Ayşegül Doğan: Kuşaktan kuşağa aktarılan bir cezalandırma var

Gazeteci Ayşegül Doğan, ‘terör örgütüne üye olma’ suçlamasıyla yargılandığı ve 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldığı davada mahkeme başkanının avukatlara dönüp “Bildiğimiz Orhan Doğan'ın kızı mı?” diye sorduğunu belirterek, “Devletin bir belleği var, aldığım ceza bu bellekten bağımsız değil, bunu da gazeteciliğimi gerekçelendirerek yaptılar. Dün babam, bugün ben... Kuşaktan kuşağa aktarılan bir cezalandırma, maalesef” dedi.

Google Haberlere Abone ol

Bircan Değirmenci

DUVAR - Gazeteci Ayşegül Doğan, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) etkinliklerini haberleştirdiği ve yayın yaptığı için ‘terör örgütüne üye olma’ suçlamasıyla Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davada 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Doğan, verilen hapis cezasını “Devletin bir belleği var, aldığım ceza bu bellekten bağımsız değil, bunu da gazeteciliğimi gerekçelendirerek yaptılar. Dün babam, bugün ben. Kuşaktan kuşağa aktarılan bir cezalandırma, maalesef” sözleriyle değerlendirdi.

'GAZETECİLİĞİMİ İSPAT KÜLFETİYLE KARŞI KARŞIYA BIRAKILDIM'

Yargılama süreci boyunca kendisine isnat edilen suçları işlemediğini ispat etmeye çalışmak ve yaptığı şeyleri ise neden yaptığını anlatmak durumunda bırakılmanın kendisini en çok zorlayan şeyler olduğunu söyleyen Ayşegül Doğan, “En başından beri siyasi bir kararla başlatılan ve sürdürülen bu yargılamada, masumiyetimi ve gazeteciliğimi ispat etme külfetiyle karşı karşıya bırakıldım” dedi.

DTK Daimi Meclis Üyesi olmakla suçlandığını anımsatan Doğan, şöyle konuştu:

“DTK Meclis üyesi olsam ve buna yönelik faaliyet yürütmüş olsam bunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü ben DTK Daimi Meclis üyesi olmanın, DTK’nın faaliyetlerini bir gazeteci olarak takip etmenin ya da etkinliklerine davet edilip icabet etmenin bir suç olmadığını düşünüyorum. Ayrıca DTK çözüm süreci öncesi ve sonrasında da muhatap alınmış yasal bir yapılanmadır.”
Gazeteci olmanın Sarı Basın Kartı üzerinden ibrazının da son derece rahatsız edici olduğunu ifade eden Doğan, “Yaptığımız gazeteciliğin belli otoriteler tarafından çerçevelendirilmeye çalışılması pek çok meslektaşımızın başına gelen bir durum” dedi.

'ADİL YARGILANMA HAKKIM İHLAL EDİLDİ'

İnsani nedenlerle bir erteleme talep ettiğini söyleyen Doğan, “Bu erteleme talebinin nedeni esas hakkındaki mütalaaya karşı kendi son söz hakkımı kullanma yani savunma isteğimdi. Mahkemenin ertelenmeyişi adil yargılanma ihlalidir” diye konuştu.

İklime, siyasi atmosfere, DTK soruşturması altında yapılan yargılamalarda verilen ağır cezalara rağmen beraat ihtimalini beklediğini ifade eden Doğan şunları kaydetti: “Zaten benim için varlığı sorunlu olan bir dava bu. Sonucundan çok neden var olduğunun tartışılması gerekiyor. Çünkü varlık nedeniyle doğrudan ilgili. Bu yargılamalar hepimizle ilgili tehdit, şantaj, maalesef hapis ya da sürgün aracına dönüştü. Karar sürpriz olmadı ama bir ihtimal beraat çıkar diye düşündüğüm için şaşkınlık yarattı diyebilirim."

'İTTİFAK SÜRECİNE DENK GELMESİ TESADÜF DEĞİL'

“Kararın bence hukuksal açıdan değerlendirilebilecek bir tarafı yok” diyen Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Çünkü eğer hukuk işletilmiş olsaydı bırakın böyle bir ceza vermeyi, benim hakkımda böyle bir dava açılmamış olması gerekiyordu. Dolayısıyla ben bu davanın tamamen siyasi bir dava olduğunu ve içinden geçtiğimiz siyasal iklimle ilgili olduğunu düşünüyorum.”
Şüpheli olmamasına rağmen 2010-2012 yılları arasında 784 gün boyunca usulsüz bir biçimde telefonlarının dinlendiğini ve 2018 yılında bunu bir soruşturma konusu yaparak ifadesine başvurulduğunu hatırlatan Doğan, “Dolayısıyla bütün bunların çözüm süreci akamete uğradıktan sonraki bir döneme, böyle bir ittifak sürecine denk gelmesi kanaatimce bir tesadüf değil. Yargılanan, yargılanmak istenen şey yaptığım gazetecilik faaliyeti olduğu gibi aynı zamanda yaptığım gazeteciliğin kendisi. Dolayısıyla bir takım söyleşilerim ve editörümle konuşmalarım da dosyada yer alıyor. Hukuken değerlendirebileceğim bir süreçle karşı karşıya olmamama rağmen istinaf ve Yargıtay sürecini bekleyeceğiz. Umarım ‘reform’ denilen bu günlerde bu kelimenin altını doldurabilecek başka kararlar çıkar” ifadelerini kullandı.

Doğan, daha önceki bir duruşmada mahkeme başkanının avukatlara dönüp “Bildiğimiz Orhan Doğan'ın kızı mı?” diye sorduğunu hatırlatarak, “Devletin bir belleği var, aldığım ceza bu bellekten bağımsız değil, bunu da gazeteciliğimi gerekçelendirerek yaptılar. Dün babam, bugün ben... Kuşaktan kuşağa aktarılan bir cezalandırma, maalesef” dedi.

'ADETA TARİHİ SİLMEYE ÇALIŞIYORLAR'

Kararı değerlendiren Doğan'ın avukatlarından M. Emin Aktar, “Öncelikle, burada bir suç soruşturması yok, yani suç oluşturan bir eylemden dolayı yapılan bir yargılama yok” diyerek, “Özellikle 2016 sonrası dönemde siyasal iktidar, devlet politikasında bir dönüşüme giderek Kürt meselesini yok saymaya başladı. Önceki dönemde Kürt meselesinin çözümüne yönelik bütün çalışmaları, oluşturulmuş platformları, girişimleri, müzakerelerin tümünü unutturmaya çalışıyorlar. Adeta o tarihi silmeye çalışıyorlar“ ifadelerini kullandı.

DTK’nın Kürt meselesinin tartışıldığı önemli platformlardan biri olduğuna dikkat çeken Aktar, şunları söyledi:

“Bütün Kürtlerin ve Kürt olmayanların da gelip kendilerini ifade ettiği, düzenlenen çalıştaylarla, konferanslarla insanların görüşlerini dile getirdiği bir açık tartışma platformuydu, bir zemindi. Bu platforma katılarak görüş ifade eden, katkı sunan, neredeyse bütün bireyler bugün cezalandırılma tehdidiyle karşı karşıya. Bunların içinde gazeteciler, avukatlar, siyasetçiler, hekimler, değişik mesleklerden, sendikacıların da olduğu çok fazla sayıda insan var. Bu dava da buna ilişkindi.”

“Bu dönemde karşılaştığımız bu tür siyasal yargılamaların tümünde suç oluşturan bir eylemden söz etmiyoruz” diyen Aktar, “Siyasal iktidarın, devlet iktidarını kullananların hoşlanmadığı, kendilerine uygun düşmeyen fikirleri beyan eden herkes cezalandırılması gereken, öç alınması gereken bir düşman niteliğindedir ve böyle bir cezalandırmaya gidiyor” şeklinde konuştu.

'BU KARAR SİSTEMİN KENDİ İÇİNDE BİR YARA ALMASIDIR'

Ayşegül Doğan’ın şahsında verilen mahkumiyet kararının da bu türden bir ceza olduğunun altını çizen Aktar, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu mahkumiyet kararı bir açıdan da sistemin kendi içinde bir yara almasıdır. Çünkü dayandığı deliller ve soruşturmanın sürdürülmesi açısından da çok açık bir biçimde kanuna aykırı olarak yürütülmüştür. Daha önce, bugün terör örgütü mensubu olarak nitelendirdikleri Fetullahçı, cemaatçi yapı içinde yer alan hakim ve savcıların kendi cemaat ya da örgütsel çıkarları doğrultusunda oluşturdukları kanıtlar üzerinden yapılmıştır. Aksine bu delillerin elde edilmesinin usule aykırı olduklarını da bu soruşturmaları belirtilen tarihte sürdürenler aleyhine yorumlamış, usulsüz dinleme yaptıkları için onların dosyalarında mahkumiyet kararları vermiş.

Usulsüz dinlemeden dolayı hakimler ve savcılar ihraç edilirken bu usulsüz dinlemeler sonucu elde edilen delillere dayanarak tüm bu insanlar mahkum ediliyor. Peki bu dinlemelerde bir suç var mı? Hayır yok. Mesela Ayşegül Doğan hakkında söylenen şey, birkaç telefon sohbeti ve gıyabında birkaç konuşma bir de katıldığı bir konferans. Bunların dışında da Doğan hakkında ileri sürülebilecek bir delil de yok. İddia da yok ortada. Umarım bu karar Yargıtay’dan döner ve Ayşegül Doğan bundan dolayı özgürlüğünden yoksun kalmaz.”