Batı Karadeniz’de sel: Bir ilçe nasıl 'yok' olur?

Batı Karadeniz’de onlarca kişinin öldüğü sel felaketinde çok sayıda ev ve işyeri de zarar gördü. Uzmanlara göre, afetin bu denli büyük yaşanmasının nedeni afet politikasının olmaması.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Batı Karadeniz’de meydana gelen sellerde ölen kişi sayısı her geçen saat artıyor. Bölge halkı yağışlar sırasında “arabalarınızı çekin” sözleri dışında uyarılmadıklarını ifade ediyor.

“Erken uyarı sisteminin” entegre bir sistem olduğunu ve Türkiye’de hiçbir yerde bulunmadığını belirten Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Fırat Çukurçayır’a göre HES’lerin yağışlara olası etkisi yapılacak hesaplarla ortaya çıkarılabilir. Şehir Plancıları Odası Ankara Şube Başkanı Ceren İlter’e göre ise yaşananlar genel bir afet politikasının, bütüncül bir planlama sisteminin olmayışının sonucu.

‘DERENİN TAŞKIN SINIRININ DAHA GERİSİNE ÇEKİLMEDİĞİNİZ İÇİN AFETLERDE ÖDENEN BEDEL ARTIYOR’

TMMOB’a bağlı Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Fırat Çukurçayır’a göre Meteoroloji Genel Müdürlüğü bölgeye dair uyarılarını sürekli dile getiriyordu. Meteoroloji açısından sorun olmadığını belirten Çukurçayır, “Ama öyle bir şeyden bahsediyoruz ki bunu birkaç saat önceden söylemeniz sonuçları çok değiştiremiyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü tahmin ve uyarılarını yapıyor ama sıkıntılarımız var” ifadelerini kullandı ve şunları söyledi:
“Hem Ayancık’a hem Bozkurt’a bakarsanız, şehrin yerleşim aksını görüyorsunuz. Bozkurt’ta şehrin ortasından geçen bir dere var ve derenin iki tarafında da yapılaşma var. O derenin bir taşkın sınırı var, siz o taşkın sınırının daha gerisine çekilmediğiniz için bu tip afetlerde ödediğiniz bedel artıyor. Almanya’da da Belçika’da da gördük. Altyapısı çok güçlü ülkeler de buna maruz kalıyor. İnsanoğlunun doğaya vermiş olduğu etkilerin geri dönüşünü yaşıyoruz.”

‘ERKEN UYARI SİSTEMLERİ TÜRKİYE’DE HİÇBİR YERDE YOK’

Bölgede erken uyarı sisteminin olup olmadığını sorduğumuz Çukurçayır, “Erken uyarı sistemleri Türkiye’de hiçbir yerde yok” yanıtını verdi. Erken uyarı sisteminin entegre bir sistem olduğunu belirten Çukurçayır, sistemin işleyişini şu ifadelerle anlattı:
“Meteorolojik datalar bunun birincil girişidir. Her topografya kendisine göre o erken uyarı sistemlerini oluşturur. Kimi yerde 100 milimetrelik yağış hiç sorun yaratmazken kimi yerde 10 milimetrelik yağış sular altında kalmasına neden olabilir. Onun için topografya, bitki örtüsü ve meteorolojik parametreler üçü bir programda birleştirilir. Ayrıca nehirlerin akımını da ölçersiniz ve bunlar entegre sistemlerdir. Benim bildiğim Türkiye’de hiçbir yerde böyle bir sistem yok.”

‘DERE YATAĞINA EV YAPMAYACAKSIN’

“Meteoroloji Genel Müdürlüğü tahminlerini yapıyor ve uyarıyor. ‘100 milimetre yağış bekliyoruz’ diyor. Bu yağış aşırı bir yağıştır ki bunun üzeri risk oluşturur. Meteorolojik açıdan bir şeyleri biliyoruz ama altyapımız buna uygun değil, nehir yataklarına yerleşmişsiniz bunun faturası ağır oluyor. Burada en acı şey can kayıpları. Orada oturanların bu işte dahli yok ama birileri bu bölgeye yerleşmelerine izin verdiği için, onlar bunun bedelini ödüyorlar. Biz bilim insanları olarak söylüyoruz, dere yatağına ev yapmayacaksın.”

‘NEHİR YATAKLARINI DARALTTIYSAK SU ÖNÜNE GELEN HER ŞEYİ SÜRÜKLEYEREK GELİYOR’

Bölgede yaşayanlar sel öncesinde ‘arabalarınızı çekin’ diye uyarıldıklarını, evleri tahliye edilmesine yönelik uyarı almadıklarını belirtiyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün birçok devlet kurumunun aksine gelişmiş bir teknolojiyle çalışmalarını yaptığını ve uyarılarını dile getirdiğini belirten Çukurçayır, kurumun bu uyarılarına rağmen adım atılmamasını “sorun” olarak nitelendirip şunları söyledi:

“Yağışın zamansal ve alansal değişiminden bahsediyoruz. Bir haftada yağması gereken yağış bir saatte yağıyor. Dolayısıyla daha önceden de bölgede hafif yağışlar oldu ve toprak doyduysa yağan yağmur inanılmaz hızlı bir akışa geçiyor. Bitki örtüsünü biz betonlaştırdıysak, tahrip ettiysek, nehir yataklarını daralttıysak su çok büyük bir hızla, önüne gelen her şeyi sürükleyerek geliyor. Bu bölgede 48 saatte 420 milimetrelik bir yağıştan bahsediyoruz. O bölge için bile çok yüksek bir yağış. Ama tek sorumlu yağış mı derseniz, birçok hata bununla birleştiği zaman yıkıcı etkisi çok fazla oldu.”

‘HES’LERLE BESLEME Mİ OLDU OLMADI MI HESAPLAMAYLA GÖRÜRÜZ’

Bölgede yaşanan sel felaketinin ardından HES’lerin patladığı iddiası gündeme geldi. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ise HES’lerin patlamadığını, kapaklarının açıldığını söyledi. HES’lerle ilgili sorunun olabileceğini belirten Çukurçayır şunları kaydetti:
“O kapakları açtılar ise, dedikleri doğru ise bu, etkiyi tabii ki olumsuz olarak arttırdı. İnsanlar dört beş metrelere çıkan sulardan bahsediyorlar. Bu yağışlarla o kadar suyun oluşması mümkün müdür derseniz oturup bunun hesabının yapılması lazım. Ve bunu de Devlet Su İşleri çok rahat yapacaktır. Bu miktardaki yağış bu havzaya giderse, bu etkili bir akıntıyı burada görür müyüz görmez miyiz sorusuna yanıt verildiğinde HES’lerle besleme mi oldu, olmadı mı görürüz. Bir sıkıntı olabilir mi, tabii ki olabilir. Ben bir mühendis gözüyle bakıp konuşmak istiyorum. Bu hesaplarla çok net çıkar. Bu kadar suyun yükselmesinde yağış mıdır tek faktör ya da dış etken olmuş mudur bunun hesabı yapılır.”

‘YAŞANANLAR AFET POLİTİKASININ OLMAYIŞININ SONUCU’

Batı Karadeniz Bölgesi’nden sorumlu TMMOB’a bağlı Şehir Plancıları Odası Ankara Şube Başkanı Ceren İlter’e göre yaşananlar genel bir afet politikasının, bütüncül bir planlama sisteminin olmayışının sonucu. Her yıl yaz döneminde, yaz yağışları neticesinde Karadeniz’de belirli aralıklarla bu durumun yaşandığını belirten İlter, “Burada bir sel durumu var. Bu duruma yönelik ne bir imar düzeninin yeniden yapılmasına dair plan ne de bir afetle baş etme yöntemi geliştirilmiş. Böyle bir bilim varken ne bekliyorlar da bu çalışmalar başlatılmıyor? Sadece durumu geçiştirip, anı kurtarmaya yönelik çalışma düzeni mevcut. Hiçbir şekilde etkili sonuç alamama durumu söz konusu. Bu kadar sorumsuzluk açıklanamıyor” dedi.

‘CİDDİ İHMAL SÖZ KONUSU’

Yaşanan selin ardından özellikle Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinin “yok olduğu” yorumları yapılıyor. Bir ilçenin sel ile yok olmasının ne anlama geldiğini sorduğumuz İlter, “Koskoca bir ilçe ve burası beş ya da on yıldır burada değil. Bu yerleşim yerinin geçmişinin çok eskiye dayandığı söyleniyor. HES kapaklarının açıldığı ifade ediliyor. HES kapaklarının açılması durumu vardı ise bu felakete zemin hazırlamaktır. Var olan bir yerleşim yeri var ve hiçbir zaman bu denli bir felakete maruz kalmamış. Burada ciddi bir ihmal durumu söz konusu” ifadeleriyle yanıt verdi.

‘İNSANLARIN YAŞAYACAĞI YERİN DOĞRU SEÇİLMESİ GEREKİYOR’

Afet bölgesinde atılması gereken adımlar olduğunu, ilk aşamada bölgede tespit çalışmalarının yapılıp felaketin etkilerini anlamak gerektiğini belirten İlter, sonrasında yapılması gerekenlere ilişkin de şöyle konuştu:

“Ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan felaketin boyutunu ölçmek gerekiyor. Daha sonrasında esas sorunun neden kaynaklandığını bulmak gerekiyor. İmar düzeninden mi kaynaklandı? Son on yılda ilçedeki yapılaşmanın sorunlu olduğuna dair bilgiler alıyoruz. Bu yapılaşmanın bütüncül bir imar planı yapılarak bundan sonra burada evsiz kalan insanların yeniden barınma haklarının sağlanması gerekiyor. Bunu yerel ve merkezi yönetimlerin sorumluluk alıp yapması gerekiyor. Ama yine aynı yere yapmaması gerekiyor. Daha sağlam, coğrafyaya, ekolojiye, meteorolojiye uygun bir planlamanın yapılması ve bu insanların yaşayacağı yerin doğru seçilmesi gerekiyor.”