Seferihisar’ın boğazına çökenler kim?

Nasıl ki HES’ler Karadeniz’i katlettiyse, jeotermal enerji santralleri (JES) de Ege’yi katlediyor şimdi. Adı “temiz enerji” olan kirli işin yol açacağı yıkım kamu kaynaklarının şirketlere aktarılması, tarım arazilerinin tahribatıyla sınırlı değil sadece; bizatihi bu projelere kredi veren EBRD’nin raporunda dediği gibi depremi de tetikleyecek bir felaketin kapısı aralanıyor.

Bahadır Özgür bozgur@gazeteduvar.com.tr

Sakin şehir Seferihisar ile limanı, surları özgün mimarisiyle ünlü Sığacık’ta neler oluyor?

20 yıl önceki bir rüşvet davasından Kazım Koyuncu’nun Fırtına Vadisi mücadelesine; şirketlerin inşaattan enerjiye uzanan rant ağına ve depreme davetiye çıkaran yeni bir felaket planına uzanan hikâye, bu minik kasabada bakın nasıl düğümlendi.

2001 yılına gidelim önce…

Beyaz Enerji davasında BM Holding’in sahibi Bülent Kuyumcu, rüşveti “zarifçe” itiraf ediyor: "Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verince işçilerim boşluktan yararlanıp, Enerji İşleri Genel Müdürü Yavuz Gürsoy'un evine bir Amerikan barı yapmış." Olayı işsizlikten canı sıkılmış işçilerin, müdüre “minik bir jesti” olarak yorumluyor Kuyumcu. Bürokratlardan bakanlara, büyük şirketlerden dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’a uzanan rüşvet ve çete davası; bazı alt düzey isimler hariç, herkes aklanarak kapatılıyor.

Dava Beyaz Enerji odaklı, ama Kuyumcu’nun sözleri, rüşvet ağının başka yerleri de kapsadığını gösteriyor. “Amerikan barı” karşılığı onay alınan proje, Mesut Yılmaz’ın 1998’de temelini attığı Fırtına Vadisi’ne yapılacak olan Dilek Güroluk barajı. Türkiye’nin bugün başına bela olan Yap-İşlet-Devret modelinin enerjideki ilk örneği.

Projeyi duyar duymaz, işini gücünü bırakıp memleketine koşan Mustafa Orhon, bir avuç köylü ve çevreciyle mücadeleye başlıyor. Sonra Kazım Koyuncu, KTÜ’lü öğrenciler derken, odalar ve barolar yardıma geliyor. Şiddetli bir jandarma saldırısı ve 35 gözaltı… Rizeli Avukat Remzi Kazmaz, davayı üstleniyor. Ve Türkiye’nin ilk büyük çevreci dayanışması kazanımla sonuçlanıyor. Derelerin Kardeşliği platformu o zaman kuruluyor. HES felaketi ilk kez o gün ülkenin gündemine giriyor.

Koyuncu 2005’te kansere yenik düştü; Orhon’u ise geçen yıl eylül ayında kaybettik. Yılmaz, yakın zamanda yaşamını yitirdi.

Olayın baş aktörü BM Holding’e ne oldu peki?

***

Onun adını kamuoyu ilk kez Belek sahillerinin katledilmesinde duydu. 1992’de inşa ettiği Altis Golf Otel için bakın şirket kendi tanıtımında ne diyor: “1992 yılına kadar neredeyse hiç bilinmeyen bu bakir sahil şeridinde geliştirilen önce proje, takip eden yıllarda git gide artan turistik gelişimin fitilini ateşlemiş ve bugün 150’den fazla tatil köyü içeren Belek Turizm Bölgesi’nin yaratılmasında büyük rol oynamıştır.” Sonra Ankara’da devasa bir rezidans-AVM-ofis kompleksi olan Maidan’ı dikti. Avrupa’nın en yüksek 6. barajı olan Ermenek HES dahil birçok projede inşaat ve mühendislik işleri yaptı ayrıca.

Şu sıralar ilgi alanı pek çok inşaatçı gibi yenilenebilir enerji…

***

Son zamanlarda yenilenebilir enerjiye yatırım yapan şirketlerin faaliyetlerindeki dehşet artış dikkatinizi çekiyordur. Her yerden bir köylü direnişi, jandarma saldırısı veya bir şirketin menfaati için acele kamulaştırma kararları yağıyor. Pandemi adeta doğa katliamcılarına ilham oldu. Öyle ki, İzmir depreminde bile herkesin can derdinde olmasını fırsat gören bir şirket, Seferihisar’da ağaç kesmeye girişti. Tesadüf değil bu olaylar.

Zira HES’ler nasıl Karadeniz’in derelerini kurutmuş ve yeni felaketlere yol açmışsa, jeotermal enerji santralleri (JES) de Ege’nin belalısı haline geliyorlar. Ve alarm zillerinin çaldığı esas yer Seferihisar-Sığacık hattı. Jeotermal kaynaklar bakımından Türkiye’nin en zengin bölgesi. Zengin çünkü, aktif fay hatları kaynıyor. JES’lerle alakalı bu hayati konuyu işin uzmanları sürekli dile getirse de kamuoyunun dikkatinden özellikle kaçırılıyor. TMMOB’a bağlı odalara yönelik siyasi baskıların, tıpkı TTB’de olduğu gibi, faaliyetlerini kriminalize etmenin bir nedeni de bu.

Oysa resmi raporlar da aynı riske işaret ediyor. Ocak 2020’de Çevre Bakanlığı’nın imzası bulunan bir rapor, jeotermallerin tehlikesini bütün açıklığıyla ortaya koyuyordu. Raporu hazırlayan kurum, enerji projelerine de kredi veren Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD). Şöyle diyor: “Türkiye’de jeotermal kaynakların dağılımı; genel olarak fay sistemlerinin, genç volkanik yapılarının ve hidro-termal açıdan değişime alanların dağılımıyla çakışır. Günümüzde jeotermal kaynakların çoğu Türkiye’nin batısında yer alıyor. Burası sismik açıdan en aktif bölgelerden birisi.” Ve devam ediyor: “JES’ler kapsamında yürütülen sondaj ve test faaliyetleri esnasında jeotermal akışkanın çekilmesi ve JES’lerin işletme aşamasında kullanılan akışkanın re-enjeksiyonu sonucu depremsellik üzerinde etki oluşabilir.”

Daha açık nasıl söylenir? JES’ler depremi tetikleyebilir!

Dolayısıyla felaketler sadece kamu kaynaklarının şirketlere aktarılması, tarım arazilerinin tahribatı, doğal yaşamın yok edilmesiyle sınırlı değil; inşaat rantının yıkıcı gücü, enerjiyle birleşerek afetlerin tetikçisine dönüşüyor.

İşte sıra Seferihisar’a geldi...

***

Küçük Menderes Enerji Petrol Jeotermal Maden Elektrik Üretim Mühendislik ve İnşaat A.Ş. Orhanlı ve Yeniköy’de tam 14 jeotermal kuyusu açma izni aldı ve faaliyete geçti. Yöre halkı projeye kaşı direniyor, ÇED izinlerinin dahi olmadığını söylüyorlar. Şirketin sahibi, BM Holding’in de sahibi olan Bülent Kuyumcu.

Ancak ilişkiler ağı tuhaf şekilde dallanıp budaklanıyor. Zaten yenilenebilir enerjide lahanavari şirket yapılanmaları hayli yaygın. Nedense büyükler halkın karşısına doğrudan çıkmak konusunda tedirginler. Bunun nedenini de yine EBRD’nin raporundan öğreniyoruz: “Son dönemde projelere karşı artan bir kamuoyu tepkisi dikkat çekiyor.”

Çekindikleri, korktukları esas mesele her seferinde karşılarına köylülerin dikilmesi. Eskisi gibi iş, ranttan pay verme vaatleri işe yaramıyor çünkü. Şirket-hükümet-jandarma güçbirliğinin sergilediği ve giderek dozu yükselen aleni şiddeti açıklıyor bu durum. Sahadaki birkaç mühendis, taşeron işçiler ve adı sanı önceden bilinmeyen şirket tabelaları halka karşı oluşturulmuş devasa bir korporasyonu gizliyor.

Küçük Menderes’in yönetimine 2019 yılında giren EMD Enerji Merkezi Danışmanlık şirketi; HES’lerden termik santrallere, jeotermalden güneş enerjisine, rüzgâr enerjisine kadar geniş bir alanda hizmet sunuyor. İşi, kredi veren bankalar adına projeleri sahada denetlemek, riskleri, harcamaları raporlamak. Aynı yıl yönetim kuruluna başkan vekili olarak, Zorlu Enerji Yönetim Kurulu’nda Yatırımlar, İşletme ve Bakımdan Sorumlu Genel Müdür olan Ali Kındap’ın kızı Ayça Şirin Kındap da dahil oldu.

Bölgede Zorlu’dan Akfen’ine, Kipaş’tan Çinli şirketlere, Çelikler’den Bereket Enerji’ye herkes faaliyet yürütüyor zaten.

***

Adı “temiz enerji” olan sektörde faaliyet yürüten şirketlerin ilişkilerini, ortaklıklarını, kimin kimle iş yaptığını çözebilmek gerçekten zor. Ancak devasa bir hukuki ve bürokratik ağın içine gömülü enerjide, sahaya yansıyan ürpertici bir gerçek duruyor sonuçta: Doğayı, yaşamı, felaketi hiçe sayan bir anlayış, var gücüyle ülkenin topraklarına saldırıyor.

Ve hiçbir süreç aleni yürütülmüyor. Nerede gizlilik varsa, orada suç vardır. JES’ler de HES’lerden sonra birer seri katil olarak kariyer yapıyorlar. Sadece varlığı zenginlik sayılan Seferihisar ve Sığacık’ı boğazlıyorlar şimdi...

Tüm yazılarını göster