Kılıçdaroğlu'nun Babala TV performansı: 'Sizden razıyım Kemal Bey'

Kemal Bey'in not defteri program boyunca elinden hiç düşmedi. Hızlı sorulara hızlı cevaplar verirken soru soranın oturduğu noktayı da not aldığı salonda baktığı yönden anlaşılıyordu.

Aylin Dağsalgüler aylindagsalguler@gmail.com

Son yılların en çok izlenen programlarından biri Mevzular Açık Mikrofon. Televizyon kanallarının ülke gibi ikiye yarılarak sadece iki cepheden ses verdiği ve bu seslerin hiçbirinde gençlerin sesinin olmadığı bir kutuplaşma ortamında M.A.M. gençlerle siyasetçileri buluşturan tek ortam. Bu ortamı sağlayan Babala TV kanalının sahibi ve programın yapımcısı Oğuzhan Uğur, bugün Twitter’daki 6 milyonu aşan takipçisi ile önemli bir figür. Babala TV yayınlarını M.A.M. ile izlemeye başladım. Bugüne kadar konuk olan siyasetçilerin katıldığı bölümleri bazen hızlandırarak bazen de tekrar ederek izledim. Program hakkında Twitter’da yazılanları ve YouTube’daki yorumları takip etmeye çalıştım. Ama Pazar akşamı ilk defa canlı olarak izleme fırsatım oldu.

KARŞIT GÖRÜŞTE OLMAYANLARA DA KONTENJAN VAR

Cumartesi akşamı Babala TV’de çalışan eski bir öğrencimden beni Kemal Kılıçdaroğlu’nun katılacağı programa davet eden bir mesaj aldım. Hemen arayıp ancak ben karşıt görüş değilim, yine de konuk olabilir miyim dedim. Karşı görüşte olmayanlar için de az bir kontenjanımız var cevabı alınca katılmaya karar verdim. Pazar akşamı 20.00’de başlayacak program için 18.30’da gel dediler. Tam vaktinde çekimlerin yapıldığı Süleyman Seba Kültür ve Sanat Merkezi’ne gittiğimde giriş kuyruğu çoktan oluşmuştu. Kadınlar ve erkekler ayrı güvenlik kontrolü sırasına giriyorlar. Kadınların katılımının çok daha az olduğunu hem sıranın azlığından hem de bir saatin sonunda salona girince anladım. Giriş kuyruğunda bekleme süresi 3 saati bulanlar da oldu. Salondakilerin yaş ortalamasını yükselttiğimi anlamam da uzun sürmedi. Çalışan ekibin arasındaki öğrencilerimi, izleyici olarak gelen eski/yeni öğrencilerimi görmem de güzel tesadüflerdi. 18 yıldır üniversitede çalışan bir öğretim üyesi olarak hayatım gençlerle geçiyor. Ama kampüsler bazen kendi yankı odalarını yaratan ortamlar olabiliyorlar. Salondaki izleyicilerin -750 kişi olduğu söylendi- beni kendi yankı odamın dışına çıkarttığını hissettim. Sanırım herkesin en belirgin davranışı yanındakinin hangi partiyi desteklediğini tahmin etmekti. Salonda merdivenleri dahi dolduran uzun giriş kuyruğu ancak bittiği için saat 21.00’e doğru Oğuzhan Uğur sahneye çıktı. O’nun sahneye girişi, izleyicisi ile kurduğu diyalog, salondaki çoğunluğun gözünde bir ‘star’ olduğunu açıkça gösteriyor. Kendisiyle ilgili yapılan popülist, milliyetçi, eril dil tartışmalarını bir yana bırakalım. Ama coşkun ve beş benzemez kitleyi yönetmek için biraz popülist olmak gerektiği de bir gerçek.

Kemal Kılıçdaroğlu sahneye büyük bir alkışla çıktı. Önce ayakta kısa bir konuşma yaptı. Anne ve babasından öğrenciliğine, çalışma hayatına uzanan giriş konuşmasını kısa sürede tamamladı. Hatta konuşmasını kendiliğinden kısa kesip ben buraya sizi dinlemeye, tanımaya geldim, siz sorun, konuşun dedi.

SORU SORABİLMEK TAM BİR MÜCADELE GEREKTİRİYOR

Programda soru sorma formatıyla ilgili önceden bir fikrim yoktu. Aynı sırada oturduğum izleyicilerden birinin elindeki mikrofonu görünce soru soracaklar önceden belli mi acaba diye düşündüm. Ancak öyle olmadığı hemen anlaşıldı. Her konuda soru soruldu. Soru sormak için mikrofonu alan gençler önce kendi destekledikleri siyasi partileri söylüyorlardı. Soru soranlar arasında AK Parti, Memleket Partisi, Zafer Partisi, TİP ve kendini küskün CHP’li olarak tanımlayanlar vardı. Çok net sorular, soruya gelene kadar uzayan eleştiriler, birbirini tekrar eden sorular, birden fazla soru sorarak başkasının sormayı planladığı soruyla soru sorma şansını birbirinin elinden alanlar, mikrofona ulaşmak, kendini fark ettirmek, soru sırası kapmak için uğraş verdi. Uğraş verdi diyorum çünkü; kurgu sürecinde kısaltmak için de atılan bu görüntüler YouTube ekranında olmuyor. Ve soru sormak tam bir mücadele gerektiriyor.

KEMAL BEY'İN KÜÇÜK NOT DEFTERİ

Programın üçüncü bölümünde hızlı soru sorma kısmında sorular uzayınca Oğuzhan Uğur Kemal Bey’e döndü ve siz kendiniz soruları not alıyorsunuz, bunları da alın, topluca cevap verin dedi. Kemal Bey'in not defteri program boyunca elinden hiç düşmedi. Hızlı sorulara hızlı cevaplar verirken soru soranın oturduğu noktayı da not aldığı salonda baktığı yönden anlaşılıyordu. Saat sabaha karşı 04.15 olduğunda onlarca el havadaydı. Ancak 8 saatin sonunda Kemal Bey’in artık veda etmesi gerekiyordu. Veda alkışının ardından gençler sahnede soru sormaya veya dertlerini anlatmaya bir süre daha devam ettiler. Kısa bir aranın ardından benim gibi salonda olmaya yabancı olanlar için sürpriz olan bir konuksuz devam bölümü, tam adıyla M.A.M. Gıybet başladı. Ben bu bölüm devam ederken sabah 6.00’da gün ağarmışken salondan ayrıldım, ama gençlerin Oğuzhan Uğur’u bırakmaya niyeti yok gibiydi.

Farklı görüşte onlarca genç Türkiye’nin muhalefet liderini karşısında bulmuşken okuduklarından, izlediklerinden, duyduklarından öğrendiğiyle bazen ispatlı, bazen referanslı, bazen de dezenformasyona uğramış bilgileriyle sorular sordular. Soru sorma özgürlüğünün futbol tribünlerindeki atışmaya döndüğü anlar da oldu. Hem Kemal Bey’in sakinliği hem Oğuzhan Bey’in salona hakimiyeti bu anların uzamamasını sağladı.

Programda ilk bölüm henüz başlamışken yayını sosyal medyaya taşıyanlar için yapılan uyarı salonda karşıt görüşlerin olmadığına dair iddialarla alevlendi. Bu sırada sosyal medyaya bakınca salonda yaşananlarla Twitter’da yazılanların birbirinden tamamen farklı olduğunu da gördüm. Salondaki gerginlikleri çarpıtarak, yalan söyleyerek anlatanlar veya sorulmamış (henüz) soruları sorulmuş ve cevabı alınmış gibi paylaşanlar vardı. M.A.M. ekosistemi diye bir gerçek varsa bunun içinde manipülasyonun, dezenformasyonun da çok olduğunu bilelim.

ULAŞILABİLİR, HESAP SORULABİLİR, SAKİN SİYASETÇİ

Gelelim Kemal Kılıçdaroğlu’na dair izlenimlerime... Bu kadar iyi bir performans, salondaki agresif sorulara dahi bu kadar net, sakin, güçlü cevaplar vereceğini beklemediğimi itiraf etmeliyim. Devleti, siyaseti, diyaneti, eğitimi, yargıyı bu kadar net tanımlaması, belki de 20 yılı aşkın süredir alışık olunmayan bir şekilde “x kişiyi hapisten çıkartacak mısınız?” gibi sorulara “ben hakim miyim, bir kişinin suç işleyip işlemediğine yargı karar verir" cevabı vermesi, her şeyin çözümünü bir kişiden bekleyen ve sistemin içindeki kurumların özerk olması gerektiğini unutanlara ders gibiydi. Gücün tek elde toplanmasının demokrasinin, adaletin varlığına tehdit olduğunu, adalet ve demokrasiye herkesin ihtiyacı olduğunu unuttuğumuz, özlediğimiz, ulaşılabilir, hesap sorulabilir siyasetçi olarak salondaki herkese hatırlattı.

GENÇLERİN TALEPLERİ: BENİ GÖRÜN, BEN DE VARIM

Gençler program boyunca verilen iki arada Kemal Bey’le fotoğraf çektirmek için yarıştı. Bir ara telefon Kemal Bey’in elinde bir grupla selfie yaptıklarını da gördüm. Eğer seçimi kazanırsa salondaki konuklar ve Babala TV’nin genç çalışanları Cumhurbaşkanıyla bir salonda 8 saat geçirdim, onu tanıdım diyecekler. Kazanamazsa da adalet duygusuyla, zarafetiyle, sakin üslubuyla muhalefet liderini yakından gördüm diyecekler. Sahi ne zaman siyasetçiler korumalarla sarayda yaşamaya başladılar da ulaşılamaz oldular? Neyse gerçek bir soru değil elbette bu.

Muhalefet için son derece adil olmayan bir seçim süreci izledik. Kemal Kılıçdaroğlu medya patronunun medyadan başka işi olmamalı, olmayacak dedi. Bu seçimler bizi mecbur bırakıldığımız iki kutuplu, bol dezenformasyonlu medyadan kurtarır mı bilmiyorum, ama gençlerin kendi seslerini duyurmak için yeni bir yol buldukları kesin. Bu yoldaki talepleri de net: beni görün, ben de varım.

Ülkedeki herkes için, çocuklar, kadınlar, hayvanlar, doğa için endişelerimiz giderek artıyor. Bu kaygı dolu ortamda muhalefetin benimsediği sakin, pozitif dil, kavga etmeden, bağırmadan da iletişim kurulabileceğine gösterdi. Sırf bu yüzden bile 28 Mayıs akşamı seçim sonucu ne olursa olsun ben sizden razıyım Kemal Bey.

Tüm yazılarını göster