Meğer OHAL’deymişik, içindeymişik

Zırt-pırt ona buna itiraza yeltenen halklarımız, nazenin parlamenter muhalefete şöyle ağız tadıyla siyaset şey ettirmiyor. Hoplama, zıplama otur yerine. Herkeşler çoluğuna, çocuğuna sahip çıksın. Koltuklarınızı dikleştirin, kemerlerinizi bağlayın.

Aydın Selcen yazar@gazeteduvar.com.tr

AKP-MHP OHAL’in uzatılmasını teklif etmiş. Nereye? TBMM’de. Nasıl? Torba yasaya tıkıştırmışlar. Ne zaman? Ohoo, üç gün olmuş. Meğer OHAL’de yaşıyormuşuk. İsmiyle müsemma parlamenter muhalefet itiraz etmiş. Etmiş mi yoksa? Hani, “Bir çift yaprakmış dalında yumuşacık / Tutmuşum, tutmuşum ellerinden seni / Düşmüşüz yavaşça / Bir sakin derenin / İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık” hesabı. OHAL’in tam da göbeğindeymişik meğer. Sazanmışık.

Sonra? Sonra yok Şili’den dem vur, İsrail’den esinlen, Fransa bölgesel seçimlerinden söz et. KDP-KYB tepişmesinin iç yüzüne bak, Kandil’e Erdoğan’dan mesaj gitmiş mi düşün. Mavi Vatancı “kardeşler” Gürdeniz ve Yaycı amirallerin Koç ve Bahçeşehir üniversiteleriyle ilişikleri kesilmiş. Erdoğan, Diyarbakır’da “Biji Serok” nidalarıyla ağırlanmış. Çözüm Süreci’ni bitiren HDP’ymiş, “bölge” halkı hür iradeleriyle seçtikleri belediye başkanlarının yerine ceberrut kayyumların atanmasından çok hoşnutmuş. Dokuz imam Kürtçe hutbe okudukları, bilmemkaç müzisyen İstiklâl Caddesi’nde Kürtçe müzik söyledikleri için tutuklanmış, Kürtçe DBP tabelasına el konmuş. “Ankara’dan abim gelmiş / Evde bir bayram havası / Annem babam beni çok severmiş”, nasıl derler siz Kırmançi?

Ötesi var mı, oğlu öldürülmüş anıt kadın Mısra Öz’e çektirilenler, tutuklanan Adıyamanlı tütün üreticileri, son yazımda yer verdiğim yüreği dağlı Başaran Aksu’nun Soma’dan yükselen “yeter ulan, yeter” çığlığı. CHP, “Doğu Masası” kurmuş ve “bölge”ye gitmiş, doğru işi yanlış isimle yapmış. Üç günlük turda Oğuz Kaan Salıcı kulağımızın pasını silen sözler etmiş. (Acaba Sezgin Tanrıkulu neden yanında değilmiş?) Soma’da Özgür Özel hakeza. Ünal Çeviköz, Afganistan’a asker gönderilmesine kesin dille karşı çıkmış. Partinin sözcüsü Faik Öztrak da aynı doğrultuda… Yok. Genel Başkan Kılıçdaroğlu da grupta… Yok, Deniz Baykal meselesi yokmuş CHP’nin, bir de cumhurbaşkanı adayının robot resmi.

Aday dediğin nasıl biri olmalı, bunu konuşacakmışız. Hattızatında milletvekilleri de listeye değil, kişiye oy yöntemiyle seçilecekmiş. Öyleyse, hele başkanlık sisteminde “ehil” aday atama yoluyla neden ve nasıl belirlenecekmiş? Yani ben bir seyyar satıcı olarak, “başkan geliyor” dediklerinde. Yok, ben bir seçmen olarak, bir muhataplık, taraflık, yönetmek karar, iddia ve hamlesi ortaya koymayan ama “ehil” bir adaya, “namuslu adamdır” (Kılıçdaroğlu “adam” diyor zira) diye önüme ismi konduğu için, tatava yapmadan, basıp geçeceğim tevekkeli ilk seçimde. Öyle mi alay komutanı? Artık Sayın Akşener ve Sayın Kılıçdaroğlu, efsunkâr parti veya ittifak içi dengeler ve güvenilir olduğu söylenen ve tüm dünyada öngörüleri boşa çıkmakta olan kamuoyu yoklamalarının sonuçlarını gözeterek aralarında kimi münasip görürlerse. Çıktık Beynelmilel’den, dere tepe düz gittik vardık Nasipse Adayız âlemine.

Devlet-i âli Yeşiller’e neredeyse bir yıldır parti kurma izni vermiyormuş. Patara’dan çekilen kumlara tutanak tutan memuru, ayağında sekizbinlik kundurasıyla kaymakam görevden almış. Boğaziçi Üniversitesi’nin seçkin öğrencilerinin kendi okullarının özel (!) güvenlikçilerinden dayak yiyip, hocalarının da okullarına sokulmadığı günün, tesadüf bu ya, hemen ertesinde Erdoğan seçmece gençlere “Türkiye’de akademik özgürlüğün olmadığı herhangi bir üniversite söz konusu değil” buyurmuş. Cihangir’de LGBTI-Q Onur Günü için sokakta yürüyeni geçtim, kafelerde oturan, balkonundan bakan yurttaş tekme tokat gözaltına alınmış. Kadıköy’de lumpenler kilise duvarına çıkıp, göbek mi atmış, bir şeyler yapmış. Hanımefendi “porsiyonları küçültün” çağrısı yapınca, mimar Şefik Birkiye de durur mu, Okluk’taki yazlık sarayın görsellerini paylaşmış, cumhurbaşkanlığı filosundaki uçakların listesi de yayılmış.

Bakın şu işe, hasbelkader benim fena bir öğrenci de sayılmayarak bitirdiğim Marmara Üniversitesi, İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü üzerine bir yaz boyunca eve kapanıp ODTÜ ve Mülkiye müfredatı çalışarak hazırlandığım Dışişleri Meslek Memurluğu sınavının soruları bilahare çalınmışmış. Kimmiş sahi o dönem bakan, danışmanı filan? 7 Haziran-1 Kasım 2015 seçimleri arasında, 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı- 7 Haziran 2015 seçimleri arasında başbakan feşmekan filan kimmiş? TSK “peygamber ocağı” ya, berceste Diyanet İşleri Başkanı Erbaş ise “müftülüklerimiz Mescid-i Nebevi'nin şubesiyse, müftülerimiz de peygamberimizin varisleridir” deyivermiş. Lig maçlarından önce bağıra bağıra İstiklâl Marşı söylenirmiş.

Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü envanterinde olmayan ama bu kurumların elinde bulunan yüzbin silâh ve onların yüzbinlerle ölçülen mermileri ortada yok muymuş, yoksa varmış da mı yokmuş, bir şeyler olmuş. Geçmiş gün tabii, her neyse. Ama daha geçen gün Erdoğan da “istikametini kaybetmiş, avara kasnak gibi dolaşanlara bu memleketi teslim edemeyiz” kaygısını paylaşmış. E canım, siyasette iki kere iki dört etmezmiş, bazen üç bazen beş edermiş. Meseleleri mesele olmaktan çıkarırsak, meseleler de orta yerden kalkarmış.

Ha, ne? Polatlı’ya geldik mi birader, benim içim geçmiş kusura kalma. Ne diyorduk, dış politika yazacaktık sahi. Dış politika kolay, elleşme cameş: “Liyakat” dedin mi, tamamdır. MİT, TRT, RTÜK? Liyakat da liyakat. Maliye? Tasarruf edersin biter, gider. Polis ve bekçi teşkilâtı? Liyakat dedik. Hâkimler ve savcılar? Aralarında namuslu olanlar da var. Pardon, ne yani Türkiye Cumhuriyeti’nde affedersiniz namusundan sual olunacak hâkim ve savcılar da mı var?! Ticari bekleme yapma, HSK’ya sihirli bir dokunuşla o iş muhalefette, sıkıntı yok dewamke. Yerinden yönetim? Belediyeler siyaset yeri değil, Sayın Cumhurbaşkanı’ndan randevu istirham ediyoruz zira gerçekleri saklıyorlar maalesef. Kürt kardeşim de müsterih olsun, kayyum atamak olmayacak artık. Allah razı olsun, ver elini öpeyim babba.

Memleketin birinde gassalını arayan bir cenaze varmış. Gökten üç elma düşmüş. Yılışma. Peki. Benim gibi Kürt olmadan Kürtçülük taslayan, solcu olmadan özgürlükçülük isteyen tuzukuru şeamet tellâllarına kalsaydı “bis repetita placent” İstanbul seçimleri kazanılmazdı netekim. Burası Norveç değil, ülke gerçekleri ve değerlerimiz. Laik cumhuriyet göklerden gelen bir karar gibi, bir UFO gibi apansız oturmuştur bir karanlık şafakta Anadolu bozkırına. Adına Rûm diyarı denen bir yer vardı da, neredeyse yüzyılların ardından topu topu birkaç ayda sökülüp atıldığın Balkanlar imparatorluğun kalbiydi de, ecdad yer sofrasından kalkmaz, camiden çıkmazdı. Kanıt mı? Sakarya’dan kaç nefer firar etti? Seksenbin cana mal olan Sarıkamış bozgunundan sonra Enver Paşa “bunlar bir gün ölmeyecekler miydi” dememiş miydi? Camileri ahıra çeviren zihniyetten hamdolsun Kanal İstanbul’u tasarlayan, İstanbul Havalimanı’nı, Atatürk Havalimanı’nın pistine baraka hastane yapan zihniyete vardık.     

Zırt-pırt ona buna itiraza yeltenen halklarımız, nazenin parlamenter muhalefete şöyle ağız tadıyla siyaset şey ettirmiyor. Hoplama, zıplama otur yerine. Herkeşler çoluğuna, çocuğuna sahip çıksın. Koltuklarınızı dikleştirin, kemerlerinizi bağlayın. Hiçbir pilot kalkışta alkışlanmaz da inişte alkışlanır can-ı gönülden. Geç o işleri karışık oldu okunmuyor, gel dış politikaya. Atina’da Mevlütoğlu mevkidaşı Dendias’ı sarmaladıydı, kapılar kapalı kaldı. Yunanistan gitti, Mısır’la, İsrail’le, BAE’yle, yetmez Hindistan’la iş tutar hale geldi. Dendias Bey de coştu, verdi gazı: “Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan bölgede önemli bir unsurdur. Ülkesini en az Mustafa Kemal Atatürk'ün yönettiği zaman kadar yönetmiş ve Türkiye'nin fizyonomisini değiştirmiştir.” Bunu Yunanistan Dışişleri Bakanı söylüyor, insaf be, muhalefet de halen fitne, fesat peşinde. Ayıptır. Adam fizyonomi diyor. Aynaya bakıyorum, nursuz çehrem Çarşamba pazarı gibi.

Tüm yazılarını göster