YAZARLAR

Bildiğimiz insanlığın sonuna doğru…

Edindiği her türlü bilgiyle yapay zekânın yapabilecekleri hakkında kimse kesin konuşamıyor. Faaliyetinin bütününü kimse kontrol edemeyebilir. Kendini kopyalama, kapatılmasını önleme imkânı bile var. Her şeyi daha vahim kılan şu ki, bu teknolojik dönüşüm, neoliberal saldırı döneminde gerçekleşiyor.

İlgi ve dikkatlerinizi Meral Hanım, Kemal Bey ve ezcümle mühim zevatın marifetinden, kendilerinin kurdukları veyahut başlarında bulundukları muhteşem kuruluşların icraatından başka yöne çekeceğim için özürler dilerim, muhterem okurlar. Zira, inanmayacaksınız, ama felaket çarkı artık hızla dönüyor ve bu defa alıştığımız, bildiğimiz herhangi bir kurtuluş yolu yok. Yine kusura bakmayın, “hepimiz” derken Hanefi mezhebinin, hattâ ezcümle ümmetin ve mazallah milletin de ötesine geçerek, hâlihazırda dünya denen gezegenin üzerinde yaşamakta bulunan ve kendini yalnız gezegenin değil kainatın da hakimi sanan, halbuki yattığı yere -af edersiniz- ettiği için kendi sonunu hazırlamakta olan insanevladından bahsediyorum.

“Sonumuz mu geliyor?” zırvası en az “Uzayda hayat var mı?” kadar bereketli geyik muhabbeti malzemesi olagelmiştir, mâlûm. Fakat bu defa karşımızda, üstümüzde, arkamızda… artık nereyi uygun görürseniz orada, muhabbet malzemesi değil, basbayağı olgu var. Harekete geçirilişi insanın bilme-çözme güdüsüyle karışık kazanç hırsı, tahakküm ve üstünlük ihtirası ve bunlara kaçınılmaz olarak eşlik eden vazgeçilmez küskün kardeşler kötülük ve şuursuzluğun ürünü. Güya insanlığa büyük nimetler sunacak bir yenilik potansiyeliyle karşı karşıyayız ve fakat şimdiden, henüz emekleme aşamasındayken bile denetimimizden çıkmaya meyleden bir karar alıcı-eyleyici “cansız”la yüzyüzeyiz. Sanayi Devrimi’ne hiç benzemeyen, Bilişim Devrimi’nden bile nitelikçe farklı, büyük bir teknolojik dönüşümün -eşiğinde falan değil- artık basbayağı içerisindeyiz. Yine önceki teknolojik altüst oluşlardan nitelikçe farklı olarak, bu sefer “vazgeçtik, geri dönüyoruz” deme şansımız da yok ve olmayacak. Belki en zoru bunu kavramak ve kabul etmek.

Birçoklarımızın oyun sandığı yapay zekâ meselesinden sözettiğim açıktır sanırım. Teknoloji üstüne konuşmaya çalışmıyorum, zaten bilgim pek sınırlı. Lâkin meselenin insan varoluşuna ilişkin ve toplumsal boyutları öylesine dallı budaklı ki, hepimiz mevzuya dalmak zorundayız.

Şunu bilmeliyiz: Yapay zekânın geliştirilmesine uzun yıllar emek vermiş birçok insan şu anda dünyanın belli başlı karar ve güç merkezlerinde birtakım zorunlu düzenlemeler yapılsın, kısıtlayıcı, yönlendirici -ve önleyici- tedbir alınsın diye uğraşıyor. En azından yapay zekânın bütün insanlarla böyle uluorta iletişim kurmasını engelleme zaruretine dikkat çekiyorlar. Bizzat kâr amacıyla yapay zekâ geliştiren şirketlerden insanlar, düzenleyici kurumların gerektiğini dillendirmeye başladılar. Tepelerdeki elemanlarının şuursuzluğu, şımarıklığı, para düşkünlüğüyle meşhur Silikon Vadisi’nde de, çıkarcılıkları ve tahakküm hırslarıyla doğru orantılı seviyesizlikleri, idraksizlikleriyle mâlûl üçkağıtçı politikacılar ve nobran bürokratların doluştuğu devletlerde de, kibrinden geçilmeyen, imtiyazının elinden alınamazlığına iman etmiş biliminsanları ve zaman zaman aktarıcı değil de yapıcı-yaratıcı olduklarını vehmeden gazetecilerin ortamlarında da alarm çanları çalıyor. (Her iki yönde de: Microsoft yapay zekânın insan toplumuna vereceği zararlara karşı önlemlerle falan ilgilenmekle görevli etik ekibini işten attı.) Bizde çan çalınması hoş karşılanmadığı için duyulmuyor. Fakat kaçınılmaz; yakında hava hücumu alarmı gibi sirenler alacak çanların yerini. Gerçi insan denen yaratığın, ne kadar eğitilmiş olursa olsun tamamen silinemeyen hödüklüğü, kendini pek kolay kandırabilirliği ve başkalarınca daha da kolay kandırılabilirliği direnmeye, çare bulmaya elverecek mi, varlığı ve hayatı çıkar ve tahakküm üzerine kurulu dünya egemenleri sonunda kendilerinin de ipleri ellerinden kaçıracağı bir oyuna girildiğini idrak edebilecekler mi, ederlerse ne halt edecekler… bunları kestiremiyoruz. Lâkin galiba önce neler olduğunu anlamaya ihtiyacımız var.

Yapay zekâ, “Bir metinde şu kelime kullanılmışsa ardından gelmesi en muhtemel ikinci kelime hangisidir?” gibi basit bir soruyla çıkılan yolda varılmış aşama. Başlangıçta ne ne kadar hedeflendi, artık kimse kesin tarif edemiyor, lâkin “çekirdek”teki maksat bilgisayarın insanın yaptığından ayırt edilemez işler yapmasına dönüştü ve nihayet hedefe ulaşıldı.

Large Language Models (Büyük Dil Modelleri) nedir, nasıl çalışır, hangi aşamadadır, bunları derinlemesine bilen ve benim yanına yanaşamayacağım berraklıkta anlatabilen insanlar ve hazırladıkları onlarca video internette, hepiniz bulup izlemelisiniz. Türkçe kaynak da bol. Kısa yoldan şunu söylemekle yetineyim: Varılan aşama, yapay zekânın insanı taklit edebilmesi, insan gibi konuşabilmesi, yazabilmesinin çok ötesindedir. Artık “insana” değil, “insanına göre” davranabilen bir görünmez yaratık var ortada. Şimdilik arada göze batan hatalar yapabilmesi, müthiş bir şuursuzlukla onun kapasitesinin küçümsenmesine yolaçıyor. Bir yıl içinde kat ettiği mesafe gözönüne alınırsa, kimin kimi küçümsemesi gerektiği berraklaşacaktır.

Yapay zekâ, bugüne kadar yazılıp da dijitalize edilmiş -bilgisayarın anlayacağı dile çevrilmiş, diyelim- ne varsa hepsiyle beslendi. İnternette bizim ulaşabildiğimiz her şeye ulaşabiliyor ve elbette tasavvur etmemizin imkânsız kalacağı hızlarda bunları okuyup sınıflandırabiliyor, değerlendirebiliyor. Yazdığı metnin ayrıntı düzeyini, uzunluğunu, edâsını, üslûbunu isteğe göre ânında değiştirebiliyor. Sadece metinler değil görüntüler de yaratabiliyor. Akıl almaz işler.

Yapay zekâ dediğimiz şey, devâsâ işlemci kapasitesine sahip koskoca bir bilgisayar ağı. Ortaya çıkalı pek az zaman geçmiş olmasına rağmen “eski kuşak” kalan GPT3, 5 milyon doların altında paraya mal olmuştu, öğrenebildiğimiz kadarıyla. Devletler ve büyük şirketler için para değil. Yarın bu daha da ucuzlayacak, aynı anda daha güçlenecek.

Yapay zekânın hâlihazırdaki gelişme düzeyi, kapasitesi ve imkânları için kimi “buzdağının tepesi” benzetmesini kullanıyor. Ancak tarihçi-düşünür Yuval Harari’nin benzetmesi durumun çok daha yetkin tasvirine imkân açıyor. Harari, karşımızdaki henüz bir amip, diyor, bunun dinozor haline gelmişini tasavvur edin. Yapay zekâda gezegen üstündeki bütün toplumsal hayatı ve insan toplumunun varoluş koşullarını değiştirecek muazzam atılım bir seneyi bile bulmayan bir sürede gerçekleşti. Yani dinozor için on binlerce yıl beklemek gerekmeyecek. Seneye bu zamanda karşımızda bitebilir.

Yapay zekânın şu aşamada yapabildikleri ile kısa süre sonra yapabilecekleri üzerine bir şeyler öğrenmek -hattâ onunla iletişim kurmak, denemeler yapmak- isteyen öncüler aynı anda iki duyguyu yaşıyor: Hayranlık ve endişe. Hayranlığın anlaşılır sebepleri var, çünkü yeryüzünde mâkûl yaygınlıktaki her dilde yazışıp, bilgiye, derlemeye, işlemeye, sonuçlar çıkarmaya dayalı her türlü işlemi, gerekirse görselliğiyle bilmemnesiyle dakikada yaptırabileceğimiz, üstelik 7/24 hazır-nâzır yardımcılar belirdi yanıbaşımızda. Yapay zekânın yapabilecekleri, bilgisayar kullanmaya alışkın insan grubunun dahi aklını başından alabilecek nitelikte. Bozabilecekleri, kırıp dökebilecekleri, yapabileceği kötülükler de maalesef öyle. Üstelik, bizzat yapay zekâyı geliştirip ortaya salanların bile itiraf etmek zorunda kaldığı üzre, kapasitesinin nerelere uzanabileceği ve neler yapabileceğine dair ciddî belirsizlik var. Yapay zekâ meselesinin en vahim boyutlarından biri: İnsandan çok daha hızlı, çok daha çabuk öğrenip bilgiyi işleyebiliyor, yorulmuyor, uyuması, beslenmesi gerekmiyor. Ve, geliştiricilerin itiraf ettiği üzere, önüne konmuş görevleri yerine getirmek için “güç elde etmeye” yönelmesi ihtimali var. Bunun anlamını kavrayabiliyor muyuz?

Hele şu olguyla birlikte: İnsan hakkında onu manipüle etmeye elverecek ölçüde bilgi edinmesi ve bunu kullanması mümkün. Ve şu anda yapay zekâ internete bağlı, yeryüzündeki herkes hakkında her türlü bilgiyi edinme şansına sahip.

Bu sözlerin kulağa fazla soyut gelmesinden endişe ederim. Zira tehlike öyle elle tutulur ki!

Edindiği her türlü bilgiyle yapay zekânın yapabilecekleri hakkında kimse kesin konuşamıyor. Faaliyetinin bütününü kimse kontrol edemeyebilir. Çıkarsamalar yapabiliyor, kararlar verip uygulayabiliyor. Kendini kopyalama, kapatılmasını önleme imkânı bile var. Zaten daha şimdiden öyle işler ona devredilmeye başlandı ki, muhtemelen kimse onu kapatmayı aklından bile geçiremeyecek.

Her şeyi daha vahim kılan şu ki, bu teknolojik dönüşüm, neoliberal saldırı döneminde gerçekleşiyor. İktidara uzak, ayrıcalıksız insanların kendilerini savunabilecekleri örgütlenmelerinin kurulamadığı, dayanışma ve mücadele barındıran ideolojilerin bütünüyle geri itildiği, kapitalizmin kainatın asıl ve nihaî düzeni muamelesi gördüğü, zenginlerin hepten küstahlaştığı, muktedirlerin hepten hoyratlaştığı şu dönemde. İnsanlık değerleri bakımından biryerlere varıldığı sanılırken, büyük devletlerin silahlanmayı hızlandırdığı ve muhtemel bir büyük savaşa hazırlandığı, yeni bir karanlık çağın eşiğinde. Ve maalesef, mevcut dünya nüfusunun yarısının dünyanın egemenlerince rahatlıkla gözden çıkarılabilir hale geldiği bir evrede.

Yeryüzü ahalisi, kendi katkısıyla ağırlaşan iklim krizinin yanısıra bir de bütünüyle kendisinin yarattığı tehlikeyle karşı karşıya. Yapay zekâ konusunu oyun, yazıya koyduğum başlığı abartı sananlar bir an önce akıllarını başlarına toplayıp vaziyeti anlamaya çalışsalar ne iyi olur.