Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: 'Türk Sinematek Derneği, sinemaya dair bir kuşağı yarattı'

Önder Esmer ve Matthias Kyska ile Onat Kutlar'ı ve Türk Sinemateki'ni konuştuk. Esmer, "Sinematek, sinema eleştirmenlerini ve yeni bir kuşağın çıkış kazanacak yönetmenlerini yarattı" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - "Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateki ve Onat Kutlar", 42’nci İstanbul Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptı. "Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri", Sinematek’in Türkiye’deki etkisinin ve gelişiminin izini sürerken Onat Kutlar’ın yaşam öyküsünü de beyazperdeye taşıyor.

Onat Kutlar tarafından 1965 yılında kurulan Türk Sinematek Derneği, 12 Eylül Darbesi'ne kadar faaliyetlerini sürdürdü. 12 Eylül Darbesi’yle kapatılan dernek, “ticari" sinemalarda gösterilmesi dönem açısından mümkün olmayan sayısız filmin tanıtılmasına ve gösterilmesine katkı sağladı. Bünyesindeki kütüphanesiyle ve düzenlediği paneller, konferanslar ve sergilerle de sinemaseverler için bir okul görevi gördü.

Önder Esmer yönetmenliğindeki film, 1956-1960 yılları arasında özgürlük isteğiyle çıkan A Dergisi’nin; birkaç aydını bir araya getirerek hem günlük hayatın hem de edebiyatın üstüne yayılmış siyasi iktidar mekanizmaları ve “gerçekçilik” akımına karşı geldiğini anlatarak başlıyor. Belgeselde aralarında Adnan Özyalçıner, Cevat Çapan, Atilla Dorsay, Filiz Kutlar, Ali Özgentürk, Burçak Evren, Rekin Teksoy, Hülya Uçansu, Jak Şalom, Vecdi Sayar, Giovanni Scognamillo ve Ömer Pekmez’in bulunduğu anlatıcılar yer alıyor. 

Yönetmen Önder Esmer ve yapımcı Matthias Kyska ile Onat Kutlar'ı ve Türk Sinemateki'ni konuştuk. 

Onat Kutlar ile Sinematek'i anlatma ve belgesel fikri nasıl ortaya çıktı?

Önder Esmer: Başlamanın eşlik eden rastlantılarıyla sürüp gitti diyebilirim. Üniversitede öğrenci olduğum yıllarda, bir arkadaşımı beklemek üzere tren garında oturuyordum. Pek gecikmesinden olacak ki çantamda bir gün önceden bıraktığı 'İshak' adlı öykü kitabı ile karşılaştım ve öylece tanıdım Onat Kutlar’ı. Bazı yazarlara okuyucu olarak ayrı bir ihtimam gösterirsiniz: Bilge Karasu, Sait Faik Abasıyanık, Yusuf Atılgan gibi… Onat Kutlar için de böylesi bir ada "uzakta bir başına" oluşuyordu.

Pek zaman sonra, iki yıl kadar, kitaplığımda Halit Refiğ’in 'Ulusal Sinema Kavgamız' kitabı ile karşılaştım. Battal Odabaş hocamızın anlattığı “Türk Sinema Tarihi” dersinin heyecanıyla o zamanlar Vefa’dan almıştım. O gece, Tanju Akerson’un deyişiyle, “Robinson Yalnızlığı”ndan çıkış başlıyordu aslında. İçeriğinde Türk sinemasına dair kavga edercesine bir savunuyu görmek epey etkilemişti. İlerleyen sayfalarda “Onat Kutlar adında yeni bir sinema yazarı” sözüyle benim için yeni bir dünyaya “merhaba” demek kaldı.

Tabii kişisel bir merakın, bilme isteğinin özelindeydi benim için. Lisansüstü öğrenimi sırasında danışman hocam Müjgan Yıldırım bu konuda teşvik etti beni ve tez çalışması eşliğinde bir belgesel yapmaya yöneldim.

Bu konuda belgesel fikrini ifade etmiş oldum ama eklemek isterim ki, harekete geçebilme imkânını arkadaşlarım ile yakalayabildim. Çekim sürecini kolektif bir emekle gerçekleştirdik. Çekim sonrası süreci ise üç arkadaş uzun soluklu bir gayretle tamamladık. Onat Kutlar’dan alıntılamak istersem: "Bütün sinema el kitapları şu sözlerle başlar: Sinema ortaklaşa bir sanattır. Bir yazar 25 kuruşluk bir kurşun kalemi, bir paket kağıtla tek başına büyük bir roman yazabilir, bir besteci için gerekli araç bundan daha fazla değildir. Bir ressam, bir şair tek başlarına eserlerini yaratırlar. Ama sinema… Sinemada her şey değişir." Yapılan çalışmanın fikri olarak çıkışını ifade etmiş olsam da arkadaşlarımla kurduğum bu ortaklığın benim için kıymeti büyük. Başlamanın merkezini burada görüyorum.

Onat Kutlar’ın sizin hayatınızdaki yeri nedir? Hiç tanımayan birine anlatacak olsanız, Onat Kutlar kimdir?

Önder Esmer: Düşünceleriyle erdemli bir yol/yön arayışıma belirleyici bir etkisi olmuş kültür insanıdır. Onat Kutlar, çağının sorgusuna “üçüncü bir dilin” ağırlığı ile meydan okuyan öncü bir duruşu simgeler bana göre. Yaşamının değişen iklimi boyunca disiplinlerarası bir sanat anlayışını sürdüren, edebiyat ve sinema alanlarında önemli eserler bırakmanın yanında politik fikirlerince Marksizmi savunan bir aydındır.

Şakir Eczacıbaşı ve Onat Kutlar (İKSV Arşiv)

Belgesel için çalışmalara ne zaman başladınız, araştırma süreciniz nasıl geçti?

Önder Esmer: Belgesel ön hazırlığı 2018 yılının son aylarında başladı. Öncelikli olarak konuyla ilgili bütün kaynakları okuduğum gibi dönemi anlamak adına kültürel, politik ve aktüel yayınlara da hâkim olmaya çalıştım. Zaten konuyla ilgili lisansüstü tez hazırladığım bir dönemdi. Daha çok paralel yürütmeye çalışıyordum. Ön görüşmeler sonrası hemen çekimlere başlamayı tercih ettik. Bu sebepten araştırma sürecini de yol boyu sürdürmeye devam ediyordum. Dönemin fikirleri öncelikle ilgimi çektiği gibi doğruda durmak adına eleştirel olmaya da çaba gösteriyordum. Kişisel olarak bilme isteğimin bir arayışı olduğu için heyecanım farklıydı.

'SUNGU ÇAPAN'I ÇEKEMEDİĞİMİZ İÇİN KENDİME ÇOK KIZGINIM'

Belgeselde aralarında Adnan Özyalçıner, Cevat Çapan, Atilla Dorsay, Filiz Kutlar, Ali Özgentürk, Burçak Evren, Rekin Teksoy, Hülya Uçansu, Jak Şalom, Vecdi Sayar, Ömer Pekmez ve Giovanni Scognamillo’nun bulunduğu anlatıcılarla kronolojik bir hikâye örüyorsunuz. Bu anlatım tercihinizden bahsedebilir misiniz? Belgeselde başka hangi anlatıcılar da yer alsın isterdiniz?

Önder Esmer: Onat Kutlar’ın çok yönlü bir kültür insanı olması yaşamına dair belirli bir dönemi ağırlıklı olarak tercih etme zorunluluğu bıraktı diyebilirim. Nihayetinde aynı özeni yazarlığı üzerinden kurabilmek için anlatı tercihlerini yeniden kurmanız gerekecektir. Hazırlanan belgesel, Türk Sinematek Derneği odağında bir döneme ağırlık veriyor. Tabii kronolojik hikâye örgüsü sözlü anlatımlarla işlenen bir belgeselin daha kolay anlaşılırlık kazanması adına tercih edilir. Nihayetinde sinema özelinde kavramların, değinilerin olduğu bir anlatıyı da içeriyor, bu anlamda “Sinematek” kavramıyla yeni tanışacak genç izleyiciyi düşünerek böyle bir tercih gerekliydi.

Yakın zamanda kaybettiğimiz Sungu Çapan’ı çekemediğimiz için kendime çok kızgınım. Ama başka kimler eksik derseniz, geçmişten pek çok isim sayabilirim: Ülkü Tamer, Hüseyin Baş, Demir Özlü, Şakir Eczacıbaşı…

Araştırma sürecinde veya anlatıcılarda öğrendiğiniz, en çok şaşırdığınız bilgi ne oldu?

Önder Esmer: Cevat Çapan’dan Yılmaz Güney ve Henri Langlois buluşmasını dinlemiştim. Yılmaz Güney’in Avrupa izleyicisi tarafından keşfine uzanan bir yolculuk. Kendi başına ayrı bir hikâyenin konusu olacak kadar büyük.

7. Uluslarası İstanbul Sinema Günleri – Onat Kutlar, Şakir Eczacıbaşı, Hülya Uçansu, Vecdi Sayar ve Elia Kazan başkanlığındaki ‘Altın Lale Uluslararası Yarışma jüri üyeleri (İKSV Arşiv)

'SİNEMATEK'TEN GERİYE JAK ŞALOM'UN KİŞİSEL ARŞİVİNDEN FOTOĞRAF VE BELGELER KALDI'

Belgeselde sinemateke dair yalnızca birkaç görüntü görebiliyoruz. Bunun sebebi yeterli arşiv görüntüsünün olmaması mı? 12 Eylül 1980’den sonra kapatılan Sinematek’ten geriye ne kaldı?

Önder Esmer: Türk Sinematek Derneği özelinde fotoğraf ve belgenin çok sınırlı olması bizi dolaylı anlatım yollarını tercih etmeye bıraktı. Bu elbette ki 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin geçmişe dair yıkıcı bir etkisinden kaynaklı. Sadece Sinematek özelinde değil tabii diğer kurumlar da aynı kaderi paylaşıyor.

Öncelikli olarak Sinematek’den geriye Jak Şalom’un kişisel arşivinden fotoğraf ve belgeler, Ömer Pekmez’in ise 55 yıl kadar koruduğu “Açık Oturum” kayıtlarını içeren ses bantları kaldı diyebilirim. Belgesel açısından değerlendirirsek böylesi sınırlı bir materyal.

Ama Burçak Evren’in anlatımı üzerinden düşünürsek, sinemaya dair bir kuşağı yarattı diyebiliriz. Orada film kültürünü alan izleyicilerin tanıklığı, sinema literatürüne çağdaş bir katkıyı, yeni bir sorgunun inşasında sinema eleştirmenlerini ve yeni bir kuşağın çıkış kazanacak yönetmenlerini yarattı diyebiliriz.

Belgeselin adı neden ‘Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri’? Bu isim nereden geliyor?

Önder Esmer: Projenin ilk aşamalarında "Sinema Bir Şenlik" diye düşünüyorduk. Sonraki zamanlarda yeniden dikkatimizi çeken, filmin açılış yazısında da gördüğünüz bir paraf var. O yazının sonrası: "Bu yüzden bu kitap, her şey değildir. O ‘aşk, ateş ve anarşi günleri’nden benimle birlikte altın çıkaranlara bir küçük merhabadır. O kadar" diyerek sürdürülüyor. Buradan hareketle Onat Kutlar’ın tariflediği sözü eklemek ayrı bir kıymet olur diye düşündük.

'YEŞİLÇAM'IN BOZUK DÜZENİNE BİR 'SAF TUTMA''

Türkiye’de sinema yazarlığının bir meslek olarak ortaya çıkmasının ve sinema izleyiciliğinin farklı bir deneyime dönüşmesinin temelinde Onat Kutlar’ın sinemateki yatıyor. Sizce Onat Kutlar’ın sinema dünyasındaki yeri nedir?

Önder Esmer: Aslında geçmiş dönemlerden sinema yazarları ve film izleme mekanları mevcuttur. Örneğin: Si-Sa Dergisi, Sine-Fim Dergisi, Sinema 65 Dergisi’nde önemli katkıları olmuş Turhan Devrim, Hayri Caner, Yücel Hekimoğlu, Ş. Avni Ölez, Ali Gevgilili, Nijat Özön, T. Kakınç, Tanju Akerson, Halit Refiğ gibi önemli sinema yazarları olduğu gibi alternatif film izleme ve toplanma mekânı olarak o dönemlerde Kulüp Sinema 7’nin öncü olduğunu söyleyebiliriz. Fakat dergilerin kısa süreli parlamaları istikrarlı bir direnci kazandıramadığı gibi alternatif izleme mekânları da haberdarlık anlamında sınırları içeriyor. Sine-Film Dergisi’nin (1962) çıkış alan yazısında belirtildiği gibi: "Yazarları, oyuncu ve yapıcıları bir türlü bir araya gelemiyor, birlik olamıyorlar. Yol gösterici, birleştirici bekliyorlar, istiyorlar belki de."

Fakat "ortak meydan yaratımı" dediğimiz olgu Türk Sinematek Derneği üzerinden çıkış kazanıyor. Yeşilçam’ın bozuk düzenine bir "saf tutma" diyebiliriz. Ve dönemin politik duruşunda devrimci bir sinemanın çizgilerini aramak. Bütün bunlar "iyi sinema" düşüncesi etrafında birleştirici bir çıkış kazanıyor. Sinematek kavramının kamuya dönük ilkesi sanat sinemasına dair bilinçli bir izlenimi kazandırılıyor. Yaratılan "kurtarılmış bölge"de çağının dostlarını gördüğümüz gibi Onat Kutlar’ın düşünsel olarak ne kadar belirleyici olduğunu anlayabiliriz.

Belgeseli daha sonra nerelerde izleyebileceğiz, festival yolculuğu devam edecek mi?

Matthias Kyska: İstanbul Film Festivali'ndeki dünya prömiyerinin ardından filmi Adana Film Festivali'ne göndermeyi planlıyoruz. Yurt dışında ise filmimizi en önemli belgesel film festivallerine gönderdik. Çoğu festival seçilip seçilmediğimizi mayıs ayından itibaren bize bildirecek. Festival döneminden sonra filmi kültür kurumlarında ve üniversitelerde göstereceğiz.