Kalplerin şampiyonu: Alkışlar Ampute Milli Takımımıza!

Doğru düzgün bir derbi oynamanın bile unutulduğu günlerde siz muazzam bir şey hatırlattınız herkese. Başarınız için, yaşattığınız heyecan için ve milli takım kavramına yeni bir anlam kazandırdığınız için size teşekkür ediyoruz. Yol devam ediyor elbette. Nice başarılara, nice yeni heyecanlara...

Ara Gözbek agozbek@gazeteduvar.com.tr

Hani çok meşhur bir söz vardır ya “Şans cesur olandan yanadır” diye, gerçekten öyle. Ampute Milli Futbol Takımımız Dünya Kupası'nda ikinci oldu. Bu, ülke olarak son bir haftadır yaşadığımız tüm rezillik ve skandallara rağmen övünebileceğimiz tek şey oldu diyebiliriz. Galatasaray – Fenerbahçe derbisinde yaşanan hadiselerle birlikte dünya haber ajanslarına “son dakika haberi” olarak düşüp cümle aleme rezil olduğumuz yetmediği gibi, ülke içinde de hâlâ bu tip kısmen sosyolojik, kısmen hukuki problemlerle baş etmeye çalışıyoruz. Tabii ki öğrenememişiz. Bir tane doğru düzgün derbi oynamayı, organize etmeyi, bunu bir ürüne dönüştürmeyi bir türlü öğrenemiyoruz. Geçmişte yaşanan hiçbir hadiseden ders çıkarmadığımız gibi mantık dışı yorumlara varıyoruz veya bu tip yorumlar getirenlere kulak veriyoruz, itibar ediyoruz. Fatih Terim konusu başlı başına bir mesele zaten. Oturup onu ayrıca bir gün inceleriz. Yardımcısı Hasan Şaş'ın dahil olduğu işler ve yaptığı eylemler zaten hiç akıl alacak gibi değil. Fenerbahçeli oyuncu Jailson'un Galatasaraylı Belhanda'ya tokadı ise savaşın işaret fişeği. Ama bu hafta köşemi bunların hiçbirine ayırmayacağım. Onların gerçekleştirdiği skandalın bu koca yürekli adamların başarısını gölgelemesine izin vermeyeceğim.

Kadın Kokusu filminde Al Pacino görme engelli bir emekli Albay'ı canlandırıyordu. Çok savaş görmüş bu adam filmin sonunda okulun disiplin kurulunda bir delikanlıyı savunmak için yerini alır. Yaptığı konuşmanın arasında şu satırlar geçer; “Bunlar gibi, bunlardan daha genç çocukların kollarının parçalandığını, bacaklarının koptuğunu gördüm. Ama dünyadaki en kötü görüntü kesilip atılmış bir ruhtur. Bunun için (yani ruh) hiçbir protez yoktur.”

Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde ilk aklıma gelen o sahne ve bu satırlar oldu. Tam bir yıl önce İstanbul'da düzenlenen Avrupa Ampute Şampiyonası'nda finalde İngiltere'yi yenerek Avrupa Şampiyonu olan millilerimiz, bu sene de başarısını sürdürdü. Aslında basın ve kamuoyu olarak bu milli takıma haksızlık edildiğini düşünüyorum. Çünkü geçen sene A Milli Futbol Takımımızda yaşanan “prim skandalı” ve “Fatih Terim – Arda Turan” savaşı Ampute Milli Takımımıza daha az sarılmamıza neden oldu. Medyada herkesin bunun farkında olmasına rağmen kimsenin bu analizi açık sözlülükle dile getirmemesini ise ayrı bir ikiyüzlülük olarak değerlendiriyorum. O yüzden Ampute Milli Takımı'nı bu pencere üzerinde incelemek, yer vermek son derece haksızlık. Çünkü onların başardığı başlı başına yazılması gereken bir hikaye. Yani en başından beri ve hiçbir bahane gerekmeksizin bu takıma sarılmamız gerekiyor. Çünkü onlar bizim millilerimiz.

KALPLERİN ŞAMPİYONU

Avrupa Şampiyonu olduktan sonra aslında ekibimiz Dünya Kupası'nda favori durumundaydı. Kaldı ki turnuvanın en heyecanlı ve ilgi gören maçlarını yine bizim takımımız oynadı. Kendi grubunda Kenya'yı 4-1, Liberya'yı hükmen 3-0 ve ABD'yi 5-1 mağlup ederek adını ikinci tura yazdıran milliler, şampiyonluk kelimesini bize fısıldıyorlardı. İkinci turda İrlanda'yı 4-0, çeyrek finalde Rusya'yı 5-1, yarı finalde ise ev sahibi Meksika'yı 4-0 geçerek adım adım, gümbür gümbür finale gelmiş oldular. Finalde penaltılarda Angola'ya 5-4 kaybettiler ama yapacak bir şey yok, futbolda bunlar var sonuçta. Biz onları çoktan kalplerimizin şampiyonu ilan ettik. Zaten bu ülkenin “milli takım” kavramından beklentisi nedir ki? Ne şampiyonluk, ne gol, ne galibiyet. Sadece gurur duymak ve samimiyet görmek. Yıllardır beklenti bu. Ampute Milli Takımımız ise bu beklentinin vücut bulmuş halidir diyebiliriz.

Beşinci penaltıyı kullanan ve gole çeviremeyen takımın kaptanı Osman Çakmak, maçtan sonra yaptığı açıklamayla herhalde Türk Spor tarihinin en hatırlanacak konuşmalarından birine imza attı. Hiç düzeltmeden, kısaltmadan paylaşmak istiyorum.

“Ben 5 Kasım'da mayına basıp ayağımı kaybetmiştim. Demek ki 5 Kasım bana yaramıyor. Arkadaşlarımdan helallik istiyorum. Hayat devam ediyor. Bazen istiyorsun ama olmuyor. Penaltı gol olsaydı iş bitmiş olacaktı. Avrupa Şampiyonu olduğumuzda mikrofonun başına geçtiysem, şampiyon olamamamızın da en büyük sorumlusu benim. Takımın ağabeyiyim. Türk halkı hakkını helal etsin.”

Oldu, oldu merak etme kaptan Osman Çakmak. O kadar da güzel oldu ki... Son yıllarda futbolda her şeyin suyu çıkmış, insanlar milli maçların oynandığı günleri bile bilmek istemiyor. Doğru düzgün bir derbi oynamanın bile unutulduğu günlerde siz muazzam bir şey hatırlattınız herkese. Başarınız için, yaşattığınız heyecan için ve milli takım kavramına yeni bir anlam kazandırdığınız için size teşekkür ediyoruz. Yol devam ediyor elbette. Nice başarılara, nice yeni heyecanlara...

Tüm yazılarını göster