Maxmur

Görülen o ki, son olarak Soylu’nun istifa meydan okumasını da kabullenen Erdoğan, Irak konusunda bildik, köhne ezberlere dayalı siyasete eklemlenmiş durumda. Belki 2015’te üç kere tekrarlanan "seni başkan yaptırmayacağız" çıkışı, Kürtler tarafından "wallah billah sana ağız tadıyla başkanlık yaptıracağız" biçiminde güncelleninceye dek bu çöktürme, çökertme adı her neyse siyaseti süregidecek.

Aydın Selcen yazar@gazeteduvar.com.tr

Bana sorarsanız gırtlaktan "h" sesi çıkarmak için alfabeye "x" harfi eklemeye gerek yok. Fonetik ve transliterasyon tartışması bu, dilbilim alanı. Ama burada her şey siyasi ve benim bile işte bugün inadına "Maxmur" yazmak geliyor içimden, Mahmur yerine. Hem siyaseten de, eğer çözümün, huzurun, kalıcı barışın parçası olacaksa "X, Q, W" varsın eklensin, neden olmasın? Yahut çoğulcu ve yerelci bir çözüm üzerinde uzlaşılabilecekse, bölgesele de bırakılabilir bu seçenek. "Niyet salih olduktan sonra…": Erbil’de göreve başladığımda yönetici konumundaki muhataplarıma sık tekrarladığım bir sözdü bu. Karar, irade, hamle, sabır, tahammül, sağduyu, uzgörü vs.

Henüz geçen hafta Irak ve Irak Kürdistanı siyasetlerinin neredeyse ezelden beridir "küçük hesaplara" kurban gittiğini yazmıştım. Ondan önce de kim bilir kaç kere hurafeler, ezberler, saplantılar üzerine sayıkladım durdum. İletişim Yayınları’ndan geçtiğimiz yıl çıkan "Gözden Irakta" kitabım da büyük ölçüde aynı hayıflanmaları derlemekten ibaretti. Halbuki işin özü, hele şu ekonomik bunalım ve yaklaşan dibe vurma arka planı önünde açık: Irak, ve dolayısıyla Habur Gümrük Kapısı, dış ilişkilerimizde biricik bir öneme sahiptir ve bu birincil ağırlık durmadan Kürt saplantısı yani güvenlikçi yaklaşım uğruna boşa harcanıp durmaktadır.

Oysa tam da baktığı her alanda yatırım, kazanım, ticaret gören AKP iktidarında ve yine hele verili başkanlık rejiminde, her dediğini yaptırabilme yetkisine sahip olduğu iddiasındaki Cumhurbaşkanı Erdoğan için bu kaçırılamayacak bir fırsat olmalıdır, olmalıydı, biraz öyleydi de bir vakitler. Ancak görülen o ki, son olarak Soylu’nun istifa meydan okumasını da kabullenen Erdoğan, Irak konusunda bildik, köhne ezberlere dayalı siyasete eklemlenmiş durumda. Belki 2015’te üç kere tekrarlanan "seni başkan yaptırmayacağız" çıkışı, Kürtler tarafından "wallah billah sana ağız tadıyla başkanlık yaptıracağız" biçiminde güncelleninceye dek bu çöktürme, çökertme adı her neyse siyaseti süregidecek. Son örneği de kim bilir kaçıncı kez piyasaya sürülüp, yine unutulan Ovaköy/Korava Sınır Kapısı'nın ardından anımsanan Mahmur’u yok etme ısrarı.

Doğrusu, şu kıt kaynakların en etkin yöntemlerle kullanılmasını dayatan küresel salgın günlerinde, Mahmur’un ısıtılıp masaya sürüleceği benim de aklıma gelmezdi. Bu olumsuz tutarlılık, süreklilik, takıntı düzeyinde ısrar kendi içinde saygıyı hak ediyor. Sorsanız Mahmur’u gidip gören bir yana, havadan görüntüsünü izleyen, Erbil’e yakınlığını bilen, "kamp" denilenin 14.000 kişilik bir banliyö olduğunu araştıran, Mahmur’u yok etmekle PKK’ye "darbe" filan indirilmiş olamayacağını kavrayan bulamazsınız pek. Irak Dosyası’nda yapılması gerekenler listesi sittin senedir aynıdır. Ve “dosya”, her zaman işin kendinden, gerçeklerden daha önde gider. Değindiğim "Barzani’yi ‘by-pass’ edecek" Ovaköy hayali gibi. Dosyaya ne denli miyopik de olsa "hakimiyet" bürokratı, asker yahut sivil fark etmez, "vezir" yapar.

Anlatma, anlaşma olanağımız yok maalesef. "İkinci Kandil" kâh Şengal/Sincar olur, kâh Mahmur. Bir gün Hatay’dan girilip, Kandil’den çıkılır; başka gün Habur’dan girilir, Telafer’den geçerek, Kerkük fetholunur. Kürt sorunu yoktur, Kürdün sorunu vardır, o da yoktur, kalmaz, kayyum coşkusu yaşanır. Yaradılan yaradandan ötürü sevilir de, yaradan bu dilleri neden bahşetmiş kullarına bilinmez, Aşık Mahzuni’nin deyişini çarpıtırsak "Allah Kürtçe bilmiyor mu?" diye sorulmaz. Meğer Mahmur, BM denetiminden çıkmış, terör yuvası olmuş, IKB hükümeti ile anlaşılmış, çevresi sarılmış. IKB: "Irak Kürt Bölgesi", "Kürdistan" yok; Irak anayasası var dese de yok, "hükümet" ne demek, “yönetim.” ABD gidecek, baş başa kalacağız, “eski güzel günlerdeki” gibi Mesut Barzani, albaylarla muhatap kılınacak, tıpkı ekümenik patriğin muhatabının bilemedin Eyüp Kaymakamı olması gerektiği gibi.

Öyle ya, merhum Demirel’in vecizesindeki gibi, "meseleleri mesele etmezseniz, meseleler mesele olmaktan çıkar." Meds Yeghern, Seyfo, Fortuna, Tertele. Varlık Vergisi, 6-7 Eylül, Maraş, Çorum, Sivas. Hrant Dink, Tahir Elçi, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala. Eşref Bitlis, Bahtiyar Aydın, Musa Anter, Sait Kırmızıtoprak. "Ağam biz bu haltı niye yedik?" fıkrasındaki gibi. Madem 2020’lerde 1990’lara geri dönecektik, neden çekildi bunca cefa? Fakat Ankara’nın kendi eliyle ezdiği fırsatların listesi de uzun. Kağıttan kaplan olarak kalan, daha doğrusu bırakılan TEC* bunlardan biri. Erbil Havaalanı’na Patriot hava savunma bataryaları dahil konuşlanan ve genişleyen ABD askeri ve istihbari varlığı ise bir başka sonucu uygulanan kör ezber politikaların. İşin daha karanlık kısmı, bugün AKP ve Erdoğan’ı en keskin eleştiren CHP-İYİP ikilisinin siyaset yapıcılarına da sorun, onlar da ya "aynen devam", ya "askeri konulardır, bizi aşar" diyeceklerdir.

Çatık kaşlar, çakmak bakışlar, koltuklarının altında ya paraför ya klasör koşar adım kuytu koridorlarda ilerleyen parlak diplomatlar, kurmay subaylar. Ne oluyoruz, neden böyle yapıyoruz, ne zaman kim, nerede buna karar vermiş, elimizde somut veriler var mı, bugün yaptığımızın yarın sonucu ne olur, nihai amacımız nedir, ne zaman, ne olursa duracağız, kıt kaynakların en etkin kullanımı bu mudur, farklı seçenekler yok mudur? Alınacak o kibirli, o her şeyi bilen yanıt hep, her zaman, her durumda aynıdır: "Şimdi sen bunları bırak da…" Haydi koşar adım devam. Ütülü takım elbiseler, özenle düğümlenmiş kravatlar, cilalı ışıldak kunduralar, camları siyah film kaplı zırhlı makam arabaları. Ve şu okuma zahmetine katlandığınız gibi boşuna yazılmış tomarla yazı.

*Örnekse bkz. Deneyimli ekonomi yazarı Sayın Erdal Sağlam’ın 16 Eylül 2013 tarihli makalesi.

Tüm yazılarını göster