İttifakın kara yazısı

Erdoğan’ın Bahçeli dışında bir ortak aramakta olduğu, artık tamamen MHP kontrolünde olan Cumhur İttifakı çizgisinden ve ittifak yüzünden uğradığı zarardan kopmak istediği şeklinde kulisler, yorumlar var. 2013’deki Gezi protestolarından bu yana hiç bitmeyen “yumuşama” beklentileri, öngörüleri yine dolaşımda.

Kemal Can kcan@gazeteduvar.com.tr

İktidarın, özellikle de Erdoğan’ın siyasetteki “oyun kuruculuğu” ve tartışılmaz belirleyiciliği hakkında güçlü bir kanaat var. Erdoğan’ın tek adamlığı öne çıkarken belirleyiciliğinin giderek azalması, iktidarın kişiselleşmesinin güvenlik mecburiyetlerini artırması bu genel kabulü zayıflatmadı. Beş yıldır bütün seçimlerin öncesinde ve sonrasında, iktidar yandaşlarının da, muhalefette olanların da büyük bir kısmı, Erdoğan’ın ne yapıp edip, kazanmanın bir yolunu bulacağına, sonunda istediğini yaptıracağına inancını korudu. 31 Mart sonrasında da hissiyat kaynaklı yorumların hepsinde aynı eğilimin izleri var. İktidar yandaşları “reisin” bir çare bulacağını, belirsizlik ve uzatmadan yorulan muhalefet çevreleri de bir oyun oynanacağını düşünüyor. İstanbul seçimiyle ilgili belirsizlik, “Türkiye ittifakı” ve “demiri soğutma” söylemi, Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıya verilen tepki, parti kampında yapılan konuşma gibi her gelişme, arkasındakini görmeye çalışan bir merakı kışkırtıyor. Kimse bunların göründüğü gibi bir yalpalama olduğuna, belirsizliğin herkes için geçerli olduğuna pek inanmak istemiyor. Mutlaka arkasında kuvvetli bir hazırlığın, çok kurnazca bir planın, sonuç alma garantisi olan bir hamlenin saklandığı düşünülüyor. Spekülasyonlar, sansasyonel haberler, mahrem kulisler dikkatle takip ediliyor. Sınırlı kaynaktan sızan bilgilerin değişim değeri çok yükseliyor.

YSK’nın vereceği İstanbul kararına bağlı olarak değişebileceği düşünülse de, Erdoğan’ın seçimden sonra geldiği çizginin mevcut siyasi tablonun devamı yönünde olduğu kanaati güçlenmiş durumda. “Türkiye ittifakı”ndan bir sonuç çıkacağını iddia edenlerin eli de hayli zayıflamış görünüyor. Fakat, bu genel görünüm ittifakların geleceği tartışmalarını bitirmeye yetmiyor. Tıpkı Erdoğan’ın oyun kuruculuğuna yüklenen aşırı anlamda olduğu gibi, ittifaklar tablosunun Türkiye’nin siyasi geleceğindeki belirleyiciliği de çok önemseniyor. Siyasi alanı tıkayan yeni yönetim sistemi ve bloklaşma, neredeyse bir kader gibi algılanıyor, ortaya çıkabilecek bütün gelişmeler ittifaklar tablosuyla ilişkilendirilerek tartışılıyor. İktidarın kendi kaderiyle ülkenin kaderi arasında kurduğu eşitlik, ittifakın geleceği ile Türkiye siyasetinin geleceği arasındaki denklikle devam ettiriliyor. Tartışmalar ve tartışmalara zemin oluşturan haberler, hatta seçim sonuçları bile siyasetin gereklerinden, siyasal dinamiklerden çok, güç ve iktidar ilişkilerindeki dengelere yaslanarak yürüyor. İktidar ittifakının iki aktörünün de birbirine mecburiyeti üzerinden kurulan dengenin değişmesi olasılığı da, yine bu aktörlerin tercihlerine bağlanıyor: Erdoğan yeni bir ittifak alternatifi üretebilir mi? Bahçeli ittifakı bozar mı? Bahçeli’nin yapabileceği sürpriz konusunda kaynağı ve dayanağı gösterilmeyen spekülatif haberler olsa da asıl dikkat Erdoğan’ın tercihinde.

Erdoğan’ın Bahçeli dışında bir ortak aramakta olduğu, artık tamamen MHP kontrolünde olan Cumhur İttifakı çizgisinden ve ittifak yüzünden uğradığı zarardan kopmak istediği şeklinde kulisler, yorumlar var. 2013’deki Gezi protestolarından bu yana hiç bitmeyen “yumuşama” beklentileri, öngörüleri yine dolaşımda. Bu senaryolar üç grupta gerekçelendiriliyor. Birincisi, çoğunlukla ekonomi kaynaklı “normalleşme” ihtiyacının önünde durulamaz olduğu yolundaki görüşler. Yabancı yatırımcı gelmez iddialarından başlayarak, piyasaların demokrasiyi pek önemsediği inanışına kadar çeşitli argümanlar kullanılıyor. Toplumsal ve siyasi gerilimin taşınamaz, sürdürülemez hale geldiği değerlendirmeleri bu tabloya ekleniyor. Yani, şartlar böyle bir değişikliği mecburi hale getiriyor deniyor. İkinci önemli kaynak ise, çoğu AKP içinde ve çevresindeki bazı kesimlerden gelen kulis bilgileri, dedikodular ve niyet okumalar. Örneğin, çözüm süreci bittiği günden başlayarak her bahar (11 tane oldu) yeni bir süreç başlayabileceğine dair işaretlerden bahsediliyor. AKP’nin liberal bir özü olduğu iması taşıyan “başlangıç ayarları” gibi argümanlar eşliğinde bir yenilenme olacağı dile getiriliyor. Bu konuya AKP’yi milliyetçilikten vuracağına inanan muhalefetin de güçlü destek verdiği, Kürtlere ve Batı'ya taviz tehlikesine dikkat çektiği oluyor. Üçüncü gerekçe grubu ise, son iki seçimdir net biçimde ortaya çıkan siyasal aritmetikle ilgili. Söylenenin ve beklenenin aksine ittifakın AKP aleyhine, MHP lehine bir sayısal sonuç üretmesinin hemen önlem alınması gereken bir tablo yarattığı görüşü güçleniyor. AKP içinden kaynaklara da dayandırılarak gündeme getirilen bu görüşler, Erdoğan’ın alternatif arayışı içinde olduğu iddiasına bağlanıyor. 24 Haziran’da olduğu gibi, 31 Mart sonrasında da en çok ismi geçen aday İYİ Parti. İddiaya göre İYİ Parti MHP’nin yerine hazırlanıyor.

Erdoğan’ın yeni bir ittifak peşinde olduğu, buna mecbur olduğu, bu konuda çok hevesli bir potansiyelin de harekete geçtiği şeklinde özetlenebilecek gerekçelere biraz daha yakından bakalım. Anormalliğin, gerilimin ve baskı ortamının müesses nizam açısından bir sorun teşkil ettiği görüşünün ne bu ülkede, ne de dünyada bir karşılığı var. Bu konuda belirleyici olan iktidarın niteliğinden çok sürdürülür olup olmadığı. Bu yüzden “böyle gitmez” denilen gerilim siyaseti, sürdürücüleri dahil olmak üzere herkes için ciddi zarar yaratsa bile devam edebiliyor. Şartların değişimi kaçınılmaz hale getirdiği iddiası, henüz “durum kötü” tespitinden fazlasını söylemiyor. AKP içindeki tartışmaların ve fabrika ayarları konusunun dolaylı aktarımlardan açık eleştirilere dönüştüğü bir gerçek. Ancak meselenin iktidar tabanından yükselen bir politik dinamik olduğunu gösteren veriler henüz çok cılız. Bu çıkış ve girişimlerin AKP’yi ve Erdoğan’ı bir değişime zorlayacağı öngörüsü ise daha da zayıf. Çünkü kurulan senaryoların hepsinde Erdoğan iktidarının geriletilmesi arayışı öne çıkıyor. Dolayısıyla yeni bir taban desteği vadetmeyen bu senaryolar ittifak tazelemeyi değil, aktör değişimini zorluyor. Son olarak, MHP’nin AKP’den oy çalması ve tabanındaki erimeyi durdurmak için ittifak değiştirmeyi isteyeceği iddialarına da bakarsak, siyasi aritmetiğin bu tezi pek desteklemediği görülüyor. En iyimser değerlendirmeyle yüzde 40 / 12, en kötümser yorumla yüzde 34 / 14 şeklinde görülen iktidar içi oy dağılımının yeni ittifakla nasıl tamamlanacağı boşlukta. Ortalama yüzde 13 civarında bir destekten vazgeçip, taban profili bakımından asla tamamını ittifaka taşıyamayacak yüzde 10 ile buluşmak nasıl bir güvence sağlar? Oy erimesini meclis aritmetiği ile karşılamanın da herhangi bir mantığı yok.

Özetle, çoğu ciddiye alınması gereken gözlemlerden ve tespitlerden, ayrıca muhtemelen güvenilirliği test edilmiş bilgilerden kaynaklanan ittifakın geleceği ve siyasete etkileri tartışmaları elbette çok önemli. Yakın dönemde yaşanacakları anlayabilmek, kestirebilmek için de çok hayati. Fakat Türkiye’nin -uzunca bir süre önce- girdiği -ekonomik tıkanmayla paralel- siyasi kriz tablosu, geçici tercih değişimlerinden daha derin yapısal sorunlarla ilişkili. Bu yapısal krizlerin (belki de fırsatların) üzerinden atlamak, kenarından dolanmak için üretilen taktik ve stratejik tercihlerin belirleyiciliği “oyun kurucuların” yaşadığı gibi artık çok zayıflamış durumda. Bu yüzden yapılacak tercihlerin veya hamlelerin hiçbiri kalıcı bir dengeyi yeniden yaratmaya muktedir değil. Mevcut iktidar ittifakı ömrünü sürdürse bile, ittifaklar sistemi kısa vadeli ve gündelik ihtiyaçlar gerektirdiği için değil ama siyasi krize cevap üretemediği ve kabul görmediği için kalıcı olamayacak.

Tüm yazılarını göster