Pat Riley kesinlikle haklı

NBA ve genel olarak dünyadaki tüm sporlarda bireysel başarı ve istatistikler üzerine müthiş bir eğilim var. Bir oyuncuyu okuyabilmek, nasıl bir oyuncu olduğunu analiz edebilmek tamamen sayılar üzerinden yapılmaya çalışılıyor. Aslında bu, ilk bakışta kısmen doğru yöntem olsa da genel resimde yanlış.

Ara Gözbek agozbek@gazeteduvar.com.tr

NBA'de maçlar 'bubble'da oynanmaya devam ederken gündem kaynamaya devam ediyor. NBA'in efsane koçu ve Miami Heat'in başkanı Pat Riley ödüllerinin ve sayı krallıklarının NBA şampiyonluğu olmadan hiçbir şey ifade etmediğini söyledi. Peki gerçekten böyle mi? Doğru argümanlarla bu düşüncenin yanlış olabileceğini iddia edenler olduğu kadar tamamen katılanlar da var.

Kazanmak nedir? Konuyu belki de buradan açmak gerekiyor. Takım sporlarını bireysel sporlardan ayıran mutlaka 'bir şey' veya 'bir şeylerin' olması gerekiyor. Çünkü bir boksör veya atlet için kazanmanın anlamı, şartları ve unsurları bir basketbolcu veya futbolcu için geçerli olmayabiliyor. Otomatik olarak kaybetmenin de tanımlaması tamamen farklı şekilleniyor. Tabii ki yenilmenin de.

NBA'de basketbol tarihi aslında iki döneme ayrılır belirli bir oranda. Modern zamanlar ve nostaljik zamanlar. Bu iki dönemde de gerçek bir unsur vardır NBA'de; kazanmak. “Her şey kazanmaktan ibarettir, gerisi teferruattır” düşüncesi oyuncusundan başkanına, koçundan malzemecisine kadar geçerlidir.

Çok meşhur bir söylem vardır, özellikle Türk futbolunda; “Kolej havası” Klişeleşmiş, aslında bir kültürü temsil eden ama sakız kağıdındaki fal kadar basit tüketilebilen bir kelime pozisyonunda. Bu kavram okul yıllarında okul takımlarındaki spor kültürü zihniyetidir. Birlikte kazanmak, birlikte kaybetmek, birlikte hareket etmek ve en önemlisi birlikte kalabilmek. Her ne koşulda olursa olsun. Şimdi bu bunları neden anlatıp üzerinden geçiyoruz? Anlatalım.

NBA ve genel olarak dünyadaki tüm sporlarda bireysel başarı ve istatistikler üzerine müthiş bir eğilim var. Bir oyuncuyu okuyabilmek, nasıl bir oyuncu olduğunu analiz edebilmek tamamen sayılar üzerinden yapılmaya çalışılıyor. Aslında bu, ilk bakışta kısmen doğru yöntem olsa da genel resimde yanlış.

NBA tarihinden Wilt Chamberlain adında biri geçmiştir. Hani şu bir maçta 100 sayı atan adam. NBA rekorlar tarihi kitabı ise aslında bir bakıma Wilt Chamberlain otobiyografisidir. Düşünün, kişisel istatistikleri ve rekorları hangi seviyede. Ama NBA tarihinin gelmiş geçmiş en büyük 10 oyuncusunu sıraladığımızda adı ilk beşe yazılmıyor. Kimileri onu ilk 10 sırasına da yazmıyor. Peki bu kadar dominant, Shaquille O'Neal ile beraber NBA tarihinin en dominant oyuncusu, neden Bill Russell ve Kareem Abdul-Jabbar ile aynı kefede yer almıyor? Çünkü Bill Russell ve Kareem Abdul-Jabbar kazandı. Onlar 'kazananlar masası'nda oturuyor. Bu argüman bile aslında Pat Riley'nin ne kadar doğru bir düşünceyi savunduğunu gösteriyor.

Pat Riley'nin verdiği röportajda şöyle bir söylemi oldu; “Demek istediğim, dominant olup, sayı krallıkları kazanıp bir MVP olabilirsiniz, ancak şampiyon değilseniz, o zaman bunun değeri nedir?”

Bugüne dönelim. Bugün oyunu bireylerin icraatlarından okuma düşüncesini iki türlü açıklayabileceğimizi düşünüyorum. Birincisi dünyanın gidişatı. Toplumsal kültürden birey olma kültürüne geçişe bağlayabiliriz. Özellikle milenyum sonrası doğan çocukların sosyo-psikolojik temel algılarının dünyadaki ortak kültüre entegrasyonları. İkincisi ve asıl önemli unsur NBA'in pazarlama stratejisi. Kazananlar üzerine kurulu bir pazarlama odağının “Michael Jordan ve diğerleri” gibi bir ortamı yaratacağını biliyoruz. O yüzden meselenin odak noktasını basketbol sporunun temeli “takım olarak kazanmak”tan “bu oyuncu ne yaptı” veya “ne yapabiliyor” algısına taşıdığınız an parlak oyuncu sayısı artıyor. Bunu iyi kavramak lazım. Bugün NBA'de 'yıldız' statüsü çok kolay verilebiliyor. Halbuki bir yıldız, binlerce insanın sırf o oyuncuyu izleyebilmek için bilet alabilmesi demektir.

Şimdi gerçekçi olalım; bir oyuncunun bireysel olarak fark yaratabilmesi müthiş bir olaydır. Bir maçı kazanmak ve kazandırabilmek adına sahada yaptığı bireysel işler asla küçümsenemez. Ama kazanamadıktan sonra bütün sayı rekorlarının bir anlamı kalmıyor.

Shaquille O'Neal'ın ayrılması sonrasında Kobe Bryant, Lakers'ı yıllarca sırtında taşıdı. 2008 yılında ligin MVP'si yani En Değerli Oyuncusu seçildi. Esasında Kobe Bryant, 2004-2008'e kadar ligin zaten en değerli oyuncusuydu. Hatta bu süreç 2010 yılına kadar sarktı diyebiliriz. 81 sayılık maç, bilmem kaç maç üst üste 50 sayı barajını geçmeler. Ama Kobe Bryant o iki sezonda da Lakers'ı playoff'larda ikinci tura taşıyamadı. Bu yüzden MVP Steve Nash ve Dirk Nowitzki olmuştu. Ne olursa olsun o iki sene Kobe Bryant'ın o ödülü almış olması gerekirdi ama artık çok geride kaldı. Burada vurgulamak istediğim nokta, vermek istediğim örnek kazanmanın önemini tanımlamaktı.

Pat Riley'e katılmayan çok kişi olacaktır, tartışmalar biraz daha sürecektir. Ama Pat Riley, NBA basketbolunu ve NBA basketbol kültürünü en iyi bilen iki veya üç kişiden biridir. Bu görüşü ile kimseyi provoke etmiyor esasında ama akıllara LeBron James'in Miami'den ayrılışı ve Pat Riley'i ortada bıraktığı fikri gelmiyor değil. Bu açıklamalar LeBron James'i hedef alarak yapılmış olsa dahi görüşün doğruluğunu değiştirmez. Çünkü NBA'de tek bir gerçek vardır: Şampiyonluk. Gerisi teferruattır.

Tüm yazılarını göster