İklimler değişir, çocuklar gülümsemeyebilir

En iyimser tahminle 'orta-yüksek risk' altında bir ülke olarak, iklim değişikliği sonucu çocukların memleketlerinden kopmalarına ve ülke içinde başka bölgelere yerleşmelerine, bu durumun yerel dengeler, çocukların iyi olma hali ve gelişimleri ile toplumsal uyum üzerindeki etkilerine karşı ne kadar hazırlıklıyız? Bu konuda verilerimiz ve envanterimiz ne kadar güncel?

Menekşe Tokyay meneksetokyay@gmail.com

Milyonlarca çocuğu evsiz, barksız, ailesiz, hayalsiz, geleceksiz, şimdisiz bırakan savaşların yanı sıra, tüm bu yıkım yetmezmiş gibi, “İklim değişir, Akdeniz olur, haydi gülümse” diyemeyeceğimiz doğa olayları da yaşıyoruz bir süredir.

Eskiden 100-200 yılda bir yaşanacağı varsayılan doğa olayları artık “doğal”lıklarını yitirdiler ve her 5-10 yılda bir bizim dayanıklılığımızı sınıyorlar.

Deniz seviyeleri yükseliyor, kasırgalar mega kentleri yerle bir ediyor, kuraklık mevcut çatışmaları daha da tetikliyor ve “insan insanın kurdudur” iddiasını kanıtlarcasına kıtlaşan kaynakların peşinden temel fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak üzere koşan insanlar, yani “iklim göçmenleri” arasında sosyal uyum zedeleniyor.

Dünyadaki ilave her bir derecelik ısınmanın, sel kaynaklı küresel yer değiştirme risklerini yaklaşık yüzde 50 oranında artırdığı tahmin ediliyor.

Baş döndürücü gündem içerisinde gözden kaçmış olabilir. UNICEF, Ekim ayı başında önemli bir rapor yayımladı: Değişen bir İklimde Yerinden Edilmiş Çocuklar.

Rakamlar çarpıcı: Son altı yılda iklimle bağlantılı felaketlerde 43,1 milyon çocuk ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalmış. Yani her gün 20 bin çocuk yerinden edilmiş. Çocukların kayıt altına alınan yer değiştirmelerinin neredeyse tümü –yüzde 95’lik bir oran- sel ve kasırga kaynaklı.

Aileler, çocuklarıyla birlikte, ya ani sel ve kasırgalar karşısında evlerini hızla terk ediyorlar; ya da bu hava olaylarından dolayı yaşadıkları bölgede azalan geçim kaynakları ve artan sosyo-ekonomik ve siyasi belirsizlikler, onları iklim değişikliğinden daha az etkilenmiş / etkilenecek bölgelerde yaşamaya yönlendiriyor.

2016-2021 yılları arasında sellerden en çok etkilenen 10 ülke; Bangladeş, Çin, Etiyopya, Hindistan, Endonezya, Filipinler, Somali, Güney Sudan ve Sudan. Bu dönemde sırf sel kaynaklı 19,7 milyon çocuk yer değiştirmiş.

Aynı dönemde kasırgalardan en çok etkilenen 10 ülke; Bangladeş, Çin, Küba, Honduras, Hindistan, Madagaskar, Mozambik, Filipinler, ABD ve Vietnam. Bu dönemde kasırga kaynaklı 21,2 milyon çocuk yer değiştirmiş.

Yine bu dönemde orman yangınlarından en çok etkilenen 10 ülke; Avustralya, Kanada, Çin, Fransa, Yunanistan, İsrail, İspanya, Suriye, Türkiye ve ABD.

Evet, yine “alnımızın akıyla” bir sıralamaya girmeyi başardık... Türkiye’de altı yıl içerisinde 22 bin çocuk orman yangınları sebebiyle yer değiştirmiş. Bu dönemde orman yangınlarından kaynaklı olarak dünya çapında ise 810 bin çocuk yer değiştirmiş, çoğunda zihinsel travmalar ve fiziksel korkular gözlemlenmiş.

Kimisini gece uyku tutmaz olmuş, kimisi toksik stres bulguları göstermeye başlamış. Çünkü ihtiyaçları sürekli olarak karşılanamayan çocuklar “toksik stres” sürecinden geçerler; stres hormon düzeyleri yükselir; çocuklar hırçınlaşır, hatta sinir hücreleri arasındaki bağlantılar kaybolur, beyin zarının içinde iletişimi sağlayan bağlantıların bile zarar gördüğü olur. Toksik stres, erken aşamada başa çıkılmadığında, gelişimin tüm evrelerini etkiler.

2017-2021 yılları arasında kuraklıktan en çok etkilenen ülkeler ise şu şekilde: Afganistan, Angola, Brezilya, Burundi, Etiyopya, Hindistan, Irak, Madagaskar, Somali ve Güney Sudan. Bu dönemde kuraklık kaynaklı 1,3 milyon çocuk yer değiştirmiş.

Bu, şimdiye kadar istatistiksel olarak görünmez kalan, ayrıntılandırılmamış, politikaların “kör” kaldığı bir tablonun ilk defa radarımıza bu denli sert bir şekilde yerleştirilmesi aslında...

Raporu çocuk hakları savunucuları ve araştırmacılar için ilginç kılan ise, iklim değişikliğinden etkilenmiş çocuklarla yapılan söyleşiler. Bu, verilerin insan anlatılarıyla birleştirilmesi açısından oldukça anlamlı ve etkili bir yöntem.

Örneğin hayali doktor olmak olan İbrahim’in ailesinin Somali’deki tarlalarının kuraklık nedeniyle yıllarca mahsul verememesinden dolayı hep beraber başkent Mogadişu’da gün içinde onları sıcaktan, gece de soğuktan koruyamayan bir kampa yerleşmek zorunda kalmaları, İbrahim’in orada okula başlaması, ancak kampta yeterli barınma ve hijyen koşullarının olmayıp gıda olanaklarının da kıt olmasına dair bir çocuğun ağzından verilen ve kendi acil ihtiyaçlarını önceleyen anlatılar, raporda sayfalarca verilebilecek istatistiksel tablolardan daha gerçekçi ve daha çarpıcı.

2022 yılı Ağustos ayında Pakistan’ın neredeyse üçte biri korkunç bir sel ile yerle bir olmuş, 33 milyon kişinin büyük bölümü evlerini terk etmek zorunda kalmıştı. O sırada annesinin kucağındaki çıplak ayaklı bebeklerin, temiz içme suyu bulamayan ve yıkanamamaktan elleri yüzleri pislik içinde kalmış zavallı çocukların görüntüleri ve aynı zaman diliminde Sudan’da da 17 bin evi yerle bir eden, 44 bin eve zarar veren, 280 bin kişiyi etkileyen, çocukları haftalarca sığınma alanlarında, barakalarda, çadırlarda yaşamaya mecbur bırakan, okullarını tahrip eden seller medyada Batı için “seyirlik acı” dozunu karşılamıştı. Oysa örneğin sadece o sel felaketi sırasında Sudan’da okul çağındaki 140 bin kadar öğrenci dersliklere girememiş, okullar öngörülen tarihten çok daha geç bir tarihte açılmıştı.

Her yer değiştirme, çocuğu evinden, yurdundan, arkadaş çevresinden, güvenli ekosisteminden kopardığı gibi, onları bazen ebeveynlerinden ve bakım verenlerinden de uzaklaştırabiliyor; insan tacirlerinin ve suiistimalin odağına yerleştirebiliyor; eğitim ve sağlık hizmetlerinden koparıp çocukları yetersiz beslenme, hastalıklar ve bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi risklerle karşı karşıya bırakabiliyor. Çünkü çocuklar bu süreçlerde yetişkinlere bağımlı oldukları için istismar, sömürü ve güvencesizlik halleri onlarda daha çok kendini gösteriyor.

Dahası, planlanmamış şekilde gerçekleşen, iklim değişikliği kaynaklı ani ve kalabalık yer değiştirmeler sonucunda, daha az riskli alanlara yerleşen topluluklar ile yerli halk arasında sosyal uyum sorunları yaşanabilir, kaynakların paylaşımı konusunda gerilimler patlak verebilir.

İklim değişikliğinin etkilerinin bugünden yarına düzelmesi ve eski o güzel mutlu ve güzel günlerimize dönmemiz pek gerçekçi değil. Peki bu verili gerçeklik karşısında hükümetler başta olmak üzere diğer tüm paydaşlar ne yapmalı?

Bundan sonra yaşanabilecek iklim değişikliği kaynaklı yer değiştirmeler karşısında bir risk modeli geliştiren, incelenen ülkelerde sel, kasırga, kuraklık ve orman yangınları açısından yüksek riskli olup çocuk nüfusunun da kalabalık olduğu bölgeleri (nehir kıyıları da dahil) ve olası yer değiştirme alanlarını topografya özelliklerine göre haritalandıran UNICEF’in üç ayaklı bir öneri seti var:

Öncelikle; iklim değişikliğine karşı çocuk odaklı, kapsayıcı, iklim şoklarına hızlı yanıt veren hizmetler geliştirilmeli. “Başa çıkma stratejileri” iyileştirilmeli; gerektiğinde erken uyarı sistemleri kurulmalı. Sel veya orman yangınları gibi ani iklim olayları karşısında çocukların yer değiştirmesi söz konusu olduğunda, tahliye planları çocukların ihtiyaçlarına hassas şekilde, çok-paydaşlı bir formülle gerçekleştirilmeli. Örneğin tahliye alanları arasına okullar konmamalı ki yer değiştirme sonrası eğitim süreçleri sekteye uğramasın. Filipinler ve Bangladeş’te uygulandığı gibi iklim değişikliği kaynaklı felaketlerin yaşanmasının beklendiği bölgelerde ön-alıcı tahliye programları uygulanarak zayiat azaltılmalı. Ayrıca iklim değişikliği kaynaklı yer değiştirmelerde çocukların sağlık kayıtlarına ve onlarla ilgili resmi evraklara online erişim mümkün kılınmalı. Sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı toplulukların çocukları iklim değişikliği sonrası yer değiştirdiklerinde nakit transfer mekanizmaları dahil olmak üzere sosyal koruma şemsiyesi altına alınmalı.

İkinci öneri olarak; çocukları ve gençleri, yılmazlıklarını artıracak şekilde, kapasitelerini iyileştirerek bu değişen iklim koşullarına hazırlıklı hale getirmeli. Bununla kast edilen; eğer bir çocuk ve genç, memleketlerinde yaşanan bir kasırga veya orman yangını sonrası ülke içinde yer değiştirmişlerse, onlara sadece balık vermemeli, balık tutmak da öğretilmeli. Yani, ekolojiye dair beceriler ve çevreci sektörlerde girişimcilik konusunda erken yaşta eğitim verilmeli; yaşadıkları ülkelerin gerçekliklerine uygun olarak enerji, inşaat, madencilik, tarım sektörlerinin nasıl daha çevre dostu ve sürdürülebilir hale getirilebileceği konusu eğitim sistemlerine dahil edilip ileride bu yönde bir istihdam perspektifi geliştirmeleri sağlanmalı.

UNICEF’in son önerisi ise; iklim politikaları, kalkınma hamleleri ve insani yardımlar ve yatırımlar konusunda iklim değişikliğinden etkilenen çocuk ve gençlerin önceliklendirilmesi yönünde... Yani, yerel ve ulusal kalkınma politikaları ve planlarında yer değiştirmiş çocuk ve gençlerin ihtiyaçları ön planda tutulmalı; yerel aktörler ve topluluklarla işbirliği yapılmalı; özel sektörü de sürece dahil ederek finansman olanakları çeşitlendirilmeli; felaketlerin önceden tahmin edilmesine yardımcı olacak yenilikçi teknolojiler kullanarak çocukların yer değiştirmelerinin izlenmesi ve planlanması dair veri sistemleri güçlendirilmeli.

İklim değişikliği kaynaklı yer değiştirmeler sadece Karayipler’de veya Afrika kıtasında olmuyor.

Zorunlu yer değiştirmeler sadece Afganistan veya Suriye’den iç savaş veya Taliban yüzünden göçen çocukları da kapsamıyor.

Türkiye de artık iklim değişikliği kaynaklı zorunlu yer değiştirmeler açısından “hotspot” denen sıcak noktalar arasında ilk 10’a girmiş durumda.

Ve bu sürecin en kırılgan halkasının çocuklar olduğunu varsaymak için kahin olmaya gerek yok. İklim krizi, çocuk hakları krizine dönüşüyor çünkü çocuğun insan olmaktan ileri gelen hakları, mekandan ve zamandan azade şekilde değerlendirilemez.

UNICEF, önümüzdeki otuz sene içerisinde 113 milyondan fazla çocuğun daha iklim değişikliği sebebiyle yerlerinden yurtlarından olacağı tahminini paylaşıyor.

Aynı UNICEF, iki yıl önce yayımladığı bir başka raporda, Türkiye’yi çocukların iklim değişikliğinden en çok etkileneceği "orta-yüksek risk" ülkeler arasında sınıflandırmış; Türkiye dünya sıralamasında 163 ülke arasında 97. sırada yer almıştı.

Büyük resimde aslolan ise, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bu “sıcak” konuya ne kadar hazırlıklı olduğu. Sahi, Türkiye’nin iklim değişikliğine karşı eylem planları ve stratejilerinde “çocuklar” ne kadar önceliklendiriliyor?

Türkiye’de iklim kaynaklı olarak çocukların yer değiştirmelerine ve yer değiştirme risklerine dair haritalandırmalar ve risk analizleri yapılıyor mu?

Çocuklar ve gençler iklimle ilgili tüm karar süreçlerine dahil ediliyorlar mı?

Ve son olarak, UNICEF’in bu raporundaki uyarılar, iç siyasi süreçlere ve politika tasarımlarına ışık tutuyor mu?

Kısacası, en iyimser tahminle “orta-yüksek risk” altında bir ülke olarak, iklim değişikliği sonucu çocukların memleketlerinden kopmalarına ve ülke içinde başka bölgelere yerleşmelerine, bu durumun yerel dengeler, çocukların iyi olma hali ve gelişimleri ile toplumsal uyum üzerindeki etkilerine karşı ne kadar hazırlıklıyız? Bu konuda verilerimiz ve envanterimiz ne kadar güncel?

İklim değişir, Akdeniz olur, ama iklim değişikliğine hazırlıklı olmayan ülkedeki çocuk bir türlü gülümseyemez.

Tüm yazılarını göster