Karin Karakaşlı

yazar@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
Alışmak sevmekten daha zor geliyor "Hükümete yönelik darbeye teşebbüs","mala zarar verme", "nitelikli mala zarar verme", "tehlikeli maddelerin izinsiz bulundurulması veya el değiştirmesi", "ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme", "ateşli silahlar kanununa muhalefet", "nitelikli yağma"… Bu nasıl bir oyunsa, on altı yıllık bir iktidar aynı zamanda kendi ortağı kıldığı kesimler dahil herkesin ve her şeyin mağduru.
Van Gogh imanı diye bir şey Yaşadığı zamanın değerlerine, önceliklerine uymamış, resme olan tutkusu, tek başına bir okul olan tarzı anlaşılmamış, yoksulluk ve hastalıklarla boğuşmuş bu insan, kendi çağında kıymeti bilinmemişlerin simgesidir. Dün, bugün, daima Van Gogh'luk devam edecektir. O yüzden tabloları kadar hayat hikâyesi de biriciktir. İtibar iade edilir mi? Turing’e itibarı geri verilmedi çünkü zaten hiç alınmamıştı. Turing intihar etmedi, öldürüldü. Ve toplum kitlesel sorumluluk savışıyla iktidar güçlendirirken Turing aslında içimizin şifrelerini kırdı. Gücü olan kodun gösterdiği hakikatle yüzleşsin.
Aynı demenin havalı hali: Eski Yeni Kamusal alanda ve dahi mecliste Ermeni kimliğiyle, üstelik HDP çatısı altında siyasi mücadele vermenin, hakikati dile getirmenin ve hakikat eşliğinde tarihi gelecekte barışla inşa etmeye yeltenmenin karşılığı bu. Eski Yeni… Büyüdüğünde ne olacak? Kieslowski’nin yıllar önce yaptığı bir belgesele rast geldim sosyal medyada. Ağırlıklı olarak çocuklara ve gençlere “Kimsin sen? Ne istiyorsun?” diye sormuş. Sade, sağlam iki soru. Sonra aklım Friends ve Big Bang Theory dizilerine gitti bu bağlamda. Büyüyünce ne olunacağı konusunda... Geriye kalan hep anlardır Anderson hayali sokak isimleri ve kahramanların hiç değiştirmediği kıyafetler eşliğinde masalsı ve teatral bir atmosfer yaratırken bize hep zamanın durduğu o anları hatırlatır gibidir. Ve kendi hayatımızdakileri hatırlamanın gerekliliğini. Tutkusuz yaşanmıyordu, hatırladın mı? Kendisi upuzun kara bir tünel olmuş bir ülkede, tutkunu bulmak nefes almakla eşdeğer. Sigaranın zararları başlıklı kolaycılıktan daha ileri bir seviye bu. Sahi, ne için buradasın? O nefesi kıymetli kılan ne? Yapmayı istediğin, sevmeyi istediğin, parçalandığında yeniden toplanmana değecek olan ne? Ömürlük duruş dileği Duruşu çektiğinizde o şarkı, şiir, öykü, roman, resim, fotoğraf, film, oyun dökülüyor bende. Artık bağlanamıyorum. Kayıyor elimin arasından. Bir balık avucundan nasıl kayarsa öyle. Ve ilham diye Şebnem Hoca’nın simgelediği duruş kalıyor geriye. Ömürlük bir duruş. Bir hikâyedir herkeste kalan Hikâye dediğin neoliberal, neokapitalist tahakküm zamanlarında her şey yalana, kanon anlatıya, resmi tarihe tahvil edilirken elde kalan yegâne hakikat ihtimali. Çünkü hikâyenin “Anlatılmayan bir şeyler var ve onu anlatacak olan da benim” diye haykıran bir iddiası var. Sesini duyurma, biricik varlığını ilan etme talebi. Bu arada azabı Hakkını teslim edeyim, ama kadar zalim değildir bu arada. Başka bir taktik izler. Sen kıymetli ve geçerli bir şeyler konuşmakta olduğunu sandığın anda –yine kısa bir duraklamayla- bu arada patlatılıverir. Ve bir anda yıldırım çarpmışa dönersin. Bu arada ile başlayan cümle asıl söylemek istenendir. Gerisi hikâye. Elinden geleni yapmak Lahey kentindeki Bethel Kilisesi’nde 25 Ekim'den beri hiç durmadan ayin yapılıyor. Bir rahibin mumu diğerine teslim edişiyle gece gündüz kesintisiz süren bu ayinin sebebi, Ermeni bir göçmen ailenin hükümet tarafından sınır dışı edilmesini engellemek. Çaresizliğin içinden ışıldayan umut o elden ele geçen mum. Son anlamı hatırlamak Kurt Cobain veda mektubunda “Bir zamanlar bir çocukken sahip olduğum hevesi yeniden kazanmak için biraz uyuşmaya ihtiyacım var” demişti. Dilerim hep hakkı olan o hevesi, o huzuru bulmuştur. Biz mi? Dalga dalga elektroşok Sinir uçlarını ateşe veren kelime gözaltı. O kadar ki gözaltı torbaları denildiğinde bile kaskatı oluyorsun. Ki onlardan senden de mebzul miktarda var. Gözaltı torbalarından yani. Yine sinir gülüşü geliyor ve yine beyninin o ucuna ucuna itildiği son kenar çizgiyi görüyorsun. Giderek ötesini merak ederek artık. Battal boy çöp torbaları En son ne zaman dinlediğimi bile hatırlamıyorum Nilüfer’i. Öyle bir çaresiz inkâr hali. Ama hissi var kaydetmemeye çalıştığım anılarımın. Kaybetmeye çalıştığım anılarımın. Nilüfer, sebepli şarkılardandır. Hayat haram oluyor habire Kavala, cezaevindeki hücresinde tek başına kalıyor. Birinci derece yakınları, milletvekilleri ve avukatları dışında hiç kimseyle görüşemiyor. Klasikleri yeniden okuduğunu anlatmış. "Yuval Noah Harari son kitabında, 'Algoritmalar bizim yerimize karar vermeden önce kendimizi daha iyi tanımaya çalışmalıyız' tavsiyesinde bulunuyor. O döneme yetişecek miyim bilmem ama cezaevinin insanın kendisini daha iyi tanıması için uygun bir mekân olduğunu söyleyebilirim." Bahanesizlik zamanları gelmedi mi? İlk atılan kurşun, ilk çekilen bıçak, ateşe dökülen ilk benzin kelimelerdedir. Asılları da gecikmeden gelir. Faşizmin bahanesi boldur. Oysa ben mazereti sadece “Üzdün yeter üstüme varma /Soru sorma biliyorsun mazeretim var /Boş konuşma görüyorsun asabiyim ben” diyen MFÖ şarkısında severim. Kurgulayasım var dünyayı İstiyor ki insan, Sherlock Holmes ve John Watson’ın çabasıyla kötülük kimselerin yanına kâr kalmasın. Katiller bulunsun, ifşa olsun, adalet yerini olsun. Aynı anda gerçek hayatta (o ne demekse) babası Cemal Kaşıkçı’nın katili Suudi Veliaht Prens Salman’la besbelli apar topar getirildiği sarayda tokalaşırken fotoğrafı çekilen genç adama bakıyorum. Onun gözlerindeki nefret. İki elin birbirini kelepçe gibi bilekten kavrayışı… Benzer aynı farklı Annesi ayrı iki at üzerinde, ellerinde tüfekli insanlar arasında İran sınırından çıkarlarken küçük oğluna bir şarkı söylemiş. Korkmasın diye. "Şimdi bunu söylemeye başladığımda birilerine tanıdık gelecek" diyor. O an işte salon Doğu ve Batı diye bölünüyor. Doğu şarkıya koro oluyor, Batı şaşkınlık ve hayranlıkla bakıyor. Şansonların beyefendisi: Charles Aznavour Siyaset ve sanat kadar aynı insanda birleşmesi zor iki kutup daha yoktur. Aynı anda yürütmeye kalktığından ortandan yarıldığını hissedersin. Zaten eğer çok büyük bir derdin yoksa, tercih de etmezsin böyle bir şeyi. Charles Aznavour iki alanda da emek vermenin zorunluluğunu hisseden bir insandı. Bunun kaderi olduğuna inananlardan. Ufak tefek cankurtaranlıklar İnsan niye sığınmak ister? Güvende hissetmediğinden. Dış dünyayla uyumsuz kaldığından. Kendini unutmama korkusundan. İşte böyle şeyler belirliyor en çok hayatımı. Mevsimsiz bir kovuk arayışı. Hayatın Patrick Melrose hali Patrick Melrose yıkmanın ve kurmanın diğer adı. Yaşarken ölmenin, ölmelerden doğmanın. Kendisi dahil her şeyle dalga geçebilmenin. Nefretten şefkate yol alabilmenin. Hayatın hakkını vermenin. Yaz bitti ne haber? Sonbahar insanın hem kendine dönüşü hem de ruhdaşlarını buluşudur. Çokça dürüstlük, kaçamayacağı kadere karşı cesaret bu mevsim. İçinden ölmüş her ne varsa, her kim varsa, kuru yapraklar gibi dökmeni talep eder. Ölüye ölü, gidene gitti demeni. Kabullenmeni. Tuttuğunu bile unuttuğun günlükleri, sakladığını bile unuttuğun mektupları okur, gözünün önünde olmasına dayanamadığın fotoğraflara bakarsın. Yeniden sevilir mi sahi? Soru tekrarlandıkça içimden “Sence şekerim?” diye bir karşı soru yükselir. “Sen söyle, sahi yeniden sevebilir miyim seni?..” Yeniden sevmek diye bir şey var mıdır? Elbette hepimiz kişisel deneyimle bitmeyen ilişkiler olduğunu biliriz. Küslük, ayrılık fasıllarının sonunda bir kez daha denediğimizi… Yaşama gayretli zamanlar Devlet elli sistematik kötülüğün arttığı kara zamanlarda o kara fonun önünde tuttuğun ellerin, canından çok sevdiklerinin önemi artar. Dönem kontrast zamanıdır çünkü. Devlet bekası kötülük sürekliliğiyle eşanlamıyken, Cumartesi Anneleri’ne saldırılan anın fotoğrafları o yüzden donar kalır içinde. O yüzden öyküleşir. Altın gümüş pırlanta İlk harçlığımı aldığımda anneannemin bana verdiği eski bir cüzdana koymuştum parayı. Kumbara zamanı çocuğuydum ama bir delikten kaybolan para pek de sevimli gelmiyordu. Arada açıp bakabilmeyi sevdiğimden cüzdan tatlı bir seçenekti. Hayat değiş tokuşlu gittiğinden ve ne alınır, niye bu kağıt parçası bir şeylere dönüşme gücüne sahiptir pek bilemediğimden o minik kâğıtlar cüzdanın içinde kendince birikirdi. Zihin, kalp, ruh, beden bir de Sherlock Hiçbir şey yolunda gitmediğinde “Tamam iyi değil, olmayacak da ama işte neyse o” diyen bir Sherlock, size de ihtiyacınıza göre el verebilir. Zihniniz, kalbiniz, ruhunuz, bedeniniz, nereniz ağrıyorsa tam da oradan. Yeter ki bedeline hazır olun. Şifa bir şeyler pahasına gelendir. Yeni zamanların hikâyesi Hayatımıza anlam katan, zamanın akışını durduran o biricik, o su damlası, o billur kristali anların ilk başta kelimesi yoktur. Nefesin kesilir ve o ânın içinde erirsin. Yaşadıklarını kendine anlatabilmen için zaman geçmesi gerekir. Başkalarıyla paylaşmak için çok daha fazla zaman. Bazen kimselere söylemezsin hatta, içine kilitlersin. Bu şehir insana ne ediyor? Bak Paşabahçe’yi de karaya çektiler. Ortada eski vapurların felaket kopyaları olan kocaman türevleriyle, o türevlere rahmet okutan terliksiler dolaşıyor. Metaforlarca patlayan ülke Yan yatmış vagonlar. Rayından çıkan ülkenin metaforu. Hem de tüy diksin diye Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ilk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Meclis'te 'tarafsızlık' yemini etmesi ve Saray'da göreve başlama törenine 101 pare top atışı ve Mehter Takımı'nın Fetih Marşı ile girişine denk gelecek bir zamanlamayla. Sonsuzluk ve bir gün Gün aynı gün, zaman aynı sonsuzluk. Allah’tan öfke ve isyan var. Hayat veren yakıcılıklar da var. Onlardan güç almak ve devam etmek var. Varsın değirmenlere karşı olsun duruşumuz. Zulmün yanında olmanın kahrına, utancına, suç ortaklığına yeğdir. Ve elbet döner bu devran. Dönmelidir.