Aziz Nesin, Merdan Yanardağ ve müesses nizam gazeteciliği

Evrensel yazarı Ceren Sözeri, Merdan Yanardağ'ı teröre destek vermekle suçlayan gazetecilik anlayışının yıllar önce de Aziz Nesin'i Sivas Katliamı'ndan sorumlu tuttuğunu yazdı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Seçim döneminde iktidara yakın medya kadar muhalif basının tutumu da tartışma konusu oldu. 

Evrensel yazarı Ceren Sözeri, 2 Temmuz Sivas Katliamı'nın yıldönümünde, Doğan Özgüden’in Vatansız Gazeteci adlı iki ciltten oluşan anılarından yola çıkarak kaleme aldığı yazısında, bir dönemin gazetecilerinin toplumdan kopmadan gerek iktidara gerekse patronlara karşı verdiği mücadeleleri hatırlattı, "‘Gazeteci taraflı olur mu, siyasi mücadelenin bir parçası olması gazeteciliğine gölge düşürür mü’ tartışmaları Anglosakson bir yeniden keşfin konusu olurken örneğin buna 1960’larda, 70’lerde verilen çok net cevapları hatırlamak, siyasetçilere parmak sallamadan ama toplumun beklentilerini gazetecilikle ortaya koyarak siyasete yön vermenin imkanlarını görmek umutsuzluk bulutlarını dağıtmaya yardımcı oluyor" diye yazdı.

Sözeri, 2 Temmuz 1993'te pek çok basın mensubunun Aziz Nesin'i 'provokatör' olarak suçlayarak "'müesses nizam'ın emrini yerine getirdiklerini" hatırlattığı yazısında Merdan Yanardağ'ın tutuklanmasına da değindi. Sözeri'nin "Devlet unutmuyor ama biz unutuyoruz" başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle: 

"Bugün 2 Temmuz, hem düşünce suçlusu olarak cezaevlerine atılıp işkence gören, ülkesini terk etmek zorunda kalan gazetecileri, hem de 30 yıl önce canlı yayında izlediğimiz Sivas Katliamını hatırlamak için önemli bir gün. Çünkü bu ikisi arasında çok derin bir bağ var. 1993’te katliamın gelişi şehirde dağıtılan bildirilerle duyurulmuş ve hiçbir önlem alınmamışken dönemin medyası suçu Aziz Nesin’e yıkmıştı. Çünkü müesses nizam onu emrediyor, gazeteciler de emri yerine getiriyordu. Size birkaç örnek:

'Devletin vurdumduymazlığı ve aczi 'birey'in provokatörlüğü olgusunu ortadan kaldırmaz...' (Cengiz Çandar, Sabah)

'Pir Sultan Abdal'ı anma' adı altında tahrik kıt'alarının bölgeye gelmesine izin veren yetkililer ile mukaddes kitabımıza dil uzatan yazar Aziz Nesin'dir...' (Sebahattin Önkibar, 'Politika Günlüğü', Türkiye)

'Komik hikâyelere imza atan yazar Aziz Nesin, bu defa izleri uzun yıllar kalacak bir trajedinin kahramanı oldu.' (Fehmi Koru, Zaman)

'Ama bir gün tarih yazıldığı zaman, bu katliamı gerçekleştirenler kadar, buna psikolojik zemin hazırlayan insanlar da sorumlu tutulacaktır. Bu, elinde benzinle otel lobisini yakan için de geçerlidir, ne yazık ki, Aziz Nesin için de…' (Ertuğrul Özkök, Hürriyet)

'Önce, Aziz Nesin’e ‘artık dur’ demek gerekiyor' (Yalçın Doğan, Milliyet)

Bu yazarların hepsi bugün muhalif saflarda, kimi köşe yazarlığını sürdürüyor, kimi aktif siyaset yapıyor. Sivas Katliamından bir yıl sonra, katliamı 'Devlet gözetiminde katliam: 40 ölü' manşetiyle veren Özgür Gündem’in devamı olan Özgür Ülke gazetesinin İstanbul Kadırga'daki teknik binası, Cağaloğlu'ndaki merkez bürosu ve Ankara bürosu bombalanacak.

Özgür Gündem’in bir de şöyle bir önemi var. Geçen hafta sahibi olduğu Tele 1 kanalında, Öcalan’ın tecrit koşullarını gündeme getirdiği için 'terör örgütü propagandası' gerekçesiyle tutuklanan Merdan Yanardağ, 1992-1994 yılları arasında yayımlanan Özgür Gündem gazetesinin genel yayın yönetmenlerinden biriydi. O dönem yaşadıklarının bir kısmını bir belgeselde anlatıyor. Konu Özgür Gündem’in dağıtım sorunu, Yanardağ’ın yanı sıra gazetenin imtiyaz sahibi Yaşar Kaya ve Veli Özdemir İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’den randevu alıyorlar. Görüşmeye ‘tesadüfen’ Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Tansu Çiller de katılıyor. Yanardağ, gazetenin yasal koşullarda yayımlandığını bu nedenle dağıtılmasının engellenmemesi gerektiğini, bunun içişleri bakanının sorumluluğunda olduğunu söylüyor Sezgin’e. Bakan konuyla ilgileneceğini söylüyor. Üç gün sonra müsteşar yardımcısından telefon geliyor. Mealen şöyle deniyor 'Dağıtım sorununu çözdük ama bayiler korktukları için satmak istemiyorlar, bu nedenle gazeteyi polis evlerine koyduk, isteyen vatandaşlar gelip oradan alabilirler'.

Merdan Yanardağ o gün trajik olarak nitelendirdiği bu siyasal mücadeleden farklı bir yere geçti. İktidar medyası ise herkesin bildiği bu dönemi yeni keşfetmiş gibi 'Bakın Merdan Yanardağ aslında kim?' gibi okuyucusunu aptal yerine koyan haberler yapıyor. Yanardağ’ı savunanların bir kısmı ise onu 'teröre her daim karşı çıkmış' bir nefer olarak savunuyor. Oysa bırakın terörü, Yanardağ’ın Öcalan’ı savunduğu da yok, itirazı iktidara, (AKP Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun sözlerine atfen) ‘madem Öcalan’la görüşüyorsunuz bunu neden biz bilmiyoruz’ gibi gazeteci olarak çok haklı bir soru soruyor. İçinde propagandanın p’si olmadığı halde, üstelik bir de montajlanmış bir videonun kanıt olarak kullanılmasıyla tutuklandı. Bu elbette siyasi bir karar ve muhtemeldir ki Yanardağ’ın tutuklanmasıyla kalmayacak, Tele 1’e de sıçrayacak.

Buna ister post-truth deyin, ister cahil halkı montajlı videolarla kandırıyorlar diye düşünün durumu değiştirmiyor. Gazetecinin topluma karşı sorumluluğunu ve özgürce sözünü söylemesini savunmadıkça değişen bir şey olmayacak. Değiştirmek için en az 30 yıl öncesine, Aziz Nesin’in ifade özgürlüğünün savunulmadığı hatta katliamın sorumlusuymuş gibi gösterildiği günlere gitmek gerekiyor. Bugün Akit muhtemelen '30 Yıldır bitmeyen zulüm' başlığıyla çıkacak. 2012’de de ölenlerin yanarak değil kurşunlanarak öldürüldüğünü iddia etmişti.

Gazetecileri birebir savunmanın, dayanışmanın yanı sıra gazeteciliği savunmak gerek. Gazeteci bültene adını koymaz, gazeteci haberine, yazısına adını koyar ve o haber onunla özdeşleşir, onunla yaşar." (HABER MERKEZİ)