Seçim sonrası emeğe ‘saldırı yasası’

Yerel seçim sonrası İş Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliklerle esnek çalışma yaygınlaşacağı gibi kıdem tazminatına da el uzatılması bekleniyor. Sömürü de katmerleşecek. Emek cephesinin şimdiden hazırlıklı olması lazım…

Atilla Özsever atillaozsever@gmail.com

AKP Hükümeti, yerel seçimler sonrasında 4857 sayılı İş Kanunu’nda değişiklik yapmayı gündemine aldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, 2 Mart 2024 tarihinde Mardin’de yaptığı konuşmada yeni iş kanunu çalışmaları hakkında bilgi verdi.

Bakan Işıkhan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın daha önce İş Kanunu'nun yeniden ele alınması gerekliliği üzerine yaptığı açıklamayı da hatırlatarak şunları söyledi:

"Teşviklerimiz ve desteklerimizle, işletmelerinizin büyümesine ve istihdamın artmasına katkıda bulunuyoruz. Şu an iş kanunumuzu güçlendirme, revize etme sürecindeyiz. Mevzuatı daha da güçlendirip çalışma barışına, sosyal diyalog, istihdam ve iş gücü piyasası gidişatına olumlu yönde katkı sağlayarak Türkiye'nin çalışma hayatını yüzyıllık vizyonumuza yakışır hale getireceğiz." 

AMAÇ SINIRSIZ ESNEKLİK

Aslında bu değişikliklerdeki temel amaç, çalışma ilişkilerindeki esnekliği arttırarak güvencesiz çalışma biçimlerini yaygınlaştırmak, emekçilerin kazanılmış haklarını iyice tırpanlamak, sömürüyü daha da arttırmaktır.

Nitekim Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) 6 Ocak 2024’te düzenlediği bir forumda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, çalışma hayatı mevzuatıyla ilgili bir çalışma yapıldığını belirterek “Mevzuatta dağınıklığın giderilmesine yönelik çalışma yapıyoruz. Türk İş Kanunu ile verimlilik artacak” demişti.

AKP’nin yerel seçimler sonrası yürürlüğe koymaya çalıştığı yasal düzenlemenin ikili bir amacı bulunuyor. İş Kanunu’ndaki esneklik düzenlemesini iyice yaygınlaştırmak, nerdeyse sınırsız bir esneklik sağlamak, diğer amacı da Deniz İş Kanunu ile Basın İş Kanunu’nu 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında tek bir yasa altında birleştirip gemi adamları ve gazetecilerin yasal kazanımlarını etkisiz hale getirmek.    

İLK İŞARETİ OVP’DE VERİLDİ

Çalışma yaşamındaki esneklik uygulamasının daha da yaygınlaştırılacağına dair ilk işaret, Orta Vadeli Program’da (OVP) verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla AKP’nin 2024 ile 2026 yıllarını kapsayan OVP’si, 6 Eylül 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştı.

OVP’de “güvenceli esnek çalışma” adı altında, “Uzaktan, kısmi ve geçici süreli çalışma gibi yeni nesil esnek çalışma modellerine” uygun “mevzuat düzenlemelerinin hızlı ve etkin bir biçimde hayata geçirileceği” belirtiliyordu.

Öncelikle esnekliğin olduğu yerde güvenceli çalışma söz konusu olamaz. Keza esnek çalışma modelleri, çeşitli koruyucu sosyal hakları askıya alan, kısa dönemli çalışmada düşük ücreti öngören, belirli süreli hizmet akitleriyle işçiyi kıdem tazminatından yoksun bırakan modellerdir. Ayrıca uzaktan çalışma ile işverenin işyerindeki birçok yükümlülüğü azaltılacak, çalışan açısından emeklilik süresi uzatılmış olacak, bizzat işyerinde bulunulmadığından sendikal örgütlenme de engellenebilecektir.    

Yine OVP’de “Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi”nden söz edilerek kıdem tazminatının bireysel emeklilik sistemi bağlamında tasfiyesi amaçlanmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP Hükümeti, Mart 2024’teki yerel seçimleri atlattıktan sonra OVP’nin ilgili hükümlerinin uygulamaya konulacağını açıkça ifade ettiler. Zaten programda da, esneklik ve tamamlayıcı emeklilik sisteminin 2024’ün üçüncü çeyreğinden itibaren, yani Haziran 2024’ten sonra uygulanacağı belirtiliyor.

‘ZEHİRLİ YASADA’ ELMA ŞEKERİ

İş Kanunu’nda yapılacak değişiklikler, çalışanları fazla ürkütmesin diye “yandaş medyada”, “Haftalık çalışma süresi 45 saatten 40 saate indiriliyor” diye başlıklar atıldı. Yasada gerçekleştirilecek diğer hak kayıplarını gizleyebilmek için “zehirli meyveyi şekere bulamışlardı”.

Türkiye’de yasal olarak haftalık çalışma süresi 45 saattir. Bununla birlikte OECD’nin  (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) 2020 verilerine göre, Avrupa’da en uzun haftalık çalışma süresinin Türkiye’ye ait olduğu belirlendi.

Avrupa Birliği’nde haftalık ortalama süresi 36,2 saat iken Türkiye’de 45,6 saat olarak saptandı. OECD’nin verilerine göre, 37 ülke arasında en uzun haftalık çalışma süresi açısından Türkiye ikinci sırada bulunuyor. İlk sırada ise 47,6 saatle Kolombiya yer alıyor.

OECD ortalaması ise 37 saattir. Haftalık ortalama çalışma saati diğer ülkelerde şöyle: İsrail 40,6, ABD ve Yunanistan 38,7, Fransa 36,5, İspanya 36,4, İngiltere 36,3, Almanya 34,3 ve son sıradaki Hollanda’da 29,5 saat.

OECD’nin 2022 verilerine göre ise,  Türkiye’de her 3 işçiden 1’i haftada 50 saatten fazla çalışıyor. DİSK’in 2021 “Türkiye İşçi Sınıfının Görünümü” adlı alan araştırmasında da, 46 saatten fazla çalışan işçilerin oranı yüzde 59,3’tür.

Görüldüğü gibi yasada 45 saat olarak yazmasına rağmen gerçekte ise bu çalışma süresi çok daha fazla olabiliyor. İşverenler yasaya uymuyorlar, çalışanların çoğunun da 45 saatlik haftalık çalışma süresinden haberleri yok ya da işten çıkarılmamak için daha fazla çalışmaya mecbur kalıyorlar.

Yine fazla mesailerin yasal sürenin üzerinde uygulanmasıyla da 45 saat aşılıyor. Eğer sorun çalışma sürelerini düşürmek ise İş Kanunu’nda yapılacak küçük bir değişiklikle bu mümkün olabilir, tüm yasayı yeniden düzenlemeye ihtiyaç yoktur.

İŞVERENLERİN YENİ OYUNU

TİSK’in 2022 yılında yayınladığı “Yeni Nesil Çalışma Modelleri” isimli raporunda, esnek çalışma biçimleriyle ilgili olarak talepleri yer alıyor. İşverenlerin bu taleplerinde esnek çalışmanın daha da yaygınlaştırılması isteniyor.

Hüseyin İrfan Fırat arkadaşımızın 2 Mart 2024 tarihli BirGün gazetesinde yer alan “İş yasalarında değişiklik aslında işverenlerin esneklik talebi” başlıklı yazısında bu taleplere geniş bir biçimde değiniliyor.

Bu çerçevede yine işverenlerin gizlemeye çalıştığı, kıdem tazminatını hukuki oyunlarla tasfiyeye yönelik bir talebini daha detayla olarak ortaya koymaya çalışalım.

TİSK’in raporunda, “belirli süreli hizmet sözleşmelerinin yapılmasının önündeki engellerin kaldırılması” talep ediliyor. Bunun anlamı şudur: Belirli hizmet sözleşmeleri objektif koşullara bağlı olarak belirli süreli işlerde ya da belli bir işin tamamlanması gibi özel durumlar için geçerlidir. Örneğin belli bir sürede tamamlanacak bir inşaat işi gibi.

KIDEM TAZMİNATININ ALTINI OYMA

Belirli süreli iş sözleşmelerinde, süre sona erdiğinde işçinin kıdem tazminatı ve iş güvencesi hakkı yoktur. Örneğin belirli süreli hizmet sözleşmesi bir ya da iki yıl sürecekse sonunda çalışana bir kıdem tazminatı ödenmez. Ancak yasa, işverenlerin hileli bir davranışına karşı da önlem getirmiştir.

Yani yasa,  işverenin aynı işçiyi aynı işte belirli bir süre çalıştırdıktan sonra yine çalıştırmaya devam etmesi halinde kıdem tazminatı ödemesinden kaçınmasına karşı önlem almıştır. Mevcut 4857 sayılı İş Kanunu’nda, işverenin işçiyi belirli süreli çalıştırıp tekrar aynı işte çalıştırması halinde bu sözleşmesinin “zincirleme akit” anlamına geldiğini, bu nedenle de işçiye kıdem tazminatı ödenmesi gerektiğini öngörmektedir.

Şimdi işverenler bu hükmün kaldırılmasını, belirli süreli hizmet akitleri için süre sınırının olmamasını ve objektif koşullara yer verilmemesini, böylelikle kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğünden kurtulmayı talep etmektedirler. Yani amiyane tabirle “arkadan dolanıp kıdem tazminatının altını oymak” istemektedirler.

Sendikaların, tüm emek örgütlerinin, çalışandan yana siyasi partilerin işçi sınıfının haklarına yönelik bu “saldırı” niteliği taşıyan yasal değişikliklere karşı hazırlıklı olmaları ve ortak bir mücadeleyi örgütlemeleri gerekmektedir.

Öte yandan Deniz İş Kanunu ve Basın İş Kanunu’nun tek bir iş yasası bünyesinde birleştirilmesinin sakıncalarını, gazetecilerin uğrayacağı hak kayıplarını da başka bir yazıda değerlendirmeğe çalışacağız…

Tüm yazılarını göster