Yeni Derin Yapı ve 'Bir günde kaybolursun' tehdidi

Gözaltındakilerle görüşüyorlar, "avukatsız görüşmem" diyenlere şiddet uyguluyorlar. Kendilerini “Ne TEM ne MİT, biz yeni derin yapıyız” diye tanıtıyorlar.

Özlem Akarsu Çelik oakarsucelik@gazeteduvar.com.tr

Telefondaki ses açık açık tehdit ediyor.

“Karar senin, hâlâ şansın varken iyi düşün! Ailen ve sevdiklerin üzülür. Sana bir fırsat verdik, seni bıraktık. Bu son fırsatın, bunu iyi değerlendir.”

Telefonların ardı arkası kesilmiyor.

“Beni tanıdın mı? Sen hâlâ bu işte misin? Bu işleri bırak, üzülürsün!”

Telefonu açmayınca mesaj atıyor.

-Aileni sevdiklerini üzeriz.

-Bırak bu işleri!

-Karar senin. Bu son fırsatın, bunu değerlendir.

Kendilerini devletin “yeni derin yapılanması” olarak tanıtan bir grubun işleri bunlar.

OHAL öncesi başladı, OHAL’le yaygınlaştı ve sıradanlaştı ne yazık ki. İnsanlar suç duyurusunda bulunmuyorlar bile; çünkü sonuç alacaklarına inanmıyorlar.

'NE TEM NE MİT, BİZ YENİ BİR YAPIYIZ'

Bu yapı kim ve nerede karşınıza çıkabilir? İlk temas gözaltında gerçekleşiyor. Tamamen hukuk dışı yöntemlerle başlayıp tehdit-taciz silsilesiyle devam ediyor.

Gözaltındakilerle görüşüyorlar, "avukatsız görüşmem" diyenlere şiddet uyguluyorlar. Kendilerini “Ne TEM (Emniyet Terörle Mücadele Şubesi) ne MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı), biz yeni derin yapıyız” diye tanıtıyorlar.

İşte bu kirli yapıdan birileri uzun zamandır HDP Parti Meclisi üyesi Ayşe Merva Aytimur’u tehdit ediyor. Yukarıdaki mesajlar, tehditler onlara ait. Telefonla tehditle de kalmıyorlar, kadın siyasetçi sürekli takip edildiğinin de farkında. Sadece o değil, tüm çevresi farkında çünkü açık açık yapıyorlar. Takip değil, düpedüz taciz aslında.

Aytimur şikâyet için savcılığa gittiğinde savcının verdiği cevap ise tam bir skandal! “TEM, MİT zaman zaman böyle şeyler yapar. Bu bir tehdit değil, takip yöntemidir, normaldir” diyor savcı ve yapılanların taciz olduğunu kabul etmiyor. HDP’li kadın siyasetçi telefonundaki mesajları gösterince mecburen suç duyurusunu almak zorunda kalıyor.

Ayşe Merva Aytimur, uzun süredir aktivisti olduğu Ankara Kadın Platformu ile ortak bir basın açıklaması yaptı dün ve kadınlar “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” sloganı atarak yürüdüler Yüksel Caddesi’nde.

Ankara Kadın Platformu: Tehdit edilen Aytimur'un yanındayız

'MUHBİRLİĞE ZORLUYORLAR. KABUL ETMEYENE BUNLARI YAPIYORLAR'

Gerisini Ayşe Merva Aytimur’dan dinledim. Anlattıklarına kulak verin ve şu anda bunları yüzlerce, belki de binlerce kişinin yaşadığını bilerek okuyun bu satırları.

“Ben 14 Şubat’ta gözaltına alındım asılsız ihbarla ve 23’ünde bırakıldım. 29 kişi alındık. 14’ü sosyal medyadandı. Geri kalan 9 kişiye bu yöntemi uyguladılar. Ben partili arkadaşlarla konuşuyordum ve gözaltında yapılanları biliyordum.

'Avukat görüşü' diye çağırıyorlar. Çıktığınızda avukat olmadıklarını anlıyorsunuz. Bunun bir 'mülakat olduğu' ifade ediliyor. Bizimle gözaltına alınan erkeklere, 'avukat olmadan asla konuşmam' dedikleri için işkence yapıldı. Darp raporları var. Ajanlık teklif ediyor, 'dışarıda da seninle görüşelim' diyorlar. Yaşınız gençse 'Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan geliyoruz, uzlaşmak istiyoruz' diyerek muhbirlik teklif ediyorlar. Bizim yaşımızdakilere ise 'Kamu Müsteşarlığı’ndan' geliyoruz diyorlar. Bir değil, iki ya da üç kez geliyorlar. 'Siz kimsiniz' diye sorulduğunda, ‘Bizim TEM’le MİT’le ilgimiz yok. Devletin içinde bir yapıyız’ diyorlar. Ajanlaştırmayı beceremiyorsa dışarı çıktığında benim yaşadıklarım geliyor insanların başına. 

Sanıyorlar ki, siz bütün yaşamdan vazgeçip, korkup eve kapanacaksınız. Niye korkalım, biz kötü bir şey yapmıyoruz ki. Ben çıktıktan sonra 8 Mart çalışmaları yaptım. Bu nedenle takipler, telefonlar, tehdit mesajları daha da yoğunlaştı. Bana gelen telefonlarda söylenenler, atılan mesajlardaki ifadeler, Ankara Terörle Mücadele’de benimle görüşen bu kişilerin söyledikleriyle aynı. ‘Bırak bu işleri, hata yapıyorsun, siyaseti bırak, evine dön, seni üzeriz, ailen üzülür, bir günde kaybolursun…’ Savcıya bunun tehdit olduğunu, beni, ailemi, sevdiklerimi üzmekten neyin kast edildiğini sorduğumda ‘hapse atmaktan bahsediyorlardır’ dedi. Bu telefonun kime ait olduğunun tespitini istedim.

Birçok ilde yaşanıyor bunlar. Özellikle Kürdistan’da çok yapılıyor. Bizim 8 bini aşkın gözaltımız var ve iddia ediyorum, en az 3 binine bu yöntem uygulanmıştır. 'Mülakat' adı altında görüşme alarak ajanlaştırmaya, muhbirleştirmeye zorlama… İş birliği yapmazsan 'seni itibarsızlaştırırız' diyorlar. 'Bir günde kaybolursun' diye tehdit ediyorlar. Son bir yılda bunu o kadar çok duyduk ki. Herkes çok tedirgin ama sanki normalmiş gibi kabul ediliyor. Devlet bu kişilerin kimliğini açıklamayabilir; ama hiç değilse bu baskılarla yılmayacağımızı görmeleri açısından herkesin suç duyurusunda bulunması, bu tehditleri, tacizleri gündeme getirmesi gerekiyor.”

KAÇIRMA VAKALARI ARTIYOR

Türkiye’nin kötülük laboratuvarı, Kürt illerinde son bir buçuk yıldır sıkça duyduğumuz ‘kaçırmalar’ artık büyük şehirlerde de yaşanıyor. OHAL öncesi başladı ve devam ediyor. 15 Temmuz’dan hemen önce, bazı bağımsız medya kuruluşlarında çalışan genç gazetecilerin kaçırılarak ajanlık teklif edildiği haberlere yansımıştı. Son zamanlarda “tur attırmak” denilen yöntem daha sık uygulanır oldu. Arabaya bindirip tehditler savurarak şehrin ücra köşelerinde “tur atıp” sonra ıssız bir yere bırakmak…

Gençlerin ailelerine gidiyorlar, “Çocuğunuz neler yapıyor biliyor musunuz?” diyerek aileyi tehdit edip gençleri siyasetten koparmaya çalışıyorlar. Aileleriyle tehdit edemeyeceklerini ise tacize varan takiplerle, telefonlarla, tehditlerle yıldırmaya çalışıyorlar.

Tehdit, şantaj, şiddet artık hayatımızın bir parçası. Siyasetçilerin dilinden tehdit sözcükleri eksik olmuyor. İnsan haklarından, özgürlüklerden bahseden yok. Barış imzacısı akademisyenlerin "kanlarıyla duş almaktan" söz eden mafya bozuntusuna gereken cevap verilmediği için yüzüne bakınca insanın tiksinti duyduğu o yaratık bu kez "hayır"cıları tehdit ediyor. Her seferinde el yükseltiyor, hedef kitleyi genişletiyor. Kötülüğün ve çürümüşlüğün böylesine kabul gördüğü yerde devletin içinde bir takım çeteler çıkar, insanları tehdit eder, onları “bir günde kaybetmeye” kalkar. Nasıl ki 90’ları lanetle andık, anmaya devam ediyoruz, bugünleri de utanarak anacağız. Utanması gereken biz değil bu ortamı yaratanlar ve bundan nemalananlardır.

Tüm yazılarını göster