YAZARLAR

‘Arap’ derken neyi kast ediyorlarmış?

Halkları birbirine düşman edecek bir ‘dil’le kazanılacak herhangi bir siyasi kavga yok, olamaz. Türkiye’deki iktidarın “nitelikleri” yüzünden burada yaşayan herkesi aynı torbaya koyup tahmin edilebilecek önyargılarla bakan bir Batılıdan ne farkınız kalıyor ki bunu yapınca?

Sağduyulu, akla davet eden sözler de söylendi elbette ama Suudi Arabistan’da oynanamayan maçla ilgili ‘ihale’ neredeyse muhalefete yazıldı yazılacak! Hem de kendi elleriyle!

Eren Topuz meselenin nasıl geliştiğini, kurumlarıyla ve kurallarıyla futbola, oradan da siyasete değen kısımlarını anlattı. 

Fehim Taştekin, iktidarın Suudi Arabistan eksenli dış politikası ile ilgili yönüne baktı. 

Hamza Aktan, işin ‘içeriye’ dair kısmını ele aldı.

Yazarlarımızın bu ilgisinin boşa olmadığını hem meselenin ele alınış şekliyle hem de sonrasında yaşanan yeni gelişmelerle gördük, görüyoruz. Bir Arap ülkesinde oynanamayan maçın faturası bütün Araplara kesilip “Arap düşmanlığı” ile sonuçlandı neredeyse. Daha doğrusu ‘muhalefet’in toptan böyle bir tutum aldığı, Arapları ‘düşman’ olarak gördüğü gibi bir hava ortaya çıktı. Üstüne gelen Galata Köprüsü mitingindeki yumruk olayı ve muhalefetten bu konuda gelen açıklamalar tuzu biberi oldu. Peki böyle mi gerçekten?

***

Bütün bu süreç boyunca verilen en esaslı ve yürek sızlatan mesajsa, Abdullah Cömert’in ağabeyi Zafer Cömert’ten geldi: 

Kimdi gördüklerimiz? Abdullah Cömert, Ahmet Atakan ve Ali İsmail Korkmaz…

Gezi Parkı eylemleri sırasında öldürülen üç gencimiz…

İnsanda bu mesajın yarattığı hislerin tam aksini ise hemen altında verilen cevaplar yaratıyordu:

“Zafer sen Türkiye düşmanı vahabileri bu pırıl pırıl çocuklarla bir mi tutuyorsun. Bir Arap kelimesi yüzünden. Olm onlar Arap alevilerini de sevmezler. Hatta nefret ederler bizden :)”

“Bence yeni bir isim bulmamız gerekiyor ya Arap deyince sevdiğimiz insanlar da alınabiliyor. Bu bir sorun haline gelmeden çözüm bulunmalı ya da parantez içinde kimleri sevmediğimizi belirtmeliyiz”

“Bizim araplardan kastımız vahabi çöl bedevileri. Karıştırmayalım.”

Böyle zamanlarda sosyal medyada hemen ortaya çıkıveren akıl almaz halin son versiyonları…

İnsanlar bunları yazmak için klavyeye uzandıklarında nasıl bir ruh hali içinde olabilir ki?

“Ben Arabım, kardeşim de Arap’tı” diyen birine yüz yüze, “O zaman size Arap demeyelim de yeni bir isim bulalım” gibi cümleler kurabilir misiniz? Ya da “Arap diyorsak sen alınma Vahabileri diyoruz biz” falan filan… 

***

Evet sosyal medya gerçek hayat değil (neyse ki) ama bunlar da işte havada sonsuza kadar asılı kalıyor her defasında. Ve bazen gerçek hayatta da karşımıza çıkabiliyor. Bolu Belediyesi’nce asılan ilanlar mesela! 

Karşı çıkıldığı, muhalefet edildiği söylenen iktidarın bu gibi saflaşmalarla her defasında kendisine yeni bir ‘seçim malzemesi’ çıkardığı defalarca görüldüğü, bilindiği halde…

Oysa halkları birbirine düşman edecek bir ‘dil’le kazanılacak herhangi bir siyasi kavga yok, olamaz. Türkiye’deki iktidarın “nitelikleri” yüzünden burada yaşayan herkesi aynı torbaya koyup tahmin edilebilecek önyargılarla bakan bir Batılıdan ne farkınız kalıyor ki bunu yapınca?

Hadi bunlar sosyal medya figürleri, kayda değmez diyelim. Ancak ‘muhalif siyaset’ adına da öyle açıklamalar yapılıyor, öyle adımlar atılıyor ki bazen, sanki iktidara “gel gene beni hırpala da destek topla” deniyor!

***

Evet, bu maçın Suudi Arabistan’da oynatılmaya çalışılması uygunsuz oldu. Evet işin altında ‘para’ derdi var belli ki. Evet futbol da memleketteki hemen her alanda olduğu gibi boğazına kadar iktidar ilişkileri ağına bağlanmış görünüyor. Ancak bunun getirilip bırakılacağı yer gerçekten, Arap milletine düşmanlık mıdır?

Hal böyle olunca iktidar çıkıp “İslam düşmanlığına ve yabancı karşıtlığına varan bir furyayla karşı karşıyayız. Muhalefet aktörleri de gündeme gelmek uğruna bu pespaye nefret siyasetine gönüllü figüranlık yapmaktadır” demez mi? 

***

Muhalefete ‘şöyle yapın böyle yapın’ demek değil işimiz. Ancak dert memlekette gerçek bir ‘iktidar alternatifi’ yaratılmasıysa, 21 yıllık iktidarın bunca eleştirilen icraatlarına rağmen hâlâ muhalefeti “yabancı düşmanı” olarak sunabilecek bir söylem geliştirebiliyor olmasına kendi eliyle yol vermek hiç uygun görünmüyor. ‘Yabancı düşmanlığı’ rüzgarına kapılmak seçim kazandırıyor olsa işler geçen mayıs ayında imzalanan Zafer Partisi protokolüyle değişmiş olurdu! 

2023’te Gazete Duvar rakamları…

Her yıl başında yaptığımız muhasebeyi 2023 için de esirgemeyelim. Gazete Duvar, 2022’de 1 milyar sayfa görüntüleme barajını geçmişti. 2023’te buna 50 milyon sayfa daha ekledik. Okurlarımıza 61 bin haber, yorum ve video sunduk. Bunların içerisinde 50 bini sıcak haber içeriğiydi.

Tahmin edilebileceği üzere en yüksek günlük okunma sayılarına ise Mayıs seçimlerinde ulaşıldı. Seçimin birinci turu ertesinde, yani 15 Mayıs günü 10 milyonu geçen günlük ziyaret sayısı, ikinci turda yani 28 Mayıs’ta 13 milyona ulaştı. Bunlar aynı zamanda Gazete Duvar’ın 7 yıllık macerasında ulaştığı en yüksek rakamlar oldu.

Yeni yılda da ilginiz ve Patreon üzerinden vereceğiniz destekle bu iddiayı her gün biraz daha güçlendirebilmek dileğiyle…