Kimsesizler mezarlığının 'vatansız' bebekleri

Ankara’daki Sincan Cimşit Kimsesizler Mezarlığı’na sadece son sekiz ayda 20’yi aşkın Suriyeli bebek defnedildi. Kanunlara göre “vatansız” sayılan mülteciler Kimsesizler Mezarlığı’na defnediliyor...

Abone ol

ANKARA - Sincan Cimşit Mezarlığı’nda “kimsesizlere” ayrılan alanda bini aşkın mezar bulunuyor. “Kimsesizler/Sahipsizler Mezarlığı” olarak anılan yedi parselde Türkiyeli kimsesizlerle Ankara’da yaşamını yitiren yetişkin ve çocuk mültecilerin mezarları bulunuyor.

Sincan Cimşit Kimsesizler Mezarlığı’nda sadece son sekiz ayda 20’yi aşkın Suriyeli bebeğin defni yapıldı. Türkiye’de doğan bebekler ne Suriye ne de Türkiye vatandaşlığına sahip. “Vatansız”doğan bebekler yaşama tutunamadıklarında da “vatansız” olarak herhangi bir kentin kimsesizler mezarlığında defnediliyor.

İKİ PARSEL BEBEK MEZARLIĞI

Ankara sınırları içinde vefat eden ve yasal bekleme süresi tamamlandıktan sonra yakınları tarafından alınmayanlar ile ekonomik ve savaş koşulları nedeniyle ülkelerine götürülmeyen mültecilerin cenazeleri Sincan Cimşit Mezarlığı’nın kimsesizler bölümüne defnediliyor.

.

1992 yılında oluşturulan Cimşit Kimsesizler Mezarlığı 2013 yılında dijital bilgi kayıt sistemine geçmiş. Halen mezarlık elektronik sisteminde kayıtlı defnedilen bini aşkın Türkiyeli kimsesiz ve başta Suriye olmak üzere Afganistan, İran ve Iraklı mülteci bulunuyor. Mezarlığın iki parseli sadece bebek defin alanı olarak ayrılmış. Mezarlık yetkililerinin verdiği bilgiye göre son sekiz ayda 20’yi aşkın Suriyeli bebek defnedilmiş. Vefatları “yeni doğan” ölümü olarak belirtiliyor.

'VATANSIZ BEBEKLER'

Resmi rakamlara göre 2011-2018 arasında Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı  311 bin, sivil toplum örgütlerince derlenen gayriresmî rakamlara göre ise 380 bin.

Türkiye vatandaşlığını kazanmanın usul ve esaslarını belirleyen 5901 Sayılı Kanunun 8’inci Maddesi'ne göre Türkiye “toprak esasına” dayalı vatandaşlığı kabul etmiyor. Türkiye Cumhuriyeti topraklarında doğan bir bebeğin vatandaş olarak kabulü için bebeğin anne ya da babasından en az birisinin Türk vatandaşı olması şartı aranıyor. Vatandaşlık Kanunu’ndaki engel nedeniyle Türkiye’de doğan mülteci bebekler “vatansız” kabul ediliyor.

DOĞUM KAYITLARININ TAKİBİ KRİTİK ÖNEMDE

Hastane ya da evde dünyaya gelen “vatansız” statüsündeki mülteci bebeğin doğum kaydının hızla yaptırılması, nüfus müdürlüklerine bildirilmesi böylelikle “geçici koruma” altına alınmasının sağlanması, yeni doğanın sağlık hizmetine erişmesinde kritik bir adım. Suriyeli mülteci ebeveynlerin ekonomik, bilgiye erişim ve dil gibi engeller nedeniyle bebeğin kayıt altına alınmasını geciktirmesi de uygulamada sıkça karşılaşılan ihmallerden. Doğumun gerçekleştiği hastane yetkilileri ile İl Göç İdareleri ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı Göçmen Sağlık Merkezleri uzmanlarının mülteci kadınları hamileliklerinden itibaren takip etmeleri, ihmallerin önüne geçilmesi için kritik önem taşıyor.

.

VATANSIZLAR PASAPORT DA ALAMIYORLAR

“Vatansız” çocukları bekleyen en büyük tehlike yasal yollardan başka bir ülkeye gidemeyecek olmaları. Ne Türkiye ne de Suriye vatandaşı sayıldıkları için pasaport alamıyor, dolayısıyla seyahat hakkını yasal yollardan kullanamıyorlar. Çocuk “vatansız” statüsünde olduğu için üniversiteye gidemiyor, banka hesabı açtıramıyor. “Geçici koruma kartı” verilse de “vatansız” olduğu için uygulamadaki yasal bir takım engeller nedeniyle sağlık hizmetlerine erişimde kısıtlamalarla karşı karşıya kalıyor.

BEBEKLERİN VEFAT DURUMU

5901 Sayılı Vatandaşlık Kanunu'na ve Mezarlıklar Yönetmeliği’ne göre Türkiye’de vefat eden bir mülteci ülkesine götürülememesi durumunda mezarlıkların kimsesizler bölümüne defnediliyor. Başta İzmir olmak üzere bazı Ege kentlerinde, botla Yunanistan’a geçmeye çalışırken yaşamını yitiren mülteciler için kent mezarlıklarında ayrı bir bölüm yaptırıldı.

“Vatansız” statüsünde Türkiye’de dünyaya gelen, doğumda veya hemen sonrasında ölen bebekler de mültecilere tahsis edilen kimsesizler mezarlıklarına defnediliyor. “Vatansız” doğan bebekler yine “vatansız” olarak son yolculuklarına uğurlanıyor.

Cimşit Mezarlığı’ndaki Türkiyeli ve Suriyeli yüzlerce bebeğin mezarında isimleri yok. Ölüm belgelerine konulan sıra numaraları mezar başlarına levha olarak çakılıyor. Bazı mezarların üzerindeki büyük taşlar dikkat çekiyor. Taşların üzerine ölen bebeğin ismi ile ölüm ve doğum tarihi yazılıyor. Bazı mezarlar ise tahtalarla çevrilmiş. Mezarlık işçilerinin aktardığına göre özellikle Türkiyeli kimsesiz bebeklerin cenazesine katılmayan ebeveynlerden bazıları daha sonra çocuğun mezarını belirlemek için tahtalarla çeviriyor.

Suriyeli bebeklerin de mezar taşları bulunmuyor. Ancak ailelerinin imkanları ölçüsünde defin alanını alüminyum ya da çelik levhalarla çevirdikleri görülüyor.

.

DİNİ RİTÜELLER UYGULANIYOR

Yasal prosedürler vefat eden bir kişinin cenazesinin yakınları tarafından alınmaması durumunda 20 günlük bekletme süresini öngörüyor. Cenazeler bu süre boyunca Adli Tıp Kurumu ya da hastanelerin morgunda tutuluyor. Yasal süre sonunda yakınları tarafından alınmayan cenazeler Sincan Cimşit Mezarlığı’na gönderiliyor. Mezarlık yetkilileri kimsesiz bir cenaze için tek bir tören yapmamaya özen gösteriyor. Kimsesizlerin cenaze namazı defin için getirilen başka cenazelerle kıldırılıyor. Kimsesiz bir cenazenin defnini Cimşit Camii İmamı yapıyor. Defin sırasında da mezarlık çalışanları yer alıyor. Defin işleminin tamamlanmasının ardından 5x10 ebatında bir levhanın üzerine numara yazılarak mezarın baş kısmına yerleştiriliyor. Böylelikle her bir kimsesizin-mültecinin ismi resmi kayıtlara o demir levhanın üzerinde yazılan numara ile geçiyor.

KİMSESİZLİĞİN, VATANSIZLIĞIN BOYUTU ÖLÇÜLEBİLİR Mİ?

Kimsesizler mezarlığında ıssızlık hissi sarıyor insanı. Bir insanın, bir bebeğin son nefesini tek başına vermesi, savaş mağduru bir bebeğin “vatansız” olarak doğup “vatansız” olarak ölmesi… Giden, arkasında hangi hikâyeleri bırakır, kalanların bu hikâyelerin ağırlığını taşıması nasıl bir yük? Umursanmamanın, yalnızlığın, yoksunluğun, kimsesizliğin, vatansızlığın boyutu ölçülebilir mi? Söz konusu olanlar film karakterleri değil, her birinin hikâyesi fazlasıyla gerçek. Kimsesizler mezarlığı insan olmanın gereklerini yeniden yeniden düşünmeye sevk eden hüzünlü ama bir o kadar da gerçek bir mekân.