Referandumdan sonra

Referandumun ardından hükümetimizi soğukkanlı davranmaya davet edeceksek somut, ihtirassız öneri ve öngörülerde bulunmamız da haliyle gerekir. IKB referandumu ülkemiz açısından bir ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmemeli.

Aydın Selcen yazar@gazeteduvar.com.tr

Zuhal Olcay’dan dinlerdik hani: “Dünden sonra yarından önce / Yaşam durur umut bitince / Yaşayamadıkça özgürce.” Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık referandumu ilan edildiği gibi 25 Eylül’de yapılıp, ve (eğrisi doğrusuna gelip tahmin ettiğim üzere) yüzde 70 üstü katılım ve yüzde 90 küsur evet oyuyla sonuçlanınca o şarkıyı mırıldanırken buldum kendimi.

Şimdi gönül tellerini tımbırdatma muhabbetini bir yana bırakıp “dünden sonra” Ankara ne yapar, ne yapmalı, diğer ilgili bölgesel veya küresel devletlerin yaklaşımı ne olur ona bakalım. Zira malumunuz devletlerarası ilişkilerde dostluk, hatır-gönül ilişkisi, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifade buyurdukları “kadir-kıymet bilmemek” yoktur. Karşılıklı çıkarlar vardır. Bunun için hariciyenin geleneksel tavsiyesi hep “teenni ile hareket etmek” olagelmiştir.

Teenni yani soğukkanlı, sağduyulu davranışın tercümesi ise Sayın Davutoğlu’nun devr-i saltanatında vehmettiği gibi “suya-sabuna dokunmamak” değildir. Askerlikte çoğu işi yapmak için bizim deyişle “yürek”, Anglo-Sakson tabiriyle “bağırsak” yani korkudan altına etmemek, dışişlerinde ise “mide” yani bizim deyişle “burnunu tutmak” gerekir.

Soğukkanlı, uzgörülü, sağduyulu davranacaksak veya öyle davranmaya hükümetimizi davet etmek gibi bir ödevimiz olduğunu varsayıyorsak somut, ihtirassız öneri ve öngörülerde bulunmamız da haliyle gerekir. Özellikle ülkelerin, çarşıdaki dükkanlar gibi kapılarına “yeni yerimizde hizmetinizdeyiz” yazıp, taşınamayacaklarını anımsarsak.

Yapılan açıklamalar ortada: MGK bildirisi, Bakanlar Kurulu sonrası hükümet sözcüsü Sayın Bozdağ’ın sözleri, ertesi gün Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadeleri. TBMM’de kabul edilen iki tezkere ve üzerine yapılan görüşmeler. Hatta mümtaz anamuhalefetin lideri Sayın Kılıçdaroğlu’nun hangi akla hizmet olduğunu en azından bendeniz fakirin çözemediği “Türkiye-Irak-İran işbirliği” çağrısı.

Bir de sahada olanlar var: Tek yönlü kapatıldı denilen Habur’un halen açık oluşu, Sayın Cumhurbaşkanı’nın “vana elimizde” demesine rağmen içinden Kerkük’ünkü dahil günde 550 bin varil ham petrolün gürül gürül Ceyhan’a akmaya devam ettiği boru hattı, süregiden THY uçuşları ve faaliyetine devam eden Erbil Başkonsolosluğu’muz. Daha önemlisi Habur’da yapılan ve seviyesi yükseltilen askeri tatbikat ve söz konusu tatbikata Irak Genelkurmay Başkanı Ganimi’nin Ankara’yı ziyaretinin ardından Irak kara kuvvetlerinin de katılması.

Söylem-Eylem makasındaki açıklık üzerine durmuştuk, onun öyle devam edeceği izlenimi güçleniyor. Buna karşılık, tatbikata Irak kuvvetlerinn davet edilmesi alışılmışın dışında, “eksantrik”, nevzuhur bir gelişme. Bizim askeriyenin ta Tannenberg’den galat sürpriz unsuru zaferin kapısını açar yaklaşımının tezahürü olmalı.

Belki nasıl İdlip’ten tahliye edilen ÖSO unsurları Türkiye’den Fırat Kalkanı sahasına sürüldüyse, benzer biçimde 1992’den bu yana KDP denetiminde olan Habur Sınır Kapısı’nın TSK desteğiyle yeniden Bağdat’a iadesi gibi bir “çılgın proje” vardır zihinlerde. Bu şüphem geçerliyse on yıl Irak’ta veya Irak üzerine görev yapmış biri olarak acizane düşüncem “lütfen tekrar düşününüz” olacaktır.

Bizde “olan” hanesinde bir de Rudaw’ın RTÜK tarafından Turksat’tan çıkarılması var. KDP’nin Türkiye’de parti kurma izni verilmesinden Rudaw’ın kapatılmasına diyelim, yeterli olur sanırım.

Bağdat, Vaşington, Tahran, Şam, Moskova’ya da bakalım. Irak Başbakanı Abadi, IKB hükümetinden havaalanları ve sınır kapılarının denetimini istedi. Nitekim beni pirelendiren ortak tatbikat da o açıklamadan sonra başladı.

Putin’e en yakın kişilerden Seçin’in yönettiği Rosneft, bu yıl yaptığı petrol ve gaz anlaşmalarıyla IKB’nin en güçlü işbirliği ortağı haline geldi. Pekiyi Rusya o petrolün ülkemiz üzerinden geçip Almanya’daki rafinerilerini beslemesinin durdurulmasına ne tepki verir? Gaz yatırımı Türkiye düşünülmeden mi yapılmıştır?

ABD’nin alan denetimi değil alana hasım sokmamaya dayalı bir askeri stratejisi ve bunun siyasi yansımaları var. ABD’nin bir “Kürt Siyaseti” de yok. ABD Fırat’ın doğusundan IKB’nin İran sınırına (Zagros dağ silsilesi diyelim) dek olan alanı IŞİD, İran ve Rusya’ya terk edemeyeceğine göre IKB’yi bugün veya görünür gelecekte Bağdat’ın insafına da bırakacak değil.

Şam’dan Dışişleri Bakanı Velit Muallim, IŞİD belası defedildikten sonra Kürtlerler özerklik müzakeresine girilebileceğini açıkladı. Bir kenara (muhtemelen Rusya destekli) bir karşı-hamle olarak herhalde not edilmeli.

Tahran ise DMO Kudüs Tugayı komutanı Kasım Süleymani’nin Erbil-Süleymaniye arasında beyhude mekik dokumaları ve havada kalan tehditlerinin ardından sınırı kapatmadı ancak IKB’ne doğrudan uçuşları kaldırdı. 2003’ten bu yana İran’ın IKB ile olan Türkiye’nin iki katı uzunluğundaki sınırı bir gün dahi kapatmadığını da anımsayalım.

Görünen o ki, Abadi’nin Tahran ve Ankara’dan dileği, Irak’a yapılmış addedilecek bir askeri müdahaleden imtina etmeleri, buna karşılık IKB’ne Bağdat’a mecbur olduklarını hissettirecek her türlü yalıtma politikalarını uygulamaya koymaları.

IKB’nin önünde ise bağımsızlık ilan değil Bağdat’la yapılacak müzakereler var. Çelişkili biçimde IKB üzerinde baskı artarsa, onlar da zoraki biçimde bağımsızlık ilanını öne çekmek zorunda kalabilirler. Ötesi, savunma ve maliye politikaları başta olmak üzere devlet inşası zor iş. Tanınmaya hiç değinmiyorum. Hava kuvvveti ve savunması olmadan IKB diken üstünde oturmaya ve diplomatik ittifaklarla vaziyeti idare etmeye devam edecek.

Nihayet, madem bütün toplar yeni yönetim sistemimizde gidip Sayın Cumhurbaşkanı’nın ayağında duruyor, bence taze bir bakış açısı için yapılması gereken yeniden sivil bir Irak-Suriye Özel Temsilcisi atamak olmalı. Haddim olmadan aklıma ilk gelen iki ismi de zikredeyim: Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız veya Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Ahmet Yıldız (isim benzerliği) bu görevi layıkıyla yerine getirebilir.

Zamanında ABD hükümetine Irak’ta yön değiştirten Baker-Hamilton Raporu gibi bir çalışma yapılmak istenirse, 2003 sonrasında farklı dönemlerde Bağdat’ta görev yapmış (E.) Büyükelçiler Ünal Çeviköz ve Murat Özçelik’e de benzeri bir çalışma yürütme görevi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından tevdi edilebilir. Böylece Sayın Cumhurbaşkanı son sözü söylemeden elinde güvenlik bürokrasisi ve müesses nizam sarmalından geçmemiş sağlam bir veri seti de olur.

IKB bağımsızlık referandumu ülkemiz açısından bir ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmemeli, içeride çoğulculuk ve katılımcılık yönünde atılacak adımların, bölgemizde Kürtlerle onlar kendilerini hangi siyasi mecralar üzerinden ifade ederse etsinler iyi ilişkilerin önünü açacağı hatırda tutulmalıdır. Bölgesel Güç olmanın yolu da oradan geçiyor. Önümüzde Başkanlık Seçimleri varken bu yönde adımlar Ankara’dan beklenir mi? Sanmıyorum.

Tüm yazılarını göster