Odası eksik ev

Bildiğim, özellikle kentsel dönüşüme giren evlerin çoğunun salonları “L” şeklinde. Mekanın bir köşesi muhakkak küçük bir balkon ile kertilmiş. Mekanın büyüklüğü zorla tek bir yaşam şekli dayatıyor. “L” şekli ve kenarından kertilmiş balkon her salonda eşyaların nerede duracağını belirliyor.

Hakkı Yırtıcı hyirtici@gazeteduvar.com.tr

Üniversite yılları, mimari proje dersindeyiz, maalesef adını hatırlayamadığım bir hocam “Her evin bir odası eksiktir.” demişti. Ne demek istediğini ancak sonraki yıllarda tam anlayabildim. Kastettiği ihtiyaç ile istek arasındaki ince çizgi idi.

Hadi “eksik oda”yı hep beraber düşünelim ben kendi evim, siz de kendi eviniz için.

Elektrik süpürgesi, vantilatör, ütü masası, çamaşır sepeti gibi şeyleri koyabileceğim küçük bir odam olsaydı keşke. Şu an hepsi kapıların arkasına yarı gizlenmiş duruyorlar.

Yeterli mi?

Giysilerimi, dolaplarımı koyabileceğim, tıkış tıkış eşya dolu yatak odamı rahatlatacak ikinci bir oda da hiç fena olmazdı.

Başka?

Salon küçük, dört kişi bile kalabalık duygusu veriyor, keşke biraz daha geniş olsaydı. Bırakın eksik odayı şimdi metrekarelerle oynamaya başladık. Ha, bir de çalışma odasında boş bir duvar daha isterdim. Artık üst üste yığılmaya başlamış kitaplara yeni bir kitaplık gerekli.

Ben tek yaşıyorum, bir de çoluk çocuk sahibi insanları düşününce eminim eksik odalar çoğalıp duruyordur. Daha fazla oda olsun, daha fazla metrekare olsun, hatta benim istediğim gibi fazladan bir duvar olsun.

Peki, ihtiyaç ile istek arasındaki çizgiyi nereye çekmeli?

KODLANMIŞ EVLER

Emlakçılara bakın, evler 3+1, 2+1, 1+1 şeklinde kodlanmışlar. Evi, ev yapan bu kodlar olmuş. Ev artık bilmem kaç artı bir. Bir rakamı salon, geriye kalan rakam oda(lar). Doğal olarak mutfak ve banyo bu koda dahil edilmiyorlar.

Şimdi kodları bırakalım, evin içine girelim.

Mutfak, giriş kapısına yakın. Mantıklı. Alışverişten gelince ilk uğranacak yer. Salon, mutfağa yakın. Yine mantıklı. Ne de olsa yemek salonda yenecek. Genellikle bilmem kaç odalar koridora dizili. En sonda ise ebeveyn yatak odası bulunuyor. Salon ile yatak odası birbirlerine en uzak noktadalar. Salon genel, yatak odası mahrem. Cinsellik yatak odasına hapsedilmiş.

Bildiğim, özellikle kentsel dönüşüme giren evlerin çoğunun salonları “L” şeklinde. Mekanın bir köşesi muhakkak küçük bir balkon ile kertilmiş. Mekanın büyüklüğü zorla tek bir yaşam şekli dayatıyor. “L” şekli ve kenarından kertilmiş balkon her salonda eşyaların nerede duracağını belirliyor. Misafir oturma takımı, büfe, televizyon ve yemek masası her evde aynı yerde bulunuyor.

Ya koridorda yan yana duran iki oda? Biri diğerinden biraz büyücek ama diğerine ancak tek kişilik bir yatak ve dolap sığar. Daha fazlasına izin yok. Nihayet koridorun sonundaki ebeveyn yatak odasına ulaştık. Burada da yine ancak iki kişilik yatak, yatağın iki başına komodin, büyük bir giysi dolabı ve belki bir şifonyere yer var.

Sonradan kapatılmış balkonları da listeye eklemeli. Mutfak büyüse de, yarattığı görsel kirliliğe aldıran kimse yok.

Tabii eşyaların doğru dürüst yerleşmesine engel olan, olmadık yerlerdeki girinti çıkıntıları unutmamalı. Prizler yeterli değil. Elektrik projesi hazırlanırken kullanım pek düşünülmemiş; maliyet daha önemli. Çözüm, oraya buraya taşınan sıva üstü prizler.

Mezun olduktan sonra babasının müteahhitlik şirketinin başına geçen eski bir öğrencime “Şu iki, teki neredeyse kullanılmaz iki odanın arasındaki duvarı yapmasanız da, ortaya gerçekten ihtiyacı karşılayacak bir oda çıksa? diye sormuştum. Gayrimenkul piyasası öyle işlemiyormuş. Toplam metrekare ne olursa olsun 3+1 evin fiyatı 2+1’e göre daha fazla oluyormuş. Onun için ev alırken dikkat edin, iki oda arasına örülmüş bir duvar için fazladan para ödüyor olabilirsiniz.

Bir de son yılların pırıl pırı ışıldayan ve medeniyet işareti olarak görülen lüks gökdelenlerine bakalım. Her tür kentsel planlamayı göz ardı ederek imar değişiklikleri ile yüksekliklerinin sınırlarını zorluyorlar. Ne de olsa her gökdelenin, hadi diğer binaları da katayım, “ her yapının bir katı eksiktir.”

Eksik oda ile başladık, fazladan odalara, fazladan katlara, daha doğrusu her tür aşırılığa ulaştık. Oturduğunuz evlere, yaşadığınız kentlere bir de bu gözle bakın. Kent içinde toprak değerli. Yapıların taban alanları küçülürken, yükseklikleri artıyor. Kentler sermayenin kârlılığını maksimize etme isteğinin eline bırakılmış durumda. Kentsel dönüşümün ve imar barışının (esasında kaçak katlara af) yaptıkları bu değil mi? Kentleri daha da yükselttiler. Bu yüzden birbirlerine benzer evlerde sıkış tıkış ve kentlerde üst üste yaşıyoruz.

Tüm yazılarını göster