Vasıf Kortun'a veda

SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Vasıf Kortun görevini Meriç Öner'e devrederken Kurum Soruları başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşmanın öne çıkan başlıklarını ve Kortun'un dokunduğu kişileri yazdım.

Kültigin Kağan Akbulut kultigin.akbulut@gmail.com

Garanti Bankası tarafından desteklenen Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi, Osmanlı Bankası Arşivler ve Araştırma Merkezi ve Garanti Galeri, 2011 yılında SALT adıyla yeniden yapılandırıldı. Sürecin mimarıysa Türkiye güncel sanat sahnesinin kurucu isimlerinden Vasıf Kortun'du. Kortun SALT'taki Araştırma ve Programlar Direktörü görevini aynı ekipten Meriç Öner'e bırakarak başka çalışmalara doğru yelken açtı. Giderken de veda niyetine "Kurum Sorunları" başlıklı bir konuşma yaparak hem bu süre boyunca SALT'ta yapmaya çalıştıklarını açtı, hem de ilerisi için yeni sorular getirdi.

Son birkaç yıldır kurumların görevleri, sorumlulukları ve amaçları hakkında tartışmıyoruz. Sanat ortamında herhangi bir tartışma açmayan, yeni düşünce ve işbirliği olanakları doğurmayan ve geleceğe hiçbir şey devretmeyen kurum sergilerini konuşmak yerine "en azından şu ortamda bir şeyler yapılıyor ve kurumlar kapanmıyor" noktasındayız. Kortun, konuşması boyunca Türkiye'deki ve dünyadaki bu kurumları devam ettirme hırsını bir kenara atıp, "Söz konusu olan kurum değil programıdır," yaklaşımını dile getirdi.

Vasıf Kortun

"Bir kurum kendi başına dünyayı değiştirmez. Başka olasılıklara esin verebileceği kadar bir kişinin hayatına dokunduğu sürece anlamlıdır. Sadece dokunmak. Bir kişiye dokunabiliyorsanız, milyonlarca kişiye dokunabiliyorsunuz." Kortun konuşmasının sonuna doğru bu cümlelerin ardından 17 yaşında Paris'teki Pompidou müzesine ilk kez gidip hayatının nasıl değiştiğini anlattı. Çoğulcu, kamuyla barışık çağdaş müzelerin temellerinin atılmasıyla yaşanan dönüşüme değindi. "O çizgi burada beni karşınıza getirdi bugün. Bu kadar sıradan." diyerek konuşmasını bir anlamda özetledi. Ve konuşmasının ardından Vasıf Kortun'un hayatına dokunduğu insanlar teker teker söz aldılar.

"Kurumun görevi, devraldığı dünyadan daha iyisini savunmak. İleriye daha iyi bir miras bırakacak insanların çoğalmasına katkı koymak kadar basit. Yani kurumlar dünyayı değiştirmez ama dünyayı değiştirecek insanların yaşamlarına dokunurlar." SALT'ın ve öncülü kurumların bu süre boyunca gerçekleştirdiği şeyi en yalın haliyle Kortun'un kendisi özetlemiş oldu. "Amacımız çözüm önermek değil yeni tartışma olanakları yaratmak," diye de ekledi. SALT bu süre boyunca bir kurum olarak devamlı kendine dair sorular soran programlar inşa etti. Kurumsal kimlik ve markalaşma gibi konuları geri plana atıp sergilerini, hatta sergilerinden çok sergilerinin tartışılmasını öne çıkardı. İki milyona yakın belge dijitale aktarılıp kamuya açıldı, online kitaplar ve web projeleriyle "bir sanat kurumunun" tek görevinin sergi açıp kapatmak olmadığını gösterdi.

Kortun konuşması boyunca sosyal hayatın ve sanat kurumlarının temaşaya dönüşmesi, 300 yıllık tarihe sahip müzelerin son 30 yıldaki dönüşümü, müzelerin inşaatla büyüme çılgınlığı, marka müzeler, orta ölçekli sanat kurumlarının çözülmesi gibi günümüzün sorunlarına değinerek SALT'ın ve kendisinin bu konulardaki yaklaşımını irdeledi. Dünyanın ve Türkiye'nin kırılgan siyasi gündeminde kurumların açabileceği olanakları işaretledi.

BİR KİŞİYE DOKUNABİLİYORSANIZ, MİLYONLARCA KİŞİYE DOKUNABİLİYORSUNUZ

Birilerine dokunmak konusuna geri dönersek... Birkaç yıl önce güncel sanata yeni merak salan arayış içinde biri olarak sergileri gezmeye başlamıştım. Ancak her ne kadar kapıları açık olsa da SALT'a geç adım attım. Sanırım SALTVanAbbe sergilerinden birinin girişinde Hollandalı bir ressamın devasa bir resmi vardı. Güçlerini gösteren bir köylü çiftin devasa portresi. Evet, Türkiye'nin ve Hollanda'nın modernleşme süreçlerine ve sanat tarihine dair ilginç bir referans. Ancak bu sıkıcı resim neden serginin girişini kaplıyor sorularıyla ayrıldım. Sergiyi tek başıma gezdikten sonra Kortun'un sunduğu sergi turuna katıldım. Şu an yarım yamalak hatırladığım kadarıyla, bu aslında çok kötü ve önemsiz bir resim, dedi Kortun.

Hatta biz müzeden istediğimizde niye istiyorsunuz ki diye şaşırdılar, hatta bir süre depoda nerede olduğunu bulmalarını bekledik, diye devam etti. O an, burada başka şeyler dönüyor sanırım diye düşünmüştüm. Yurtdışından sanat kargosuyla topluca getirilen yıldız sanatçıların, tüketip paketlemeye yönelik retrospektif sergilerin, yeni bir şey söylemeyen konuşmaların dışında bir şeyleri burada bulabilirim galiba diye düşündüm ve buldum da. SALT olmasaydı güncel sanat benim için bir düşünme alanı olmayacaktı.

Meriç Öner - Vasıf Kortun

Kortun uzun süre eleştirilere de maruz kaldı. Bugün birçok kişinin imrenerek bahsettiği inatçılığı, hiçbir şeyi beğenmeme huyu ve sıkıcı olan hiçbir şeyi yapmama, zor olanı seçme tavrı birçok kişiyi zorladı. Meriç Öner, Kortun'un ardından yaptığı kısa konuşmada "Bu ayrılık SALT'ın kendisinden de bağımsızlaşması anlamına geliyor," dediğinde atılan kahkahalar ve konuşmaların sonundaki alkış Türkiye sanat sahnesinin Kortun'la olan aşk-nefret ilişkisini özetler gibiydi. Ancak bugüne dair okumaları yaparken belli hatırlatmaları yapmakta fayda var. 90'ların başında Türkiye'ye geldiğinde Marmara Üniversitesi'nde verdiği derslerin bugün sanat ortamımızdaki Marmaralı ağırlığına katkısını, İstanbul Bienali'nin kurumsallaşma ve dünyaya açılma konusundaki uğraşını, Diyarbakır Mucizesini keşfini, tarihi nostaljik bir nesne olmaktan çıkarıp bugünü anlamanın araçlarından biri haline getirme derdini, başında bulunduğu kuruma karşı eleştirel duruşunu vurgulamadan Kortun'un yaptıklarını kolayca çözümleyemeyiz.

Vasıf Kortun'un "Kurum Soruları" başlıklı konuşmasını Salt Online Facebook sayfasından izleyebilirsiniz.

Tüm yazılarını göster