Millet olduk sanırken ümmete sıkışmak…

Dışlayıcı bir mantığın pervasızca daralttığı, parçaladığı kamusallığın yerini şahsileşmiş ilişkiler alıyor. Yurttaşlık bağları zayıflıyor. Bu ümmet meselesi, tesadüf olmadığı gibi hiç hayra da alamet değil!

Nur Betül Çelik nbcelik@gazeteduvar.com.tr

Ne karışık işler… Kavram yetmez, akıl ermez işler… Belki de sadece benim eksiğim, o nedenle sevgili okur anladıysanız bana da anlatır mısınız? Anlama ihtiyacındayım, yıllarca beni eğitenlere kendimi mahcup hissediyorum, çünkü yeterince öğrenememiş olmalıyım ki bildiklerimle olan biteni bağdaştırıp şöyle dört başı mamur bir çözümleme yapamıyorum. Bütünü kapsayan, her olguyu ince ince açıklayabilecek bir kuram peşinde değilim. Böyle büyük kuramların bütün gerçekliği kavrama iddialarına pek de kulak asmam zaten. Neden mi? Dünyanın indirgenemez bir karmaşıklığı, hayatınsa eşitliklere, denklemlere vurulamayacak bir rastlantısallığı olduğuna inanırım da ondan. Her neyse, bu ülkeyi, ülke siyasetini, pıtrak gibi sağdan soldan fışkıran her türden garipliği anlama konusunda ipin ucunu kaçırdığımı itiraf ediyorum sonuçta. Öngörüler yetersiz, sezgiler var ama belli belirsiz.

Bunca lafı ederken gayem ümmeti parçalama meselesine gelebilmek. AKP Genel Başkanının yeni parti kurma çalışmaları hakkında Ali Babacan’a ettiği iki çift sözden biri de buymuş. Ümmeti parçalamakmış yeni bir parti kurmak! Bunu okuduğumda, tek milletten geçip ümmete doğru geri vitese takmış bir otobüs dolusu yüzleri silik, bir örnek insanlar canlandı gözümde. Kimdi bu insanlar, ümmetle ne kast ediliyordu? Tek devlet, tek bayrak, tek millet düsturundan vaz mı geçiliyordu? Önce milleti hedefleyip sonra kutuplaştırıcı bir siyasetin sonunda ortada millet kalmayınca yeni bir bütünsellik nitelemesine ihtiyaç doğmuş olmalı ki ümmet gibi topluluğu dinsel aidiyetlerle tanımlayan bir kavrama dönülmüş. Tek adam rejimi, devletle partiyi birbiriyle örtüştürürken anlaşılan Cumhurbaşkanı da cumhur’un değil ümmetin liderliğine ilerlemekteymiş. Yeni rejimde parti ile devlet neredeyse özdeş. Partinin bekası, dolayısıyla devletin bekası. Kendinde bütün ümmeti temsil eden tek adamın bekası ise ümmetin bekası. Veya tersi. Bu ümmetin içinde muhaliflerin, inançsızların, farklı inançlara sahip yurttaşların, tek adama biat etmeyi reddedenlerin olmadığı da aşikar. Türkiye’yi yönetme iddiasıyla seçimlere giren ama kamuyu salt kendisine oy verenlerle sınırlı kabul eden, hem partisini hem de seçmenini kendinde eriten Cumhurbaşkanı’nın karşısında kendisine oy vermedikleri için temsil alanı dışında kalan, kamunun parçası sayılmaktan giderek uzaklaşan, böylece aslında neredeyse devletsizliğe doğru itilen bir topluluk var artık. Millet çoktan dağılmış, geriye kalansa ümmet ile ümmetin parçası olması varoluşsal anlamda olanaksız bir başka topluluk. Bu iki parçanın kendi içlerinde homojen olmadıklarını dikkate alırsak şu anda Türkiye’de bütünlük iddialarının tamamının çöktüğünü söylemek yanlış olmayabilir. Hele de yeni parti ümmeti parçalayacaksa! Hele de günümüz dünyasında ne denli güçlenmiş görünseler de dinsel aidiyetlerin sanıldığı kadar birleştirici olmadığı ortadayken! Dışlayıcı bir mantığın pervasızca daralttığı, parçaladığı kamusallığın yerini şahsileşmiş ilişkiler alıyor. Yurttaşlık bağları zayıflıyor. Bu ümmet meselesi, tesadüf olmadığı gibi hiç hayra da alamet değil!

Tüm yazılarını göster