Tasarım, bilim, teknoloji: Duyuları Yontmak

Iris van Herpen sergi küratörü Cloé Pitiot ile sergiyi nasıl yapılandırdıklarını anlatırken, "Bazen insanlar modayı bir balon gibi algılıyorlar ve bir bakıma da öyle" diyor. “Fakat modanın hayatın diğer katmanlarıyla çok büyük bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum; psikolojiyle, felsefeyle, bilimle, toplumla. Kendinizi ona ne kadar açarsanız, içinde o kadar fazlasını keşfedebilirsiniz.” Sergide van Herpen’in modayı hakikaten de nasıl bir laboratuvar olarak kullandığını görüyoruz.

Irmak Özer heyirmako@gmail.com

"Instagram vs Gerçek Hayat" karşılaştırmalarını bilirsiniz. Sosyal medyada filtreler yapılır, esmeyen rüzgar elli yedinci pozda bir şekilde estirilir, o etek normalde insanın üzerinde sümük gibi dururken o gönderide aşırı havalı bir biçimde uçar... Kimsenin zinhar makyajı yoktur ama herkes bebek gibidir. Dolayısıyla sosyal medyada gördüğümüz kişilerin, kıyafetlerin, eşyaların aslında öyle görünmedikleri gibi haklı bir beklentimiz, kabulümüz var. Geçtiğimiz haftalarda bir modacının sergisine gittim ve bazen beklentilerimizin yanlış olabileceğini anladım. Gördüğüm her tasarım (elbise deyip geçemeyeceğim, azımsamak olur), akıl uçurucu, ekranda göründüğünden çok daha etkileyiciydi!

VÜCUT KIVRIMLARI, DOĞA VE BİLİM

Hollandalı moda tasarımcısı Iris van Herpen’in Musée des Arts Décoratifs’teki (MAD Paris) Sculpting the Senses (Duyuları Yontmak) sergisini sosyal medyada çeşitli insanlardan görüp merak etmiştim. Paris’te gidilecek o kadar sergi oluyor ki pek de ilgilenmediğim moda sergisine öylesine rezervasyon yaptırayım dedim (Paris’te büyük sergilere rezervasyonsuz yer bulamıyorsunuz) ve ancak cumartesi akşamı saat sekizde yer bulabildim. Meğer sergi o kadar rağbet görüyormuş ki müze akşam geç saate kadar açık kalmayı kabul etmiş. Öylesine rezervasyon yaptığım sergiye kapıdan bakıp çıkarım diye gidip hayran kaldım!

1984 doğumlu Iris van Herpen, Hollanda’nın küçük bir köyünde doğa ve canlılar dünyası ile uyum içinde büyümüş. Küçük yaşlarından itibaren dans eden Herpen’in içinde büyüdüğü doğa ve dans hayatı, kendisini vücudun kıvrımları ve kıyafetler hakkında düşünmeye, çalışmaya yönlendirmiş. Alexander McQueen ve Claudy Jongstra gibi efsanevi tasarımcıların yanında çalıştıktan sonra 2007 yılında Amsterdam'da kendi moda evi Maison Iris van Herpen'i kurmuş. Tasarımlarında moda, çağdaş sanat, tasarım ve bilimi birleştiren van Herpen’e sadece modacı demeye kıyamam, kadın 10 parmağında 10 marifet bir deha. Bugün Beyoncé, Lady Gaga, Björk, Tilda Swinton gibi isimlerin tasarımlarını giydiği van Herpen’in kariyerinin dönüm noktası 2010 tarihli Crystallization koleksiyonundaki ilk 3D baskılı elbise tasarımı ile olmuş. Iris van Herpen’in modayı sanat, kimya, dans, fizik, mimarlık, biyoloji, tasarım ve teknoloji gibi çeşitli alanların birleşiminin sonucu olarak sunduğu disiplinlerarası kişisel imzası, o günlerde ortaya çıkmış.

Iris van Herpen sergi küratörü Cloé Pitiot ile sergiyi nasıl yapılandırdıklarını anlatırken, "Bazen insanlar modayı bir balon gibi algılıyorlar ve bir bakıma da öyle" diyor. “Fakat modanın hayatın diğer katmanlarıyla çok büyük bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum; psikolojiyle, felsefeyle, bilimle, toplumla. Kendinizi ona ne kadar açarsanız, içinde o kadar fazlasını keşfedebilirsiniz.” Sergide van Herpen’in modayı hakikaten de nasıl bir laboratuvar olarak kullandığını görüyoruz. Van Herpen harika görsel deneyimler sunan tasarımlarının materyallerini bilimsel araştırmalar sonucu ortaya çıkarıyor. Örneğin; çevreye duyarlı üretim yöntemleri kapsamından geri dönüştürülmüş plastikten veya 3D baskılı kakao çekirdeklerinden tasarımlar yapıyor. Tasarımcı CERN'in İsviçre'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nı düzenli olarak ziyaret ediyor; ki sergide bu ziyaretlerden esinlenmiş üç mikroskobu da görebiliyorsunuz.

DUYULARI YONTARKEN

Iris van Herpen’in MAD Paris’teki sergisinde her biri ayrı bir düşünsel süreci, materyallerle deneyleri anlatan bölümlerden geçiyorsunuz: Duyusal Deniz Yaşamı, Su ve Düşler, Formların Arkasındaki Güçler, İskeletsel Şekillenme, Büyüme Sistemleri, Sinestezi, Simya Atölyesi, Merak Dolabı, Korku Mitolojisi, Yeni Doğa, Kozmik Çiçeklenme. Sergide gösterilen 100 adet elbise üzerinden modacının sanatın, tasarımın ve teknolojilerin farklı biçimlerini kucaklama haline tanık oluyoruz. Üstelik bu tasarımların bazıları çağdaş sanatçıların eserleri ile diyalog halinde sergileniyor. (Meraklılarına sanatçı isimleri: Philip Beesley, the Collectif Mé, Wim Delvoye, Kate MccGwire, Damien Jalet, Kohei Nawa, Casey Curran, Rogan Brown, Jacques Rougerie, Neri Oxman, Ren Ri, Ferruccio Laviani, Tomáš Libertíny.)

Bir retrospektif olan sergiye retrospektif denmeli mi, aslında geleceği anlatıyor, yok günümüzün teknolojisinin son noktasını gösteriyor, diyenler var. Van Herpen bunlara cevap olarak; "Pek çok insan çalışmalarımı fütüristik olarak nitelendiriyor fakat ilhamın çoğunun aslında doğadan ve çok daha fazla tarihi referanstan geldiğini düşünüyorum," diyor. Van Herpen’in tasarımlarına bakarken hakikaten referanslarını merak edip sanat tarihi ve doğa hakkında çok şey öğrenebilirsiniz.

Sergiyi gezerken birçok insanın "Sihir! İnanılmaz! Harikalar diyarı!" gibi laflar ettiğini duydum ve ben de ağzım açık, her adımda tazelenen bir hayranlıkla sergiyi gezdim diyebilirim. Sergi, benim zaten hayran olduğum deniz hayatı bölümüyle başlıyor. Tasarımcı adeta suda süzülür gibi gözüken, giyenin mistik bir deniz hayvanına benzediği kıyafetler tasarlamış. Bütün bölümler üzerine uzun uzun konuşulabilir ve bu bir kitap olur (ki merak edenler kapsamlı sergi kataloğunu internetten satın alabilirler); ben sanatçının dehasını ve yaratıcılığının sınırsızlığını özetlemek için iki tasarımdan bahsetmek istiyorum. İlki, Terra. Serginin İskeletsel Şekillenme (Skeletal Embodiment) bölümü, Japon sanatçı Heishiro Ishino'nun bir eserindeki melez iskeleti hatırlatan İskelet elbiseyle açılıyor. Beden, organik ve mimari ağların kalbindeki bir metafor olarak algınlanarak, tamamen kemiklerden oluşan bir elbise ile sunuluyor. Van Herpen, bu elbiseden ilhamla Gotik katedral metaforu olarak Ferruccio Laviani'nin Gotik kabinesi ve Yann Arthus-Bertrand ile Michael Pitiot'nun bir belgeselini referans alarak Terra adında bir tasarım yapıyor. Terra yaşamın ve ekosistemler arasındaki bağlantıların savunulmasına kendini adıyormuş. Bu muhteşem parçanın maddi ve düşünsel referanslarını anlatması bile zor ve uzun oldu; kadın düşünmüş ve gerçeğe dönüştürmüş!

Serginin bahsedeceğim bir diğer harikası ise serginin son salonunda bütün izleyicileri kalbinden vurup akılları zorlayan bir yerleştirme. Bu salonda Japon sanatçı Haruka Kojin'in akrilik merceklerinden oluşan bir perde, sadece zeminde değil aynı zamanda tavandan sarkıt gibi sarkan ve binanın duvarlarından yatay olarak çıkıntı yapan bir grup manken için güneş sistemi ortamı sağlıyor. Bu sunum, izleyicinin malzemenin fiziğine ilişkin anlayışını etkili bir şekilde değiştirmeyi amaçlıyormuş. Mankenler nasıl durursa dursun (yan, tepetaklak) giysiler heykel gibi, sarkmadan etmeden sanki uzayda asılı kalıyor ve işin içinde hiçbir gizli kablo veya gizli yapı yokmuş! Iris van Herpen materyallerle oynayarak elbiselere nasıl kendi ağırlıklarını kazandıracağını ve formlarının nasıl asla bozulmayacağını keşfetmiş.

Tasarımcının deneysel süreçlerine aklınızın biraz yatabilmesi için sağ olsunlar biz sıradan insanları düşünüp bir stüdyo ortamı da kurmuşlar sergiye. Merak Dolabı (Cabinet of Curiosities) bölümünde sanatçının denediği yüzlerce malzeme örneği aracılığıyla atölye sürecine dahil oluyor ve malzemelerin yanı sıra ayakkabılar, maskeler ve taçlar gibi aksesuarları görüyorsunuz. Sergi boyunca size Iris van Herpen’in partneri Salvador Breed’in bestelediği ses enstalasyonu ve kısa kısa videolar eşlik ederken, sergi sonunda büyük ekranlarda van Herpen’in tasarımlarının süzülüşlerini izliyorsunuz.

Uzun bir yazı oldu ama moda dünyasının en ileri görüşlü tasarımcılarından birini ancak ifade edebildim. MAD Paris’in 140 yıllık tarihinde müzede kişisel sergiye hak kazanan en genç kadın tasarımcı olan Iris van Herpen için değer diyorum...

Iris van Herpen’in “Sculpting the Senses” sergisi 28 Nisan 2024’e kadar Paris Musée des Arts Décoratifs’te görülebilir.

Tüm yazılarını göster