Parite ile çıkmaz arasında ABD ve Çin

Çin artık Amerikan tüketim pazarından, ABD ise Çin’in yatırımlarından ve yüksek teknoloji pazarından mahrum kalınca zor yaşarlar. Üstelik ikisi de Kuzey Kore’den aynı şekilde rahatsız, Körfez’den gelen petrolleri güven altında almaya, Rusya gibi dış aktörleri bölgeden uzak tutmaya muhtaç. Başka deyişle en azından şimdilik iki devlet arasında açık çatışma mümkün görünmüyor. Boy gösterisi devam eder ama. Çağımız, “göstermelik maçoluk çağıdır”, bildiğimiz gibi bir sürü dünya lideri bu kılıfa girmekten büyük zevk alır.

Andrey İsaev aisaev@gazeteduvar.com.tr

Dünya, Napolyon’un “Aman, Çin’i uyandırmayın, uykuda kalsın!” uyarısına kulak vermeyince bugün o ülke, Amerika ile süper güç statüsünü paylaşmak için çaba veriyor. Öteki de direniyor. Onların arasındaki çekişmenin ana sebebi bu işte. Ne var ki iki devin arasındaki mücadele hep dolaylı bir şekilde yürütülüyor.

Hesaplaşmanın en 'uygun' yeri ise Asya-Pasifik. Dünyanın başka bölgelerine daha çok yumuşak güç vasıtasıyla girmeye çalışan Çin, kendi 'arka bahçesinde' oldukça mağrur bir şekilde davranarak hem askeri hem ekonomik varlığını güçlendirmekle meşgul. Bir taraftan komşularını korkutacak boyutta art arda tatbikat yapıyor, öbür taraftan da cömertçe onlara yatırım ve yardımda bulunarak sempati kazanmaya çalışıyor. Bölge ülkelerinin çoğu dev kuzey komşularından çekinirken Malezya ve Filipinler gibi bazıları ise Pekin’e taviz verip, onunla uyuşma yoluna giriyor. Hatta eksantrik Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte “Çin’in taleplerine direnemeyiz. Amerikalılar bile bu konuda fiyaskoya uğramış. O zaman benden ne istiyorsunuz? Çin’e savaş mı ilan edeyim? Bunu yapsam ertesi gün ordumuz, polisimiz hatta devletimiz yok olacak” diyerek kendisini savunmaya çalıştı.

Genelde bölgede durum gergin. Doğu Çin Denizi'nde Tayvan problemi güncelliğini korurken Pekin ve Tokyo Senkaku Adaları'nı bir türlü paylaşamıyor. Güney Çin Denizi'ndeki durum daha beter. 2009 yılında Pekin, bundan iki bin sene önce burayı Çinliler keşfetmiş diye denizin yüzde 80’inin kendisine ait olduğunu ilan etmekle başta Spratly, Paracel ve Scarborough adaları olmak üzere yüzlerce ada ve kayalığa göz dikti ve aynı topraklara talip olan Filipinler, Vietnam, Tayvan, Malezya ve Endonezya’yı karşısına aldı. Adaların kendisinin pek büyük önemi yok. Esas olan Malakka Boğazı'ndan başlayarak etrafında dolaşan ve Çin’in gaz ve petrol ihtiyacının yüzde 80’ini sağlayan deniz yollarının kontrolü.

Ne var ki 2016 yılında Lahey Mahkemesi Çin’in tartışmalı adalara talebini bozdu. Bu kararı “önemsiz bir parça kağıt”olarak nitelendiren Pekin "yola devam" dedi.

ASEAN çatısı altında birleşen Çin’in komşuları, Pekin’e karşı koymaya çalışıyor. Ama teşkilat üyesi olmayan Çin, müttefikleri Myanmar ve Kamboçya’yı kullanarak gerektiği zaman ASEAN’ın faaliyetini bloke edecek güçtedir.

Evet, Çin’in bölge müttefikleri kalabalık değil. Malakka Boğazı'na alternatif ulaşım imkanlarını sunan, “disiplinli ve bereketli demokrasi”yi kurmakla uğraşan Myanmar ile var olan dostluğun yanı sıra Pekin, ne olur ne olmaz diye ülkenin kuzeyinde faaliyet gösteren komünist (ve ekseriyetle Çin kökenli) bölücülere de destek veriyormuş.

Yetmişlerde Çin’in, “ülkenin organizmasını çeşitli hastalıklardan arındırarak” yüz binlerce insan katleden Kızıl Khmerler'in «tarım sosyalizmi»ni desteklediğini unutmayan şimdiki Kamboçya rejimi, tek Pekin odaklı politikadan uzaklaşarak ASEAN, ABD ve Avustralya ile yakınlaşmaya çalışıyor. Ne var ki ülkenin ekonomisi tamamen Çin’e emanet.

Nüfusunun üçte birini oluşturan ve milli ekonomide egemen olan Çin kökenli Malezya vatandaşları, Kuala Lumpur’u Pekin’in dostu olmasa da arkadaşı yaptılar.

Bu listeye Laos’u eklemek ne kadar doğru olur bilemeyiz ama SSCB dağıldıktan ve Vietnam kendi ekonomisine odaklandıktan sonra Laos, Hindiçin komşularıyla ilişkisini güçlendirerek Çin ve Vietnam ile eşit mesafede kalmaya çalışıyor, o kadar.

Pekin’den çekinenler listesi daha uzun.

Doğu ve güneydoğu’dan Çin’in etrafı, Kore, Japonya, her şeye rağmen Filipinler, Tayland gibi ABD’nin açık müttefikleri, Tayvan ve Endonezya gibi “gizli” müttefikleri ile resmen çevrilmiş durumda. Kimseden korkmamayı öğrenen Vietnam Amerikan’ın müttefiki sayılmazken halkı, eski Viyetlerin kurduğu Ngo ve Viyet gibi ilk devletler Çinliler tarafından yok edildiğini unutmamış. Lafı gelmişken adları geçen devletlerin, çağdaş Çin’in ortasında, Yangtze Havzası'nda, yani bugün Şangay ve Nankin’in bulunduğu bölgede kurulduğunu söyleyelim. Bununla yetinmeyen Çinliler bugünkü Vietnam topraklarını da aşağı yukarı bin sene boyunca almakla uğraşmış, XX'nci yy’de bile iki ülke arasında birkaç savaş çıkmış. Neticede Pew Araştırma Merkezi'nin düzenlediği anket uyarınca geçen sene Vietnamlıların yüzde 74’ü, 2017’de ise yüzde 84’ü Amerika’ya olumlu yaklaşım gösterdi.

Kısacası bölgedeki duruma ister parite ister çıkmaz denebilir. Ama Donald Trump’ın Amerika’sı Pasifik Ortaklığı’ndan çıkıp iç sorunlarına odaklanırken Pekin de politikasını gözden geçirme durumuna geliyor gibi. Jen Min Üniversitesi ABD Araştırma Merkezi Başkanı Jenhong Shi’nin verdiği bir röportajda dediği gibi “Çin hükümeti kendisini akıllı zannediyorsa ABD’nin bölgede neden bu kadar gözde durumuna geldiğini düşünsün... Nedeni, Çin’in komşu ülkeleriyle yürüttüğü ilişkilerde iyi partner gibi davranmamasıdır”.

Sanırım, uzmanın bu sözleri havada kalmaz. Çünkü Konfüçyus iktidarda olanlara, bilimadamlarına kulak vermeyi, Mao’nun Hunveybinleri ise bilim adamlarına, Komünist Partisi'nin duymak istemediğini söylememeyi öğretmişti.

Sonuç olarak Çin artık Amerikan tüketim pazarından, ABD ise Çin’in yatırımlarından ve yüksek teknoloji pazarından mahrum kalınca zor yaşarlar. Üstelik ikisi de Kuzey Kore’den aynı şekilde rahatsız, Körfez’den gelen petrolleri güven altında almaya, Rusya gibi dış aktörleri bölgeden uzak tutmaya muhtaç. Başka deyişle en azından şimdilik iki devlet arasında açık çatışma mümkün görünmüyor. Boy gösterisi devam eder ama. Çağımız, “göstermelik maçoluk çağıdır”, bildiğimiz gibi bir sürü dünya lideri bu kılıfa girmekten büyük zevk alır.

Tüm yazılarını göster