario’nun adada kaydettiği seslerle yazmak istediği (Song for Pablo) şiirini dinletir onlara…Mario’nun sözcükleri şimdi seslerdir ve geride bıraktığı son şiir de ses-sözcüklerle örülüdür.

Tabii ki roman ve filmlerdeki “sürgün”, biraz Neruda, biraz ’ Alllende’yi Amerika’nın emriyle öldürterek iktidarı ele geçiren general diktatör Pinochet’nin baskıcı rejimi nedeniyle ülkesini terk eden Skármeta’dan başkası değildir. O da Neruda gibi, ama Pinochet rejimi yıkıldıktan sonra Şili'nin Almanya Büyükelçisi olarak (2000 - 2003 yılları) görev yapmıştır. Tek fark Neruda’yı Salvador Allende Şili’nin Fransa elçisi yapmıştı -sağlık nedeniyle kısa sürse de-.

“Ateşli Sabır”da şu konuşmalar ise, annesinin yanında çalışan Beatrice yardımıyla akdeniz/ada yemek kültürünü tanımaya yardımcı olacaktır.

Mario- Sizde yılan balığı bulunur mu?

Beatrice- Kızarmış yılan balığım var. Yanında patates mi, pilav mı istersin?

Mario- Ben patates alayım.

Beatrice- Deniz ürünleri çorbasını öneririm.

Mario- Deniz ürünleri çorbası nasıldır?

Beatrice- Enfes.

Mario- Tamam bir kase alayım. Ama bir sorun var.

Beatrice- Param yok deme sakın.

Mario- Hepsini sinemada harcadım.

Beatrice- Bana filmi anlatırsan bedava yemek veririm.

Mario- Filmi hatırlamıyorum. Ama sana bir şiir okuyabilirim. Beatrice, Beatrice... Dudakların acaba anason kokulu mu, merak etmekteyim.

Beatrice- Bu şiirle sen deniz kestanesi bile alamazsın...

Beatrice Mario'ya lokantalarında deniz ürünleri çorbasını önerir.

Neruda sadece iki Ateşli Sabır filmi ve Il Postino, yani bu üç filmle beyaz perdeye gelmedi. 1988 yılında, muhalefetin baskısıyla diktatör Augusto Pinochet’nin yapmak zorunda kaldığı Şili referandumunu konu edinen ve benim çok önemsediğim NO (2016) filminin de yönetmeni Pablo Larraín’in çektiği, Il Postino’da anlatılandan beş-altı yıl önceki yaşanmış bir olayla ilgili NERUDA adını taşıyan bir film daha var.

1947 yılında Neruda siyasete atılmış ve senatör seçilmiştir. Karısı ile beraber parıltılı bir hayat yaşamaktayken hükümet tarafından hainilan edilince bir gecede kaçak durumuna düşer. Dostlarının tavsiyesiyle ve gizli bir operasyonla gönüllü bir sürgüne yollanır. Acar polis dedektifi Oscar ise, hükümet tarafından dünyaca ünlü şairin peşine düşüp onu yakalamakla görevlendirilir.” 

2016 yılı yapımı Neruda filminde, Neruda (Luis Gnecco) ve eşi (Mercedes Moran)

Gösterildiğinde Pedro Almodóvar’ın “bu yıl izlediğim en iyi film” dediği “Neruda” filmi için, sevgili dostum Murat Özer “Mazinin içinden gerçekbir hikâyeyi anlatmak meşakkatli bir iş, hele ki ele aldığınız bir efsaneise” diyecektir. Pablo Larraín’inEdebiyatın şeklini değiştirdiği gibi, politik arenanın da önemli figürlerinden biri” Pablo Neruda’nın hayatının ‘en kritik’ dönemini ele almasının, oradan ‘fantastik biyografi’ çıkarmasının altını çizecektir.

Ateşli Sabır filmini seçtiğimiz günlerde evde, TV ekranında izlerken kuşkusuz salon karanlık değildi, kaldı ki LED ekran nedeniyle tümüyle karartmam zaten olanaksızdı. Isla Negra’daki evin tahta çiti üzerine yazılan “Bir dakikalık karanlık bizi kör etmez.” sözü Il Postino filmini izlerken gözlerimin önüne geldi. 

Il Postino’yu ilk kez bir sinema salonunda, doksan dakikalık karanlıkta izlemiştim. Kör olmadım, Mario ile birlikte gözlerimin dünyaya bir kez daha açıldığını hissettim…

--------------------------------------------

Deniz Ürünleri Çorbası

(Mevsimine göre) Fileto balık, karides, kalamar, midye…

Zeytinyağı
Sarımsak

Domates

Domates suyu

Taze soğan
Kekik, pul biber, tuz, zencefil
Su (balık suyu)

Maydanoz (kıyılmış, üzerine)

Bir tencerede zeytinyağında deniz ürünleri, soğan, sarımsağı soteleyin. Diğer malzemeleri ve su ekleyerek 10-15 dakika kaynamaya bırakın. (Not: Çorba suyundan biraz alıp, yumurta sarısı, zeytinyağı, limon suyu eklediğiniz karışımı da son aşamada kullanabilir, ayrıca sebze ekleyebilirsiniz.) 

 


Oğuz Makal Kimdir?

Sinema alanında ilk doktora yapan öğretim üyesi. 1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde profesör oldu. Yemek ile sinema arasındaki ilişki yeni ilgi odağı, bu alanın filmlerini ve toplumsal-kültürel tanıklıklarını kitaplaştırmak için araştırmaya devam ediyor. Sinema Tarihi, Film Kuramı, Türk Sineması, Sinema ve Diğer Sanatlar, Sinema ve Tarihi İlişkisi gibi dersler veren, tezler yöneten Makal, Uluslararası İzmir Film Festivalini kurdu, 2001 yılına dek on bir yıl yönetti… Kısa, uzun, belgesel filmler yaptı, son yıllardaki birkaç belgeseli: El Cezeri, Eğitmenler, İstanbul’da Bir Gizli Bahçe-Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi, Uzak ve Yakın, Suriye Mutfağı İstanbul’da, Merdiveni Arayan Adam. Bazı kitapları ise: Sinemada Yedinci Adam, 1895-1950/İzmir Sinemaları Tarihi, Fransız Sineması, Beyazperde ve Sahnede Nazım Hikmet, Sinemada Tarihin Görüntüsü, Yönetmenleri ve Filmleriyle Gülmenin Sineması.