Ankara Barosu Başkanı Kemal Koranel: Ortak akılla yöneteceğiz, interaktif bir baro olacağız

Ankara Barosu’nun yeni başkanı Kemal Koranel, Türkiye’deki yargı bağımsızlığı için HSK’nın hükümet etkisinden kurtulması gerektiğini söyledi.

Ankara Barosu Başkanı Kemal Koranel
Google Haberlere Abone ol

ANKARA- Türkiye Barolar Birliği Başkanı (TBB) olarak göreve başlayan Erinç Sağkan’ın yerine Ankara Barosu Başkanlığı’na Kemal Koranel seçildi.  

‘Çoklu baro’ düzenlemesiyle Avukatlık Kanunu’na eklenen hükme dayanılarak yönetim kurulu kararıyla başkanlığa getirilen Koranel, seçilir seçilmez olağanüstü genel kurul tartışmalarının da ortasında kaldı. 

Ankara Barosu’na mensup Avukat Hakları Grubu, çoklu baro yasası kapsamında getirilen düzenlemelerin uygulanmaması çağrısıyla Koranel’e seçimli olağanüstü genel kurul çağrısı yaptı.  

Ankara Barosu’nun yeni başkanı Kemal Koranel ile bağımsız yargıyı, çoklu baro düzenlemesini, olağanüstü genel kurul taleplerini ve hedeflerini konuştuk.

Ankara Barosu’nun yeni başkanı Kemal Koranel ve Müzeyyen Yüce

‘ANKARA BAROSU AÇIKLAMASI İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VE ELEŞTİRİ HAKKI KAPSAMINDADIR’ 

Öncelikle hafta içi Diyanet İşleri Başkanı’nı Ali Erbaş’ın hutbesine karşı Ankara Barosu olarak açıklama yayınladığınız için hâkim karşısına çıktınız. Duruşmada neler oldu? Bu davayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avukatlık Kanunu’nun 76. ve 95. maddeleri ile barolara tanınan hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunma görev ve yetkisi gereğince Ankara Barosu Yönetim Kurulu olarak kendimizi kanun gereği sorumlu gördüğümüz için açıklamada bulunduk. Bu açıklamamıza ilişkin olarak Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakkımızda kamu görevlisine hakaretten dava açıldı. Ankara Barosu Yönetim Kurulu olarak yaptığımız açıklama, Anayasa’nın 26. ve AİHS’in 10. maddeleri ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü çerçevesinde, eleştiri hakkı kapsamındadır. Hiçbir hakaret, küçük düşürücü, rencide edici anlam içermeyen, zaten böyle bir kast da taşımayan Baromuz açıklaması, Ali Erbaş’ın sözlerinin değerlendirilmesi ve eleştiri hakkı sınırlarındadır. Duruşma 9 Mart 2022 tarihine ertelendi.  

‘SEÇİMLERE KISA BİR SÜRE OLDUĞU İÇİN YÖNETİM, İÇERİSİNDEN BAŞKAN SEÇİLMESİNİ UYGUN BULDU’ 

Yakın zamanda TBB Başkanı olan Erinç Sağkan’dan boşalan Ankara Barosu Başkanlığı’na seçildiniz. Avukatlık Kanunu’na çoklu baro yasası ile eklenen hüküm gereği baro başkanlığınız yönetim kurulu kararıyla gerçekleşti. Özellikle son yıllarda bu yasaya ve hükümlerine karşı çıkıp, onun getirdiği düzenleme gereği baro başkanı seçilmeniz çok eleştiriliyor. Ne diyeceksiniz? 

Biliyorsunuz baro genel kurulu 2020 Ekim ayında yapılması gerekirken, pandemi nedeni ile iptal edildi, 2021 Eylül ayında yapıldı. 2021 Eylül ayında yapılan seçimde Erinç Sağkan başkanımız aday oldu ve Ankara Barosu Başkanlığına seçildi. Sonrasında da TBB Başkanlığına seçilince Ankara Barosu Başkanlığından istifa etti. Ankara Barosu yönetim kurulu da kanun maddesi gereğince beni Ankara Barosu Başkanı olarak seçti.  

Evet, bu duruma yönelik bazı meslektaşlarımız tarafından birtakım eleştiriler getirilmiştir. Fakat bu konuyla ilgili atladıkları birkaç husus var, şöyle ki; Avukatlık Kanunu gereğince Baro Genel Kurulları çift yıllar ekim aylarında yapılır; yani önümüzdeki olağan genel Kurulumuz on ay gibi kısa bir süre sonra Ekim 2022’de yapılacaktır.  

Ankara Barosu’nun son yapılan 66. Olağan Genel Kurulu’nda da başkan istifasıyla boşalan başkanlık makamına kanun maddesi gereğince yönetim kurulu seçimiyle değil olağanüstü genel kurula gidilerek başkanın seçilmesi için bir tavsiye niteliğinde önerge verilmiş ve bu önerge genel kurul iradesiyle reddedilmiştir. Yani Ankara Barosu’nun en büyük organı olan genel kurulumuz bir sonraki seçimlere bu kadar kısa bir süre olması nedeniyle yönetim içerisinden başkan seçilmesini uygun bulmuştur.  

Ayrıca, kış mevsiminde bulunmamız da göz önünde bulundurulduğunda kapalı alanda genel kurul yapmanın riskleri yönetim kurulunca bu yönde karar verilmesine sebep olmuştur. Meslektaşlarımızın her türlü eleştirisi bizler için son derece kıymetli ve değerli olup, görevimizi ifa ederken bizim için önemli bir unsurdur. Biz şuna söz veriyoruz ki, dün olduğu gibi, bugün de hukukun üstünlüğünden, insan hakları mücadelemizden ve meslektaş odaklı projelerimizden asla vazgeçmeyeceğiz. 

‘OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL GÜNDEMİMİZDE YOK’ 

O halde başkanlık seçimi için olağanüstü genel kurul yapılmayacak diyebiliriz. 

Evet, gündemimizde yok.  

‘BAROYU ORTAK AKIL İLE YÖNETECEK, İNTERAKTİF BİR BARO YÖNETİMİ İÇİNDE OLACAĞIZ’ 

Peki, sizin başkanlığınızdaki Ankara Barosu’nun hedefi ne olacak?  Yaşanan gelişmelere, avukatlara dönük baskılara karşı tavrınız yine önceki yönetim gibi keskin mi olacak yoksa daha iş birliğine açık yumuşak bir yönetim anlayışı mı benimseyeceksiniz? 

Ben 2016 yılından bu yana Ankara Barosu Yönetim Kurullarının içerisinde farklı görevlerde yer aldım. Sırasıyla yönetim kurulu üyeliği, genel sekreterlik ve başkan yardımcılığı görevlerinde bulundum. Şimdi de Ankara Barosu başkanlığı görevini onurla devralmış bulunmaktayım. Bu onurlu görevde, geçmişten aldığımız güç ile taşıdığımız bayrağı meslektaşlarımızın desteği ile daha da yukarılara taşımakta kararlı olduğumuzu vurgulamak isterim.  Geçmişte olduğu gibi şimdi de Ankara Barosu hukukun üstünlüğü ve bağımsızlığı mücadelesinden hiçbir şekilde taviz vermeyerek, kadının, çocuğun, adalete erişimde dezavantajlı grupların, insan haklarının, çevrenin, hayvan haklarının, demokrasinin ve laik cumhuriyetin savunucusu olacak ve her zaman meslektaşlarının yanında yer alacaktır.  

Heyecanımızın, enerjimizin meslektaşlarımıza geçmesini sağlayacağız ki, birleşme duygusunu ve ortak noktayı yakalayalım. Her meslektaşımız, kendisini ait hissedeceği ve sıkıntı yaşadığı her an yanında bulacağı bir meslek örgütü görecektir. Tüm kurul ve merkezlerimizde görev yapan meslektaşlarımızla birlikte ortak akıl ile yöneteceğimiz, fikirlere ve gelişimlere açık, interaktif bir baro yönetimi içinde olacağız.  

‘ANKARA’DA YAŞANAN KAYIPLAR HAKKINDA İHBARDA BULUNDUK, SONUÇ ALAMADIK’ 

Ankara’da özellikle son yıllarda kendisini devlet görevlisi olarak tanıtan insanlarca kaçırılan kişiler olduğu iddiaları var. Sizin de bildiğim kadarıyla yakından takip ettiğiniz bir durum. Hatta bir rapor da hazırlanmıştı Ankara Barosu tarafından. Bugünün Türkiye’sinden baktığımızda hukukun geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ankara Barosu olarak geçen dönem İnsan Hakları Merkezi tarafından hazırlanan kayıp raporunu yayınladık ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç ihbarında bulunduk. Bu ihbarlarımızdan şu ana kadar hiçbir sonuç çıkmadı. 97 yıllık köklü bir geçmişimizle ve tüm geçmişinde Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmış, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, insan hakları ile hukukun üstünlüğü mücadelesini her platformda savunan bir kurum olarak her zaman hukuksuzlukların karşısında olacağız. 

‘HSK HÜKÜMET ETKİSİNDEN KURTARILMALI, YARGI BAĞIMSIZLIĞINDA CİDDİ BİR ADIM ATILMALI’ 

TBMM Genel Kurulu’nda yapılan bütçe görüşmelerinde AK Partili bir milletvekili Hâkim ve Savcılar Kurulu’nun ‘milletin seçtiği’ cumhurbaşkanı ve parlamento tarafından belirlendiğini söyledi. Yani bir bakıma ‘millet iradesi’ vurgusu yaptı. Bu bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bağımsız yargı nasıl sağlanmalı? 

Yargının birçok sorununun yanında en büyük sorunu bağımsızlık sorunudur. Ülke tarihinde hiçbir dönemde görülmediği kadar yargı üzerinde siyasal iktidarın baskısı bulunmaktadır. HSK üzerindeki siyasal iktidarın baskısının bir an önce sonlandırılması gerekmektedir.  

Bunun için yapılması gereken en önemli adımlardan biri HSK yapısının değiştirilerek, kuruldan Sayın Adalet Bakanı ile Bakan yardımcısı çıkarılmalı ve HSK hükümet etkisinden kurtarılarak yargı bağımsızlığında ciddi bir adım atılmalıdır.  

Yine hâkim ve savcı alımlarında da liyakatin referansın önüne geçmesi sağlanmalı, seçimler liyakat esasına göre yapılmalıdır. Yerel mahkemelerde siyasal iktidarın istemediği bir kararı veren mahkeme heyeti ertesi gün dağıtılarak başka illere gönderilmektedirler. Bir an önce hâkim, savcı teminatı gerçek anlamda uygulanmaya başlanmalıdır. Avukatlar, müvekkillerinin işlediği iddia edilen suçlarla özdeşleştirilip soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalmamalıdır. Siyasal iktidara yakın muhalefet partisinin genel başkanı, Anayasa Mahkemesi’nin bir an önce kapatılması gerektiğini bile söyleyebilmektedir. Üzerinde bu kadar baskı olan bir yargının bağımsızlığından söz etmek imkânı yoktur.