Besim F. Dellaloğlu

yazar@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
Mutlu veda yoktur Benim sihirli kelimelerim yok. Birkaç cümleyle her şeyi çözümleyebileceğimizi de düşünmüyorum uzun zamandır. Kendimi doğruya vakıf bir kolektivitenin bir parçası olarak da hissetmiyorum doğrusu.
Doçentler neden yardımcı olamadı? Türkiye’de 12 Eylül ve YÖK yasasına kadar yardımcı doçentlik (doktor öğretim üyeliği) diye bir pozisyon yoktu. Hatta sistemde pek çok doktoralı asistan mevcuttu. Bunun nedeni söz konusu personele kadro tahsis edilmemesi değildi. Çünkü doçentlik unvanı almadan bir dersin tam sorumluluğunu almak mümkün değildi. Neden emekli oldum? Üniversitede çalıştığım yirmi altı yıl boyunca çalıştığım kurumlarda tam anlamıyla hiç huzur bulmadım. Her yükselme, atanma sürecim sorunlu oldu. Bu sorunların bazı dönemlerde eziyet haline geldiğini bile söyleyebilirim. Ama kolay kolay kimseye de eyvallah demedim. Zorluk çıkarılınca pek üstelemedim genelde. Sorunlar artınca kapıyı çekip çıktım. Başka bir yerde şansımı denemeye çalıştım.
Ufuktaki kamu Ben Türkiye’deki mevcut hegemonik ideolojik kodlardan, hatta Türkiye’yi hâlâ yönetme iddiasındaki kuşaklardan kamu üretimi konusunda pek fazla bir şey çıkabileceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla Türkiye’ye yeni bir siyasal, toplumsal, kültürel, eğitimsel önerisi olan inisiyatiflerin bugünkü Türkiye’yi değil, ufuktaki muhayyel bir Türkiye’yi hedef almalarının daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Oryantalizm ve sonrası Benim görebildiğim kadarıyla Türkiye okuryazarlığında oryantalizm başta olmak üzere birçok meta kavram artık analitik kullanışlılıklarını yitirdiler. Bu tür meta kavramlar her şeyi ama her şeyi açıklayabildiği varsayılan komplo teorilerine dayanak haline getirildiler. Ne de olsa her şeyi açıklama iddiasında olan bir kavram büyük ihtimalle aslında hiçbir şeyi açıklamıyordur. Lasvegaslaşmanın sosyolojisi-2 Taşra üniversiteleri çevresinde çok hızlı bir yapılaşma meydana gelmeye başladı. Kampüslerin etrafında akademik/idari personel, öğrenci nüfusuna ek olarak bu nüfusa hizmet üreterek ekonomik fayda yaratmaya çalışan bir diğer bir nüfus yoğunlaşmaya başladı. Bunlar bazen zaten mevcut olan küçük yerleşim bölgelerinin hızlı büyümesi şeklinde, bazen de sadece kampüsün etkisiyle tıpkı Las Vegas gibi çölde vaha olarak yoktan var oldular. Lasvegaslaşmanın sosyolojisi-1 Taşra üniversiteleri büyük ölçüde birer iktisadi işletme gibi görüldüler. Eskiden turizme “bacasız sanayi” denirdi. Ancak taşra üniversiteleri turizmin pek girmediği şehirlerde aynı işlevi gördüler. Belki buna eğitim/öğretim turizmi de diyebiliriz. Las Vegas’ın sosyolojisi Herkesin geçtiği, uğradığı, ziyaret ettiği, tatil yaptığı, evlendiği, boşandığı ama yerleşmediği bir kenttir Las Vegas. Yerlisi yoktur yani. Ülke olsaydı millisi de olmayacaktı belki. Paralel kanonlar Paralel kanonlar gibi bir kavrama hâlâ ihtiyaç göstermesine rağmen, en azından göreli olarak genç kuşaklarda bunun yavaş yavaş kırılmaya başladığını vurgulamam gerek. Örneğin Necip Fazıl/Nazım Hikmet geriliminin genç kuşaklarda keskinliğini göreli olarak kaybetmeye başladığı söylenebilir. Daha da önemlisi ise benim şahsen çok sevdiğim yazarlardan olan Sabahattin Ali ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın metinlerinin son yıllarda gördüğü rağbet. Paralel kamular Emekli bir Cumhuriyet gazetesi okurunun evinin bulunduğu binanın altında bir BİM şubesi varken, ısrarla bir kilometre uzaktaki Migros’a yürümesi sadece gündelik egzersiz ihtiyacını giderilmesi olarak değerlendirilebilir mi? Ya da bir imam-hatip mezununun yakınındaki bir Migros yerine sürekli daha uzaktaki bir BİM mağazasını her gün ziyaret etmesi sadece etiketler arasındaki farkla açıklanabilir mi? Turistik kültür Türkiye’de maarifin kültürü turizme kaptırması ve kendini eğitimle sınırlaması aslında tam bir kısırlaşmanın tezahürüdür. Üstelik de aslında maarif olması gereken bir de “millî eğitim”e indirgenince, bu kısırlık toplumun kalitesini sistematik olarak düşüren bir işlev haline gelir. Kültürsüz maarif Bir bakanlığın tabelasının bir asır içinde dokuz kez değişmesi elbette başlı başına bir semptomdur. Peki neyin semptomu? Kurumsallaşamamanın, istikrasızlığın, büyük değil küçük düşünmenin, gündelik hesaplara fazla gömülmenin, eyyamcılığın vb. Bu seçeneklerden biri, birkaçı ya da hepsi soruya cevap olabilirler. Ama belki de en önemlisi daha adında bile kararlı olamamış bir bakanlığının, uzun vadeli programlar üretebilmesinin oldukça zor olduğunu tespit edilmesidir. Hangi Türkiye? Derdim, hâlâ ve hep sahip olduğumuz Türkiye algısıyla Türkiye’nin yalın hali arasındaki mesafenin hâlâ çok fazla olması. Futbolun ulusal alegorisi-2 Oyun kültürü ve kurumsallaşmış strateji açığı genelde hep motivasyon ve jenerasyon yakalamayla ikame edildi. Bir ulusal futbol takımının başarı ya da başarısızlıkları değerlendirilirken motivasyon kavramı bu kadar çok kullanılıyorsa, bu durum aslında söz konusu takımın ciddi bir oyun planı olmadığının işaretidir. Motivasyon, kaliteli bir oyun planının verimini arttırabilir elbette ama tek başına başarının garantisi asla olmaz. Futbolun ulusal alegorisi-1 Açıkçası bu son turnuvada İngiltere’nin oynadığı oyuna baktığımda benim de aklımdan “acaba o sefer bu sefer mi?” diye geçmedi değil. Finalde rakip İtalya olmasaydı belki! Çünkü İtalya karşısında üstelik bir finalde her zaman daha fazlası gerekir. Burjuvazinin sosyolojisi-2 Osmanlı’nın elbette çok ciddi ve derin bir kentli kültürü vardı. Ancak bu kentli kültür önemli bir oranda ulus-devletleşme sürecinde heba edildi. Çünkü Osmanlı kentsoyluluğu içinde Müslüman olmayanlar çok önemli bir yer tutuyordu. Ne de olsa Osmanlı bir imparatorluktu ve demografisi millet sistemine dayanıyordu. Ancak monarşiden cumhuriyete geçerken bu tecrübe alenen tasfiye edildi. Burjuvazinin sosyolojisi-1 Bugün medeniyet dediğimiz şeyin kökeni aslında Avrupa yüksek aristokrasisinin kültürüdür. Bunu önce içselleştiren, sonra da toplumsallaştıran ve küreselleştiren ise burjuvazidir. Medeniyetin arkasında bir sınıf vardır ve onun adı da burjuvazidir. Bütün artılarıyla, eksileriyle, hatalarıyla, sevaplarıyla medeniyet bir sınıfın tarihin direksiyonunu ele almasının bir ürünüdür. Muhafazakârlığın sosyolojisi-2 Türkiye’de muhafazakârlık içine doğulan antropolojik kültürün, yani dindarlığın, köylülüğün, taşralılığın bir siyasal ideolojiye dönüşmesine işaret etmektedir. Muhafazakârlığın sosyolojisi-1 Türkiye’de ise muhafazakâr olduğu iddia edilen sınıflar genellikle mevcut ekonomik hallerinden pek de memnun olmayan ve hızla toplumsal mobilite talep edenlerdir. Yersiz ideoloji Bu topraklarda Apple, Twitter, Samsung vb. ne kadar yerliyse, ulus fikri de, ulus-devlet kurumu da ve bu çerçevede yerliliği iddia edilen milliyetçilik ve muhafazakârlık da ancak o kadar yerlidir. Toplumu tüketmek Marmara musilajı da, Boğaziçi Üniversitesi’nin başına gelenler de, bir mafya babasının yaratabildiği gündem de bir toplum için tükenmenin alametleridir. Toplumu yeniden üretmek Her şeyi ekonomik büyümeye indirgemek, ekonomik büyüme için bile yeterli bir strateji değildir. Sadece maddi altyapıya yatırım yaparak bir ülke kalkınamaz. Faşizmle mücadele derneği Bu ülkede herkes faşizmden şikâyet etmektedir. Herkes diğerini faşist olmakla itham etmektedir. Ancak Türkiye’de hiçbir zaman bir faşizmle mücadele derneği kurulmamıştır. Faşizmin Psiko-politiği Bir ülkenin politik rejimi, genelde sanıldığının aksine, o ülkede yaşayan insanların haleti ruhiyelerinden tamamen bağımsız değildir. Politik olanla psikolojik olan arasında ilişkisellik vardır. Faşizmin sosyolojisi Birçok faşist arkasında halk desteği olmasını kendisinin faşist olmamasının bir kanıtı olarak kullanır. Oysa çok güçlü ve koşulsuz halk desteği faşizmin olmazsa olmazıdır. Şarap ve medeniyet İçki içmek ya da içmemek bireysel bir tercihtir. Bireysel bir tercihin politik bir mesele haline gelmesi, yasa ya da yönetmelik konusu olması, yasaklanması ise medeniyet fikrinin özüne aykırıdır. Sızma ve pazar Ülkenin her yöresinde bolca bulunan herhangi bir köftecisinde piyazınıza dökecek sızma zeytinyağı bulamıyorsanız eğer, siz uluslaşma sürecini henüz tamamlamamışsınız demektir! Rakı ve cumhuriyet Trakya, Ege ve Akdeniz’in bir rakı zonu olması aynı zamanda seçmen davranışıyla da ilişkilendirilebilir. Bu yörelerin yurttaşları Türkiye ortalamasına göre Cumhuriyetçi partileri daha fazla destekler. Bira ve sınıf Artık belli içkiler eskiden olduğu gibi doğrudan belli toplumsal sınıflara işaret etmiyor. Her şeye rağmen geniş bir orta sınıflaşma, herkesi her şeye erişebilir hale getirdi. Kahve ve kamu Kahve, kahvehane, kafe kamu üretir, üretmiştir de. Kamu hatırdır. Kamusal bilinç aynı toplumda birlikte yaşadığın farklılıkların hatırını teslim etmektir.