Pandemi sonrası yoksulluğa çözüm: İşporta ekonomisi

Zabıtalar yıllarca seyyar satıcıların kabusu oldu; yerel yönetimlerin emri altında sokak satıcılarını “medeni” şehirlerden “temizlediler”. Yerel düzeyde kayıt dışı ekonominin kontrol altına alınması için birçok yerde, işportacılık yapmamak yoksulluk yardımı alabilmenin fiili ön koşulu haline geldi.

Ceren Ergenç cergenc@gazeteduvar.com.tr

Geçtiğimiz hafta, bir beyaz yakalı olarak güvencesiz istihdam edilmekten bıkıp kredi çekerek butik açan, pandemi sırasında dükkanını kapatmak zorunda kalınca mallarını İstanbul’da pazarlarda tezgah açarak satan genç bir kadın, hikayesini sosyal medyada anlattı. Aynı zamanlarda, Çin Başbakanı zabıtadan kaçmaktan helak olmuş seyyar satıcıları Çin kent yaşamının ayrılmaz bir parçası olarak niteleyerek halkı şaşırttı.

Çin’de ekonomik küçülmeyle artan yoksulluğa çözüm için ülke lideri Xi Jinping beş yıllık bir yoksullukla savaş programı geliştirmişti. Aynı zamanda BM’nin 2023 yılı itibariyle yoksulluğu kontrol altına alma planına da evet diye Xi, 2020 yılında bu programın meyvelerini almayı planlıyordu. Pandemiden önce, daha programın başarıyla tamamlanma şansı azken, karantina sırasında artan iflaslar ve işsizlik, durumu iyice kötüleştirdi. Çin artık ciddi bir işsizlik ve kentsel yoksulluk tehdidiyle karşı karşıya. Şehirlerde sokak satıcılarına bir kez daha izin vermek, Çin’in yakın geçmişinden aşina olduğumuz bir taktik.

Bu darboğazda, başbakan Li Keqiang, işporta ekonomisini öven açıklamalarıyla dikkat çekti. Üzerine, geçtiğimiz hafta, ülkenin yoksulluğuyla bilinen tarım havzası Shandong’da işportacıları Çin kültürünün ve tarihinin bir parçası olarak gördüğünü açıklayınca, Çin’in yoksullukla mücadele için uzun zamandır devam eden enformel ekonomiyi kayıt altına alma çabasından en azından kısa vade için vazgeçmeyi göze aldığına ikna olduk.

Her ne kadar seyyar satıcı tezgahları Çin’in yeni ‘modern kent’ anlayışına uymuyorsa da kayıt dışı ekonominin bu formuna Çin yakın tarihi yabancı değil. Sokak satıcıları kayıt dışı ekonominin bir parçası ve Çin'de istihdamın artan güvencesizliğine bir yanıt. Kendisi gibi bir diğer dev Asya ekonomisi olan Hindistan’ın aksine başı enformel ekonomiyle hoş olmayan Çin devleti, geçmişte de, huzursuzluk kaynağı olarak gördüğü kimi sınıf ya da grupları yatıştırmak için işporta gelirine izin verdi.

Örneğin, Kültür Devrimi sırasında köylere ‘yeniden eğitim’ için gönderilen kentli gençler 1970'lerde ve 1980'lerde kentlere döndüklerinde sosyalizm sonrası dönemde gelişen örgün eğitimin ve kurumsal istihdamın dışında kaldıkları için geçimlerini sağlamak üzere seyyar satıcılık yapmalarına izin verilmişti. Çin’de işporta ekonomisinin başlangıcı, kolektif siyasi emeller için kişisel gelişimleri engellenen ve bu yüzden devlete öfkeli olmasından korkulan bu “geri dönen gençlik” kuşağı.

Neoliberal dönemin ani makro ekonomik kararlarıyla hayatı kararan bir diğer kuşak da kentlerdeki mavi yakalı işçiler. Sosyalist dönemde ve 1980lerde KİT’lerde istihdam, emeklilik, barınma, sağlık ve eğitim garantisi verilen mavi yakalı işçiler, bu KİT’lerin 1990’ların ortasında Çin’in kendine özgü ‘şok terapisi’yle neredeyse akşamdan sabaha özelleştirilince bir anda ortada kaldılar. Yeni neoliberal ekonomide iş bulacak eğitim ve deneyimden yoksun olan bu mavi yakalı işçiler de geçimlerini işportadan sağlamaya teşvik edildi.

Oysa ki, 2000’lere gelindiğinde, seyyar satıcılar artık finansal büyümesi kentleşmeye bağlı olan Çin’in yeni, pırıltılı, düzenli kentlerinin yöneticilerine çirkin, düzensiz, kontrolsüz gelmeye başlamıştı. Zabıtalar yıllarca seyyar satıcıların kabusu oldu; yerel yönetimlerin emri altında sokak satıcılarını “medeni” şehirlerden “temizlediler”. Yerel düzeyde kayıt dışı ekonominin kontrol altına alınması için birçok yerde, işportacılık yapmamak yoksulluk yardımı alabilmenin fiili ön koşulu haline geldi.

Özellikle sıcak iklimli Güney Çin’de akşam pazarları seyyar satıcıları, atıştırmalık tezgahları, sokak müzisyenleri kamusal yaşamın ve kent kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Oysa 2000’ler sonrasının steril kentlerinde büyüyen çocuklar AVM’lerden başkasını bilmez oldular.

Çin’de Li Keqiang’ın sözleri bir kamuoyu dalgası yarattı. Birçok sosyal medya kullanıcısı alışveriş için kapalı mekanlara girmek zorunda kalmamalarını sağlayacağından seyyar satıcılara izin verilmesini desteklerken, bir kısım Çin’in zaten sabıkalı olduğu gıda güvenilirliği konusunda seyyar yemek tezgahlarının özellikle pandeminin ikinci dalgası beklenirken bir risk oluşturacağını belirtti.

Kamuoyunun belki de beklenmeyen tepkisi ise seyyar satıcıların yarattığı nostalji dalgasıydı. İşporta tezgahlarının renklendirdiği akşamları anan binlerce mesaj atıldı. Li Keqiang’ın sözlerine olumlu tepki sadece kültürel nostalji duygusundan değil. Kentleşme sürecinin sıkı yerel yönetim prosedürleriyle denetlenmesi ve yönlendirilmesiyle şekillenirken, “kentler kimindir?” sorusuna toplumsal bir tepki aynı zamanda. Göçmenler, mavi yakalı işçiler ve giderek daha fazla güvencesizce istihdam edilen beyaz yakalı işçiler de Çin'in yeni şehir merkezlerindeki kamu hizmetlerine ve alanlara erişimden dışlandı. Toplumun bu dezavantajlı kesimleri tarafından yapılanlar, bir kent hakkı iddiası olarak görülebilir.

Güvencesiz istihdamın kent yaşamına entegre edilmesinin önemli bir örneği Hindistan’da. Ekonomisi ağırlıklı olarak kayıt dışı olan Hindistan’da 2014 yılında seyyar satıcıların haklarını, onları kayıt altına girmek zorunda bırakmadan koruyan bir yasa çıkarıldı. Bununla, seyyar satıcılar kendilerini ilgilendiren konularda karar alma mekanizmalarına katılma, fiziksel güvenlik ve yasal çatışma durumlarında arabuluculuk haklarına kavuştular.

Çin ve Türkiye’de enformel ekonominin oranı Hindistan kadar fazla değilse de bu iki ülkede de işporta ekonomisi güvencesiz istihdam, kentli yoksulluğu meselelerinin düzensiz iç göç ve azınlık hakları ile iç içe geçtiği bir alan. Örneğin, enformellik oranı daha yüksek olan azınlıkların işporta ekonomisinin çeşitli alanlarını göç ağları üzerinden paylaşmaları görülen bir durum. Aynı şekilde, azınlıkların enformaliteden çıkması için daha yüksek eğitim düzeyi gerekiyor. Bununla birlikte, yazının başında bahsettiğim örnekte olduğu gibi genç üniversite mezunlarının güvencesizleşme sürecince enformel ekonomiye katılması pandemi sonrasının bir gelişmesi olabilir.

Tüm yazılarını göster