‘Asıl engellememiz gereken bulaş iç ortamda’

Uluslararası araştırmalara göre bulaşın yüzde 10’nun dış ortamda yüzde 90’nın ise iç ortamda gerçekleştiğini belirten Dr. Müge Çevik, “Asıl engellememiz gereken bulaş iç ortamda" diyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Sağlık Bakanlığı tarafından dün (16 Nisan 2021) açıklanan verilere göre, 63 bin 82 yeni vakayla salgının zirvesini gören Türkiye’de endişe artıyor. Halk sağlığı uzmanları, durumun kontrolden çıktığını savunuyor. Salgın kontrolüyle ilgili bir strateji kurabilmek için tüm veri ve kavramların şeffaf bir biçimde açıklanması gerektiğini vurgulayan hekimler, turkuaz tabloda açıklanan verilerin yetersiz ve kavramların muğlak olduğunu ifade ediyor. ABD’de yaşayan Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doktor Ergin Koçyıldırım’ın Twitter üzerinden yaptığı yayına katılan halk sağlığı uzmanlarına göre, salgını yönetmek için gereken çaba gösterilmiyor.

'AKTİF HASTA SAYISI 5 KAT ARTTI'

Covid-19 pandemisinde yaptığı veri analizleriyle tanınan endüstri mühendisi ve yazılımcı Zeki Berk, salgının keskinleşen görünümüne dair çarpıcı veriler paylaştı: “1 Mart tarihinde 2 milyon 711 bin olan toplam vaka sayımız, bugün geldiğimiz noktada 4 milyon 150 bin. Yani, bu süreç içerisinde 1 milyon 500 bin yeni vaka daha eklendi. Aktif vaka sayımız ise 100 bin seviyesindeyken 500 bin seviyesine çıktı. 5 kata yakın bir artış söz konusu.”

Zeki Berk’in aktardığına göre dünyada şimdiye kadar yaklaşık 860 milyon doz aşı uygulandı ve 190 milyon kişinin aşılanması tamamlandı. İsrail, yüzde 60’a varan iki doz aşılama oranıyla lider konumda. Yazılımcı Zeki Berk’e göre aşılama bu hızla devam ederse Türkiye’nin yolu uzun: “Türkiye nüfusunda iki doz aşı olmuş kişilerin oranı yüzde 9 yani yüzde 91 oranında kişinin iki doz aşısı tamamlanmamış durumda. En az bir doz aşı vurulmuş nüfus oranımız da yüzde 14’e gelmiş durumda. Yaptığım hesaplamalar, bugünkü hızımızla gidersek İsrail’in olduğu noktaya 2022 yılının temmuz ayında gelebileceğimizi gösteriyor.”

‘TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIK HEDEFİ YOK’

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, Bakanlığın savunduğunun aksine salgının etkisini azaltma stratejisi uygulanmadığını söyledi:

“Eğer salgının etkisini azaltma stratejisi uygulanmış olsaydı aşı bulunmadan çok önce -bizim farmakolojik olmayan önlemler dediğimiz- toplum hareketliliğini kısıtlayacak önlemlerin ciddi bir şekilde hayata geçirilmesi gerekirdi. Gerçekten bu soruna uygun bir filyasyon yapılması, doğrulanmış olguların sağlık kuruluşlarında izole edilmesi ve onlarla temaslıların karantina altına alınması gerekirdi. Toplumun hareketlerini sınırlayacak, özel sektörü de kapsayacak sosyal ve ekonomik koşulları oluşturulmuş bir kapanmanın gerçekleşmiş olmasını beklerdik. Bunları göremedik.”

Space yayına katılan dinleyicilerden biri Prof. Dr. Kayıhan Pala’ya “Türkiye’de sürü bağışıklığı hedefi mi var?” diye sordu. Böyle bir hedefin olmadığını belirten Pala, Brezilya örneğini paylaştı.

“Şu anda Türkiye’de hem hastalığı geçirerek hem aşılanarak bir koruma kalkan oluşturanların oranı en yüksek ihtimalle bile yüzde 40’ı geçecek gibi görünmüyor. O zaman bizim hastalık sırasında toplumsal bağışıklık eşiniğini yakalamak için en az yüzde 67’nin üstüne çıkmamız gerekiyor. Böyle bir hedefin peşine düşmek yerine güçlü, koruma oranı yüksek aşılarla toplumu bir an önce aşılayarak buna yanıt verebilirsek orta vadede bir nefes alma olanağımız olacak.

“Brezilya’da çok önemli bir örnek yaşandı. Geçen yıl mart nisan aylarında hastalığı geçiren bir yerleşim alanında, bu sene ocak ayında ikinci bir atak yaşandı. Bu soruna küresel bir yanıt vermeden bu sorunun çözülebileceğini düşünmek doğru bir yaklaşım değil.”

‘SALGINI YÖNETEMİYOR DEĞİL YÖNETMİYORLAR’

Halk sağlığı uzmanı Dr. Nuriye Ortaylı ise geçtiğimiz sonbahardan bu yana güçlenen gözlemini şöyle paylaştı: “Salgını yönetemiyor değil yönetmiyorlar.”

Bakanlığın, ocak ayı itibarıyla artan vakaları azaltmak için bir politika üretmediğini söyleyen Ortaylı, salgın yönetim sürecinin yurttaşları, belediyeleri ve özel sektörü kapsamadığını belirtiyor. “Gerçekten salgın yokmuş gibi yaparak devam eden bir yönetim var. Bence bizim en önemli sorunumuz bu. Her şey tamam, sayılar yükseliyor fakat bir gayret bir çaba görmüyorum."

Ortaylı, salgın kontrolünde çok önemli bir araç olan filyasyonu “Dedektiflik, virüsü arıyorsunuz ve hapsediyorsunuz” diye tanımlayarak şu ifadeleri kullandı: “Bazı ülkeler var ki iyi filyasyon ve yaygın test yaparak salgını kontrol ettiler. En çok duyduğumuz örnek belki de Güney Kore’dir.

“Bakanlığın rehberine bakıldığında temaslıları tespit edin ve temaslıların yanına gidip belirti olanlardan test alın diyor. Ne demek belirti olanlardan test alın? Biliyoruz ki bir sürü insan belirtisiz geçiriyor. Dolayısıyla oraya gidince herkesi test etmeniz lazım.”

Filyasyonun aynı zamanda bir iletişim işi olduğunu belirten Ortaylı, ilaç bırakıp dönmekten öteye virüsün kimden nasıl yayıldığına dair izleme çalışmasının yapılması gerektiğini belirtiyor: “Kendilerini nasıl koruyacaklar bilgi vermeniz lazım. Ev içi bulaşı nasıl önleyeceksiniz bunları anlatmanız lazım. Bu çok ciddi vakit isteyen bir şey ve Türkiye’nin bunların hepsini yapabilecek kapasitesi var.”

YÖNETİMSİZLİK PİKLERİ: SALGIN KONTROLÜ ALABORA OLDU

Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, geçtiğimiz yıl hazirandan ekim sonuna kadar yayımlanan haftalık durum raporlarında vakaların ve ölümlerin demografik dağılımının açıklandığı ancak sonra uygulamadan vazgeçildiğini anlattı: “Şu anda demografik değerlere dair hiçbir şey bilmiyoruz. Açıklanan hiçbir demografik veri yok. Bir salgının kontrol edebilmeniz için bu verileri bilmeniz, değerlendirmeniz gerekir.”

Yavuz, önlenemeyen vaka artışına ve vefat sayılarına dikkat çekerek bu süreci “yönetimsizlik pikleri” olarak adlandırıyor: “Kısmi önlemler kısmi etkiler doğurdu. Ocak ayına kadar bir istikrarlı bir düşüş içerisindeydik ama sonra her şey tersine döndü. Deyim yerindeyse salgın kontrolü alabora oldu.”

'BULAŞIN YÜZDE 90'I İÇ ORTAMDA'

Enfeksiyon Hastalıkları ve Viroloji Uzmanı Dr. Müge Çevik, uluslararası araştırmalara göre bulaşın yüzde 10’nun dış ortamda yüzde 90’nın ise iç ortamda gerçekleştiğini ifade etti: “Uluslararası araştırmalara baktığımızda, dışarıda bulaşın neredeyse 20 kat daha az olduğunu görüyoruz. İç ortamda olan yüzde 90 bulaşlarda, yakın temasla yani 2 metreden az mesafede ve uzun süreli kontaklarda gerçekleşiyor.

“İngiltere’de yeni bir kampanya yaptık ve insanların dışarıda vakit geçirmesini teşvik ediyoruz. Çünkü uzun süredir devam eden kısıtlamalar insanları mental olarak çok yordu. Asıl engellememiz gereken bulaş iç ortamlarda oluyor. Dışarıdaki sosyalliği engellediğimizde insanları aslında iç ortama itmiş oluyoruz. Türkiye’de dış ortamda maske takılıyor. Ama iç ortamda insanlar maskesiz oturabiliyorlar. Asıl riskli ortamlar orası. Dolayısıyla bizim içerideki ventilasyonu nasıl düzeltebileceğimiz üzerine daha fazla araştırma yapmamız gerekiyor. Hala kapı cam açılması dışında bu konuda bir ilerleme göremiyorum.”

Dr. Çevik, kapalı ortamda iyi bir havalandırmanın olmadığı durumlarda virüsü nefes yoluyla aldığımıza dikkat çekerek “Sadece el yıkamaya, maske takmaya değil ventilasyona da önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum” diyor.