Hayatımız bir algoritma

Türkiye’de yaşamak zor, sanatçı olarak yaşamak daha da zor, sokak sanatçısı olmak kabus, diyor Cem Sonel. “Sokak sanatçısı olarak varlığımı devam ettirmeye, kendimi bir buluş üzerine düşünerek motive etmeye çalışıyorum; derdim anlaşılmak ve Code of Conquer ile anlatabildiğimi düşünüyorum.”

Irmak Özer heyirmako@gmail.com

“Biz bugün burada seninle tanışıp konuştuğumuzda da yeni birer insan oluyoruz” dedi Cem Sonel bana "Bir ve Sıfır İki Eder" sergisi ile ilgili konuşurken. Hayat, olasılıklar ve seçimlerden oluşuyor. Tesadüfler ilginç... En son kitap kulübü kitabımız, çok sabun köpüğü olmakla suçladığım Matt Haig’in 'Gece Yarısı Kütüphanesi' kitabıydı. Sonradan kitabın hoşuma gittiğine karar verdim. Çok hafif felsefi dokunuşlarla, hayatın yaptığımız seçimlerin sonucu olduğunu, olasılıkların sonsuz olduğunu anlatıyor kısaca. Her şeyi yapabilirsin, her an seni bir sonraki hayatına götürür; yeter ki olasılıkların sonsuz olduğunu bil. Derken karşıma hep bu tür makaleler ve en nihayetinde de Cem Sonel çıktı. Hayatın bir algoritmik döngü olduğuna inanan bir sanatçı.

Aslında hiç tanışmamış olmamız da mümkündü. NFT’ciler arasında boğuluyorum ve ne yalan söyleyeyim, direniyorum hala bu akıma. Dolayısıyla Anna Laudel’in ikinci katına çıktığımda dijital işler gördüğümde “kaçamıyorum bundan” diye burun kıvırmıştım. Sonra bir şekilde bu işlerin sadece bir akıma uymak üzere orada durmadığını anladım. İsimlerinin altında mutlaka bir hikâye vardı. Üstelik sergi içinde sergiydi bu; dijital işlerin orta yerinde sanki başka bir sergi gibi grafitiler vardı. Dolayısıyla en çok meraktan konuştum Cem Sonel’le; ne düşünmüş, neden ikili bir sergi, bu isimlerin anlamı ne, tahmin ettiğim gibi başka fikirler de yatıyor mu dijitalin altında... İyi ki de konuşmuşum, beklediğimden de iyi hikâyeler çıktı.

Aslında Cem Sonel’in işleriyle Darağaç’ta tanışmıştık. İzmir’in Umurbey Mahallesi’nde. Ankaralı olmasına rağmen İzmirli bir sanat grubunun parçası olmuş Sonel; bir dönem orada atölyesi varmış, mahallenin birçok duvarına grafiti yapmış. Mahallenin “sanat karargahı”nın duvarında yazan “Darağaç Belediyesi” işine çok gülmüştüm. Oluşumun içinde olan bir sanatçı, oluşumu tam da toplandıkları yerde eleştiriyordu. Cemmiş o... O ruh hali Anna Laudel’e de yansımış. Gri-beyaz galeride dijital eserleri izlerken birden sapsarı bir alana giriyorsunuz. Sokağın ruhu, renkleri burada. Ben hep sokaktaydım; sokakta oynadım, sokakta büyüdüm sonra üzerine bir de sokak sanatı eklendi, diyor Cem Sonel. Lisede arabaların plakalarına müdahale edip değiştiriyorlarmış mesela. Başta bunu bir serserilik olarak görüyordum ama müdahalenin bir sanat olduğunu sonradan algıladım; beni ben yapan da bu oldu, diye anlatıyor. “Ne kadar dönersen dön götün hep arkada kalır” adını veriyor pizza kutusu üzerine akrilik boya ile yaptığı eserine. Sokak orada, ağzıyla, duruşuyla, neon renkleriyle galerinin ortasında parlıyor.

.

Bu “sokağı” saran dijital tabanlı seri işler ise Code of Conquer projesinin bir parçası. Bu projenin sanatçının kimliğini, bundan sonraki çizgisini oluşturmadığını not edelim; sadece projelerinden biri. Aslında proje, bir eylem düşüncesiyle başlamış. Sokaktaki berbat led tabelalardan nefret ediyorum, diyor Cem Sonel. Kim etmiyor ki? Aşırı bir görsel çirkinlik; kendini göstermekten başka hiçbir şeye hizmet etmeyen ve bunu en kötü şekilde yapan araçlar. Sokaktaki tabelalara müdahale edip söndürmek gibi bir projesi varmış. Olumsuz düşünce, yapıcı bir eyleme ledlere bir USB ile müdahale edebildiğini fark ettiğinde dönüşmüş. USB ile sokaktaki ledlere müdahale, dünyanın çeşitli yerlerinde uygulanıyormuş, anarşikliği benim çok hoşuma gitti.

Ledle çalışma fikri, sanatçı hücresel otomatlarla karşılaştığında farklı bir yöne evrilmiş. Okuyup araştırdıkça hayatın akışının hücresel otomatlarla çok uyuştuğunu fark etmiş. Darağaç-Pelesiyer işb irliğinde bir projede ilk led işini, felsefik bir düşünceye oturtarak, hücresel otomatlara gönderme yaparak sunmuş. Sonra arkasından Mamut Art Project gelmiş, şimdi de daha da düşünüp derinleştirdiği, hayatı matematikle anlamlandırmaya çalıştığı Code of Conquer eserlerini de içeren bu sergi... Sergide işler dijital ama mesajlar çok hayattan ve tanıdık. Nefes alıp veriyor kodlar, kadın ve erkekler karmaşıklığını, basitliğini anlatıyor, insan beyni önünüzde led panolarda gündelik tepkilerini veriyor.

“Bu bir bilgisayar yazılımı değil ama sonu başı olan çok büyük bir döngü. Yaptığımız her hareketin altın çalışan algoritmik kodlar var. Benim bir an sonra ne olacağımı belirleyen şey, o anda çevremdekilerle ilişkim, etkileşimim. Bir şeyin bir veya sıfır mı olacağını belirleyen şey, o an o şeyin sağında ve solunda bulunanlar. Seçenek dediğin şey de 1 ve 0 aslında. Biz bugün burada seninle tanışıp konuştuğumuzda da yeni birer insan oluyoruz. Her tanıştığın insan, etkileşime girdiğin olayla başka bir insan oluyorsun.” Bu okumalar, felsefik tartışmalar ve düşünceler ile ortaya çıkmış bugün galeride de gördüğümüz Code of Conquer projesi. Sanatçı, noktanın varlığı ile yokluğu arasında nasıl desenler yakalayabileceğini bulmak istemiş. Serginin adı, hem bu düşüncelere hem sergi içinde sergi ikilemine hem Türkiye’de sokak sanatının pek de kabul görmemesine gönderme yapan kapsamlı bir fikirmiş. "Bir ve Sıfır İki Eder". Türkiye’de yaşamak zor, sanatçı olarak yaşamak daha da zor, sokak sanatçısı olmak kabus, diyor Cem Sonel. “Sokak sanatçısı olarak varlığımı devam ettirmeye, kendimi bir buluş üzerine düşünerek motive etmeye çalışıyorum; derdim anlaşılmak ve Code of Conquer ile anlatabildiğimi düşünüyorum.”

.

Tam bir geçiş dönemindeyiz diyor. Aynı yaşta olduğumuzdan, eskilerden, sokakta oynamaktan, ankesörlü telefonlardan, 146 ile bağlanılan internetten ve geçirdiğimiz aşırı hızlı dönüşümden bahsediyoruz. Cep telefonu yokken aşırı hızlı bir değişimle her şeyin akıllı telefonlara bağlı olduğu bir döneme geldik. Biz geçiş dönemi insanlarıyız diyor. Günümüz sanatı da öyle. O yüzden işlerim hibrit diye tanımlıyor; işler teknoloji amaçlı işler değil, teknoloji ile birliktelik sağlayan işler. Çok fazla girdi artık beyinlerimiz, o yüzden multidisipliner olmak doğal geliyor sanatçıya. Sokak işleri duygusal ve psikolojik üretimi olurken dijital işler düşünsel ve felsefik kısmını tamamlıyormuş. Hibrit bir çocuk olarak bu sergiyi benimsedim. Ne NFT ne klasik resim, biz de tam olarak “böyle” bir şeyiz.

​Cem Sonel’in “Bir ve Sıfır İki Eder” sergisi 27 Şubat 2022’ye kadar Anna Laudel’in Kazancı Yokuşu, 45 adresinde yer alan yeni galeri mekânında.

Tüm yazılarını göster