YAZARLAR

Aşırı hız felaket getirir!

2016’da "Batman ve Superman: Adaletin Şafağı" ve "Suicide Squad: Gerçek Kötüler" filmleriyle DC’nin büyüyen sinema evrenine giren Flash, bağımsız filmiyle karşımızda. “The Flash” her ne kadar kendisini izletmeyi başarsa da Marvel’ın son dönemde izlediğimiz iki Örümcek Adam filmine olan aşırı benzerliğiyle özgün olmaktan hayli uzak. Görünen o ki hem Marvel hem de DC sinemada ‘çoklu evren’ler inşa etmeye devam ettikçe çeşitlenmek yerine tektipleşme daha da artacak.

Süper kahraman dünyasında kendime daha yakın bulduğum DC, giderek Marvel evreninin bir karikatürüne, tekrarına dönüşüyor maalesef. Halbuki DC karakterleri birer çizgi roman olarak çok daha derin ve etkili bana göre.

Bir rivayete göre (isim verip reklam yapmayalım); hamburger satan ve herkesin bildiği iki küresel hazır yemek şirketinden birisi yatırım yapmadan önce ciddi maliyetlerle pazar araştırması yapıyormuş. Bu ince araştırmalardan sonra en doğru noktada açıyormuş şubesini. Diğeri de bütün bu masrafları yapmadan, gelip diğerinin karşısında, yakınında bir şube açıyormuş. Garantili bir yatırım! İşte sinema pazarında Marvel, evrenini büyütüp etkisini artırdıkça risk almak yerine onun yaptıklarını taklit ederek yani 'karşısına dükkan açarak' riski en aza indiriyormuş gibi geliyor DC’nin yaptıkları.

Marvel’ın "Avengers"ından sonra "Adalet Birliği" hattına girmeleri anlaşılabilir ama daha özgün ve yaratıcı olmaları beklenirdi. Açıkçası kötü karakter ve 'tehdit algısı'nın "Avengers"ın ilk filmindekiyle benzerliği şaşırtıcıydı. Kadim zamanlardan gelen bir öfke, dünya dışı tehdit, gökyüzünde açılan pencereler ve yeryüzüne doluşan düşmanlar… Bu bakımdan hikâyenin orijinal olduğunu söylemek biraz zordu. Üstelik tıpkı "Avengers"ta Tony Stark’ın yaptığı gibi ekibi bir araya getirmek de yine zengin çocuğa yani Bruce Wayne’e düşüyordu!

Justice League: Adalet Birliği

Öte yandan özellikle 2000’li yılların başında DC evreni Marvel’a göre daha karanlık inşa edilmişti. Christopher Nolan’ın Batman serisi değil kastettiğim yalnızca, Joker filmlerinden yeni nesil Süpermen hikâyelerine kadar benzeri bir karanlık hissediliyordu. Her ne kadar "Adalet Birliği"nin görsel dünyası bir nebze bu çizgiye sadık kalsa da hikâyesi "Avengers"tan ayrıştıramıyordu kendisini. Halbuki süper kahramanları bir araya getirme fikri ilk olarak DC’nin aklına gelmişti. "Justice League" kitabı 1960’da yayımlanmış, Marvel’in buna "Avengers" ile cevabı üç yıl sonra gelmişti.

Benzer bir durum, bugün gösterime giren "The Flash" filmi için de söz konusu. Filmin hem teması hem de hissiyatı, çok yakın dönemde izlediğimiz Marvel’ın iki Örümcek Adam filmine o kadar benziyor ki, çok iyi kotarılmış olması da yetmiyor bir noktada. Yine aynı şeyi söyleyebiliriz burada da. Yani ergenlik/ilk gençlik sıkıntılarının dönüşümünü bir süper kahraman metaforuyla anlatma fikri ilk olarak yine DC’nin aklına geliyor aslında. "The Flash"ın yaratılma tarihi 1940. "Örümcek Adam" ise tam 22 yıl sonra buluşuyor çizgi roman okurlarıyla. Bu iki karakterin ergenlik dışında ortak özellikleri de var tabii. İkisi de bir 'laboratuvar kazasında' ediniyorlar süper kahraman özelliklerini, ikisinin de aile travmaları var, ikisi de özgüvensiz birer ergenler hikâyenin başlarında, alt sınıflardan geliyorlar vb.

Ama iş sinema evrenine taşındığında "Örümcek Adam"ın açık ara önde olduğunu söylemek gerek. 2000’lerin başında Sam Raimi üçlemesiyle ile başlayan yeni furya kendi başına bir evren oluşturdu bile. Flash ise bu yarışta hayli geç kalmışa benziyor. 2016’da "Batman ve Superman: Adaletin Şafağı" ve "Suicide Squad: Gerçek Kötüler" filmleriyle DC’nin büyüyen evreninin bir parçası haline gelen Flash’ın bağımsız ilk filmi için ilk elden söyleyeceğimiz şey, evet fazlasıyla eğlenceli. Ama hemen eklemeden geçmeyelim; hiçbir özgünlüğü yok, bilinenlerin tekrarı ve fazlasıyla Marvel öykünmesi. Hatta bir adım daha ileri giderek diyebiliriz ki, halen salonlarda gösterimi devam eden animasyon "Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş" ve 2021 yılında izlediğimiz "Örümcek Adam: Eve Dönüş Yok" filmlerinin karıştırılmasından ortaya çıkmış gibi.

Hızlıca özetleyelim, "Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş" filminde siyah Örümcek Adam karakterimiz bir biçimde geçmemesi gereken kapılardan geçip bolca benzerinin olduğu bir evrenden çıkmaya çalışıyordu. Ama film asıl olarak ergenlikten yetişkinliğe geçişte sorumluluklarla yüzleşme, kabullenme ve aile kavramı üzerineydi. "Örümcek Adam: Eve Dönüş Yok"ta ise bir tür son yirmi yılın filmlerine saygı duruşu yaparcasına geçmişin bütün Örümcek Adamları, 'çoklu evren'lerde bir araya geliyordu. Hatta kötüler bile yüzünü gösteriyordu. İşte "The Flash", Marvel’ın bizi içine attığı ve bir türlü çıkamadığımız, bence artık kendilerinin de nasıl çıkacaklarını bilemediği, 'çoklu evren' dünyasına götürüyor izleyiciyi.

The Flash

Hikaye, “Adalet Ligi” evreninde başlıyor. Artık olgun bir genç olan Barry Allen namı diğer "The Flash" sivil hayatında babasını hapisten kurtarmak için adliyede delil peşinde koşmaktadır. Öte yandan da Batman ve Wonder Woman vb. ile birlikte dünyanın düzenini korumaya çalışır. Bir suça müdahale ederken, ışık hızını geçip geçmişe gidebildiğini fark ettiğinde içindeki dürtüye engel olamaz. Annesinin ölümünü, babasının hapse girmesini engelleyebilecek midir? Batman’in 'dünyanın ayarlarıyla oynama' uyarısına rağmen sorumsuzca davranır ve geçmişe gider. Orada henüz süper güçleri olmayan ergenliğiyle karşılaşır. Ancak bir kere tarihin akışı değiştiği için olayların seyri de değişir.

İlk olarak 2013 tarihli "Çelik Adam" (Man of Steel) filminde sinema evrenine dahil olan, daha sonra 2016’da "Batman ve Superman: Adaletin Şafağı" (Batman v Superman: Dawn of Justice) filminde de gördüğümüz General Zod, bir kez daha dünyayı yok etmek için ortaya çıkar. Aynı hikâye başka türlü işlenir bu kez. Zod’un Süpermen’i talep etmesi üzerine Batman’le birlikte harekete geçen Flash, evrenin ayarları değiştiği için Süpergirl’ü bulur. Kendi gençliği, Süpergirl ve Batman birlikte Zod’a karşı amansız bir mücadeleye girişirler. Ama finalde anlarız ki aslında Barry Allen’in mücadelesi kendisiyledir.

Yukarıda da belirttiğim gibi “The Flash”, andığım iki Örümcek Adam filminin karışımı gibi hikâye açısından. Bir yandan ergenlikten olgunluğa geçişin, kabullenme ve sorumluluk alma yeteneğinin ortaya çıkışının öyküsü. Öbür yandan da 'çoklu evren’in olanaklarıyla birçok zamanı, mekanı ve hatta karakteri bir araya getiren bir yapım. Nasıl ki, "Örümcek Adam: Eve Dönüş Yok" filminde son yirmi yılda bu karakter olarak izlediğimiz bütün oyuncular yan yana geçit töreni sunuyorsa burada da Batman olarak izlediğimiz oyuncuların bir kısmının geçit töreni yaptığını görüyoruz. Hoş ama taklit!

Toparlarsak, "The Flash" izlemesi kolay, keyif garantili, anlattığı mevzuya hakim bir yapım olarak önerilebilir. Ancak yeni ve özgün bir anlatı beklememek kaydıyla. Burada belki dikkat çekmemiz gereken şey, "çoklu evren" buluşunun hikâye anlatımına yeni olanaklar sunacağı, bambaşka kapılar açacağına dair beklentinin 4-5 film sonra sona yerini hayal kırıklığına bırakıyor oluşu. Arz- talep işleyişi, eninde sonunda bu tür büyük gişe filmlerini tektipleştiriyor kaçınılmaz olarak. Yapımcılar risk almak, seyirciye yeni şeyler sunmak yerine 'gişe garantili' temalara meyledince birbirinin aynı yapımlar çıkıyor ortaya. Tanıdık olduğu için izlerken zevk alsak da damakta uzun süreli tat bırakmıyor maalesef.