Güneydoğu Anadolu’nun çıkmaz sokağı: Siirt

Kendi bağrından çıkardığı Şırnak ve Batman dâhil tüm komşularının gerisinde kalan, Güneydoğu Anadolu’nun çıkmaz sokağı... Çok kültürlü, üç dilli, evliyalar ve aşiretler diyarı Siirt...

Serpil Kurtay serpilkurtay@gmail.com

Hamo, geçimleri hayvancılık üzerine kurulu, göçer bir ailenin reisidir. Hamo’nun oğlu Şivan, kaderin bir cilvesi olarak, aralarında kan davası olan düşman aşiretin kızı Berivan’la evlidir. Hamo, oğlundan olan üç çocuğu da yaşamadığı için Berivan’a bir türlü ısınamamaktadır. Berivan, Hamo’nun aşireti için uğursuz ve lanetlenmiş gelindir. Hamo, sürekli oğlunun aklını çelmek istemektedir. Şivan’ın Berivan’dan boşanmasını ister. Şivan ise babasının baskılarına karşı, yalnız ve çaresiz Berivan’i terk etmez. Bu yüzden baba oğul sürekli kavgalıdır. Hayvancılığın eskisi gibi para getirmemesi yüzünden durumu bozulan Hamo, oğlunun aşiretten ayrılmak istemesiyle çılgına döner. Hamo ve oğulları, adamlarıyla birlikte son sürüyü Ankara’da satmak için trenle yola çıkarlar ve başlarına gelmedik kalmaz.

Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı, Tuncel Kurtiz, Tarık Akan ve Melike Demirağ’ın başrollerini paylaştığı, Siirt’in Pervari ilçesinden Ankara’ya uzanan, 1978 yapımı, benle yaşıt bir film... Sürü, günümüzde televizyon dizilerinde anlatılan Kürt aşiretlerinden farklı, farklı olduğu kadar da gerçekçi bir başyapıt...

Sürü (1979)

YA AŞİRETTENSİNDİR YA DEĞİLSİNDİR

Türk Dil Kurumu’na göre aşiret, “dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik gösteren, birçok boydan oluşan, yapısındaki aileler arasında toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk; oymak” anlamına geliyor. Her ne kadar 1970’ler öncesi kadar olmasa da Siirt’in sosyal yapısında, insan ilişkilerinde aşiret ve aşiretçilik hâlen önemli yer tutuyor. Her ne kadar göçebelikten kentleşmeye doğru hızla evrilseler de kent kanunlarıyla tanışsalar da aşiretler, Batı’dakilerin pek de alışkın olmadığı yaşamın bu ildeki belirleyicileri konumundalar. Hatta siyasal partiler nezdinde de güç unsuru olarak görülüyorlar. Hâl böyle olunca da farklı adaya oy verme, omuz atma, çocukların kavgası, mera paylaşımı gibi sebepler, aşiretler arasında kavgaya; bu kavgalar da gazete sayfalarında okuduğumuz ölüm ya da yaralanma haberlerine konu olabiliyor. Ya da 2021 yılından bir haber: “Siirt’te bir araya gelen kanaat önderleri ve aşiret liderleri başlık parasını kaldırarak bugünün şartlarına uygun bir şekilde geline bilezik, zincir, yüzük dâhil olmak üzere toplamda en fazla 200 gram altın alınmasına karar verdi.”

Başlık parasına sınır getiren 'kanaat önderleri'. 

KADININ ADI YOK

Evliliklerin çoğunun görücü usulüyle yapıldığı aşiretlerin düğünlerine baktığınızda başlık parası “kaldırılsa” da altına getirilen sınırlamanın gerçek olmadığı aşikâr. Bunu ben değil, kendileri söylüyor. Konuyu çok uzatmayacağım; geçtiğimiz yıl +90’da yayımlanan “Aşiret olmak; Türk Dizilerindeki Gibi Değil” isimli belgeseli izlemek size epey fikir verebilir. Daha da merak edenler, Mehmet Tan’ın “Göçebelikten Kent Hayatına Geçiş: Siirt Dudêran Aşireti Örneği” başlıklı yüksek lisans tezini okuyabilir.

Kadınlar son zamanlarda şehirdeki sosyal yaşama ve iş hayatına daha çok dâhil olmaya başlasa da maalesef tam anlamıyla özgürlükten bahsetmek imkânsız. Zira bir erkek çocuğu bile şort giydiği için babasına “Oğlun külotla geziyor.” diye şikâyet edilebiliyor. “Recep Tayyip Erdoğan'ı başbakan yapan şehir” olarak da tarihe geçen Siirt’te on sekiz yaş altı çocukların evlendirilme oranı da diğer illere göre epey fazla maalesef... Zaten sokağa çıkıp genç kadınlarla konuştuğunuzda çoğunun ortak hayali, şehirden gitmek!

BOYNUZLAR, KULAĞI GEÇMİŞ

Siirt, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Güneydoğu Toroslarının eteğinde, Dicle Nehri’nin kolları olan Botan ve Reşan çayları arasında yer alıyor. Komşuları Van, Hakkâri, Batman, Bitlis, Şırnak ve Mardin... Zaten Batman ve Şırnak, Siirt’ten koparak bağımsızlığını ilan eden iller... Belki de büyük şehir olacakken bu illerin kurulmasıyla 524 bin 741 olan nüfusu 243 bin 435’e düşmüş. Daha önce de bazı ilçelerini çevresindeki illere kaptıran Siirt’in 2022 yılındaki nüfusu 331 bin 311... Boynuzlar kulağı geçmiş; Siirt, hep bu illerin ve komşularının gerisinde kalmış. Siirt’e göçler genelde kırsaldan kente olarak gerçekleşmiş. Böylece hem hayvancılık azalmış hem de şehirdeki işsizlik oranı artış göstermiş, şehir merkezi de büyük illere epey göç vermeye başlamış. Hayvancılığa devam edenler de kent ve kırsal arasında sıkışıp kalmış, kültürel değişim tam olarak yaşanamamış. Halkın genel olarak gelir düzeyi düşük. Aslına bakarsanız şehrin önemli geçim kaynaklarından biri de askerler... Arkasından da öğrenciler geliyor.

NE YOZGAT NE BAYBURT...

İller konusunda esprilerde Yozgat genelde başı çeker ama bakın Ekşi Sözlük’te birisi ne demiş: “Ne Yozgat ne Bayburt... Türkiye’nin en unutulmuş ili Siirt’tir.” Her yere uzak ve herkesin gurbeti gibi bir şehir...

“Güneydoğu Anadolu’nun çıkmaz sokağı” benzetmesi yapmış birisi de. Bunu demesinin nedeni şehirden sadece girdiğiniz yoldan çıkabilecek olmanız. Siirt’te havaalanının olması da durumu değiştirmiyor çünkü hemen hemen hiç kimse diğer illere geçiş güzergâhı olarak bu ili kullanmıyor. Zaten uçakların sürekli iptal olması da ayrı bir sorun...

ÜÇ DİLLİ ŞEHİR

Birçok kültürün bir arada yaşadığı Siirt’te Türkçenin yanı sıra Arapça ve Kürtçe yaygın olarak konuşuluyor. Kent merkezinde geçmişte Arapça ağırlıklı konuşulurken şimdilerde Kürtçe daha yaygın hâle gelmiş. Göçlerle şehrin yerleşimi de dağın eteklerinden düzlüğe yayılmış. Siirt Çevre Yolu’ndan belediyenin de bulunduğu kavşağa kadar uzanan Güres Caddesi, Siirtlilerin mecburiyet caddesi... Bu cadde dışında diğer yerlerde pek hayat yok gibi... Zaten Güres Caddesi sayesinde pek kaybolmak da mümkün değil zira bütün sokaklar bu caddeye çıkıyor. Sokaklar demişken gittiğinizde başta yadırgayabilirsiniz ama sizinle aynı tozlu sokaklarda gezinen, çöplerden beslenen ineklere alışsanız iyi olur. Şehre ilk gelenlerin yaşadığı şaşkınlık her zaman yerini alışkanlığa bırakmış hatta onları Siirt’in sokak hayvanları olarak adlandırıyorlar.

Eski Siirt, öğrencilerin geçit töreni. 
'BİLİMİN IŞIĞINDA' SECCADE!

Bu arada gördüğüm bir haber, en az ineklerin sokaklarda bu kadar rahat dolaşması kadar beni şaşırttı: 2020 yılında Siirt Üniversitesi’nin hayvan hastanesi açılışında kurban kesilmiş, ne diyeyim! Bu konuda bir şey demeyeyim de biraz daha Siirt Üniversitesi’nden bahsedeyim. Toplam 18 bin 980 öğrencisi olan üniversitenin açılması, il ekonomisi kadar ilin gençleri arasında da biraz değişim yaratmış. Ama bu değişim sınırlı çünkü ne üniversitelilerin ne de Siirt gençlerinin öyle bir araya gelip eğlenebileceği, kültür alışverişinde bulunabileceği pek mekân yok. En önemli aktivite 101 oynamak! Kahvehaneler ya da kafeler dışında gençler, alkol içmek istiyorsa da genelde Botan Çayı’nın ya da tarlaların yolunu tutuyorlar. Biz de Bilecik’te öyle yapardık; mekân kıtlığının birinci çözümü araba içinde içmektir! Büyük bir şehirde yaşayan bu “eğlence” tarzını asla anlayamaz. Ya da bizim Eskişehir’e, Bursa’ya gitmemiz gibi Siirt’teki gençler için Batman’a, Midyat’a, Hasankeyf’e kaçmak da başka bir alternatif...

Siirt Üniversitesi'nin seccade satış ilanı. 

Arapçanın da bir dil seçeneği olarak bulunduğu, “Bilimin Işığında” sloganına sahip üniversitenin internet sitesine göz gezdirirken ise e-satış sitesinin reklamıyla karşılaştım. Ne mi satıyor üniversite? Reklamda kullandığı görsel seccade!

SOKAKLARI UZAYLILAR MI KİRLETİYOR?

Çöpler düzenli toplansa da Siirt’e giden herkes sokakların kirliliğinden bahsetmiş. Buna belediyenin bulduğu çözüm ise sokaklara büyük afişler asmak olmuş. Afiş görselinde uzaylılar var ve kelimesi kelimesine şöyle yazıyor: “Siirt sokaklarını uzaylılar mı kirletiyor? Siirt sokaklarını, bu kentte yaşayan bizler kirletiyoruz. Lütfen sokaklara çöp atmayalım. Çöpleri saatinde çıkaralım.”

Bu arada Siirt’e dair bir ilginçlik de geçmişte Güres Caddesi’nde üzerinde Ankara keçileri görselinin bulunduğu Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait çöp kutularının bulunması olabilir. Hâlen var mı bilmiyorum...

BU BAYRAM, BAŞKA BAYRAM

“Evliyalar Diyarı” olarak da bilinen, geçmişte belki de doğunun en çok din ve bilim insanını yetiştiren Siirt’te birçok kültür de bir arada yaşıyor.

Siirt’in bir de kendine özgü mahalli bayram ve özel günleri var. Maddi külfeti olanların zamanla kutlanması bırakılmış ama bunların başlıcaları Cigor, Yumurta Bayramı ve Şihirler... Şubat ayının ilk pazartesi günü başlayıp üç gün devam eden Cigor, Hıristiyanlarda perhiz gününe denk geliyor. Biraz da eskiden bölgede yaşayan Hıristiyanlara nazire olarak kullanılıyormuş. İlk günde erkekler, diğer günlerde kadınlar ayrı ayrı tepelere giderek nergis çiçeklerini topluyor. Günün özel yemekleri ve mevsim meyvelerini de beraberlerinde götürerek akşama kadar buralarda eğlenceler düzenleniyor.

Her yıl mayıs ayında kutlanan Yumurta Bayramı’nda bütün evlerde yumurta kaynatılıp bayram yerinde çeşitli renklere boyanmış yumurtalar tokuşturuluyor. Yine Mayıs ayının on üçüncü günündeki Şihirler’de ise bir ay boyunca türbeler ziyaret ediliyor. Bu ziyaretlerin amacının sadece ulvi olduğunu düşünmeyin; en güzel elbiseleri giydirilen genç kadınlar bir yandan buralarda görücüye çıkarılıyor.

SİİRT’İN 'JET' FADIL’I

Aslında Siirt deyince benim ilk olarak aklıma bir zamanların önemli futbolcularının; Sergen Yalçın, Oktay Derelioğlu, Hamza Hamzaoğlu, Ersen Martin, Timuçin Bayazıt, Ceyhun Eriş, Okan Öztürk’ün transfer olduğu Siirt Jetpa Spor ve doğal olarak “Jet” Fadıl geliyor.

Sergen Yalçın ve Fadıl Akgündüz (Jet Fadıl) 

1956’da, Siirt’te doğan ve Siirt’in adının herkes tarafından daha çok duyulmasını sağlayan Fadıl Akgündüz, bir türlü hayata geçmeyen hayali projelerle nasıl da o kadar insanı dolandırdı, inanılır gibi değil. Hatta dolandırdığını, bir daha dolandırdı! Yetmedi, dolandırıcılıktan aranırken milletvekili oldu. İçeri girdi, çıktı, o da yetmedi, Caprice Gold ve Caprice Maldivler projesiyle “Bir günlük saray odası alana, bir günlük saray odası bedava!”, “Yer alın caizdir, önceden kira almanız da helaldir.” diyerek, bir vurgun daha yaptı. Geçtiğimiz Nisan ayında Fadıl Akgündüz, tam 2 bin 504 yıl hapis cezasına ve 12 milyon 20 bin TL adli para cezasına çarptırıldı. Ama size bir şey diyeyim mi; Akgündüz’ün sadece son projeyle piyasayı tam 800 milyon TL dolandırdığı söyleniyordu. Varın, siz düşünün!

Saat Kulesi (solda), Ulu Camii girişi (sağda) 
BİR CAMİ, BİR SAAT KULESİ

“Biraz da şehri gezelim mi?” diyeceğim ama il merkezinde maalesef çok gezecek yer yok. Tarihî Hükümet Konağı’nın Arkeoloji Müzesi olarak hizmet vermesinin çalışmaları yıllardır tamamlanmış değil. Siirt Valiliği’nin sayfasına girdiğinizde de “Bu şehirde yemekten başka bir şey yok mu?” diye düşünebilirsiniz. Çünkü Siirt tanıtımına dair sunulan altmış bir maddenin elli yedisi yemek tarifi ya da Siirt fıstığı, Zivzik narı gibi bölgeye özgü yiyecekler... Nadiren sevdiğim yemeklere kıyak geçsem de şehir tanıtımlarının ve ziyaretlerinin yemek turizmiyle sınırlı kalmasından hoşlanmıyorum; o yüzden arzu edenler, Siirt Valiliği sayfasına bakabilir.

Merkezde görebileceğiniz bir cami, bir de saat kulesi var. İnşa tarihi kesin şekilde bilinmeyen Ulu Camii, Selçuklulardan bugüne değişimler ve tamiratlar geçirmiş. Caminin, ceviz ağacından yapılma, 611 (1214-15) tarihiyle sekiz sanatçı ve mütevelli adı taşıyan tek örnek olan minberi Ankara Etnografya Müzesi’nde sergileniyor.

Siirt Ulu Camii içi

Siirt’te daha önce Ulu Camii’de yer alan, üç kuşaktır bir aile tarafından bakım ve onarımı yapılan yaklaşık 250 yıllık saat sökülerek, 1974 yılında Hükümet Caddesi eski valilik binası yanında yapılan Saat Kulesi’ne yerleştirilmiş.

Ayrıca merkezde yer yer kalıntıları günümüze kadar gelen Hadervis Kilisesi ve Mir Yakup Manastırı bulunuyor.

TİLLO VE GÜNEŞ HADİSESİ

Siirt’in ziyaretçileri, merkezden çok ilçeleri için kente geliyor. Özellikle de Tillo’ya... Tillo’nun adı birkaç yıl önce “Aydınlar” olarak değiştirilmiş, pek kimse bu yeni adını kullanmamış ve tekrar Tillo yapılmış. “Evliyalar diyarı” ilçede birçok türbe ve medrese bulunuyor. Birinde ise başka yerde göremeyeceğiniz bir “güneş hadisesi” yaşanıyor. I. Mahmud zamanında sarayın kütüphanesinde astronomiye ilişkin çalışmalar da yapan, insan anatomisi ve fizyolojisiyle ilgili araştırmaları olan İbrâhim Hakkı, hocası İsmail Fakirullah için 18. yüzyılda Tillo’da bir türbe yaptırır. Bir büyük ve iki küçük kubbenin örttüğü iki oda ve bir holle kuleden ibaret olan türbenin asıl özelliği şöyle: Bir tepe üzerinde bulunan “Kalet-ül Ustad” denilen yığma taşlardan yapılmış ve duvarındaki 40x50 cm ebatlarındaki pencereden her yıl gece ve gündüzün eşit olduğu gün yeni doğan güneşin ilk ışınları türbe kulesinin penceresine vurarak kırılma suretiyle İsmail Fakirullah’a ait sandukanın baş tarafını aydınlatır. Siz de “Yeni yılın ilk güneşi, eğer hocamın başucuna düşmezse, ben o güneşi neyleyim!” diyen İbrâhim Hakkı’nın “güneş hadisesi”ni görmek istiyorsanız ziyaretinizi 21 Mart ve 23 Eylül günlerine denk getirmelisiniz.

İsmail Fakirullah tarafından yapılan Kalet-ül Üstad türbesindeki "güneş hadisesi".

Veysel Karani Türbesi ise Baykan ilçesinin Ziyaret beldesinde... Her yıl 16-17 Mayıs tarihlerinde Veysel Karani’yi anma etkinlikleri düzenleniyor. Benden size tavsiye, olur da giderseniz dilenci çocuklara dikkat edin; biraz fazla ısrarcılar! Veysel Karani’nin türbesinden çıktıktan sonra Bitlis’e giden yoldan ilerlerseniz de tek gözlü tarihî taş köprüyü görebilirsiniz.  

Veysel Karani Türbesi

İlin en çok ziyaret edilen diğer dinî mekânları ise Şeyhul Hazin Hazretleri, Şeyh Muhammed Kazım, Sultan Memduh, Şeyh Hamza El-Kebir ve Zemzem-Ül Hassa Hatun türbeleri...

KUŞBAKIŞI BOTAN VADİSİ

Dicle Nehri’nin bir kolu olan Botan, aynı zamanda Şırnak bölgesini kapsayan tarihsel bir bölgeyi ifade ediyor. Şırnak, Siirt, Mardin’in doğusu ve Batman bölgesini kapsıyor. Büyük bölümü Siirt sınırları içerisinde...

Botan Vadisi

Merkez, Tillo ve Eruh ilçelerinde bulunan Botan Vadisi, 120 bin dönümden ve yirmi dokuz kilometrelik güzergâhtan oluşuyor. Yamaç paraşütü ve rafting gibi sporlara da elverişli olan vadiyi kuşbakışı izlemek isteyenler Taşbaşı Mağarası’nı tercih ediyor. Yaklaşık 350 metre yükseklikteki mağara, dik kireç taşlarının milattan önceki devirlerde oyulmasıyla oluşmuş.

Yine Taşbaşı Mağarası’nın hemen yanındaki Delikli Taş da eşsiz bir manzaraya sahip...

Botan Vadisi’ni izleyebileceğiniz bir diğer nokta ise Tillo ilçesindeki Cam Seyir Terası... Cam terasın vadiden yüksekliği 1.100 metre...

Delikli Taş (solda), Tillo Kalesi ve Cam Seyir Terası (sağda). 
İLK YERLEŞİM YERİ: ERZEN

Erzen Ören Yeri, Bozhöyük ile Gündoğan köyleri arasında geniş bir alanda yer alıyor. Bizans döneminden birkaç kalıntı ve gözetleme kulelerinin olduğu ören yerini önemli hâle getiren özelliği ise yapılan araştırmalar sonucunda bu bölgenin Siirt’in ilk yerleşim yeri olduğuna dair bulgulara rastlanması...

Siirt’in kaleleri ise Şirvan’daki İrun, İncekaya (Kormas) ve Küfre ile Baykan’daki Derzin... Öte yandan Sağlarca (Billoris) Kaplıcası ise Siirt’e turist çeken başka bir nokta...

Derzin Kalesi - Siirt
KURTALAN EKSPRES VE 'SESSİZ ÇIĞLIK'

Madem yazıya “Sürü” filmiyle başladık, “Kurtalan Ekspresi”ni anmamazlık yapmayalım. Hem müzik grubu olan Kurtalan Ekspresi’ni hem de yıllar önce Haydarpaşa’dan, günümüzde ise Ankara’dan kalkan Kurtalan Ekspresi’ni duymayan yoktur. Kurtalan, Siirt’in bir ilçesi... Ankara’dan trenle tam yirmi altı saatte ulaşılıyor.

Kurtalan Ekspres

O zaman son sözler, Barış Manço’nun 1972 yılında kurduğu ve ölümüne dek birlikte çalıştığı Anadolu rock grubu Kurtalan Ekspres’inden gelsin:

“Her gün üçüncü sayfalarda gazeteler
Sus pus olup utansın tüm kelimeler
Bir kadın, bir çocuk, bir anne daha
Vicdanı nasır tutmuş efendiler

Kırılıp düşüvermiş uçurtması,
Bilmem kaç bin ediyormuş başlık parası.
Okul önlüğü yerine gelin beyazı,
İnsanlığından vurulmuş yüz karası.

Bu şarkı yarım kalmış çocukluklara
Ellerinden düşen kırık oyuncaklara
On yedi yaşında anne olup
Dayaktan ölen tüm kadınlara

Bu şarkı yarım kalmış çocukluklara
Ellerinden düşen kırık oyuncaklara
Çeyiz sandığında kaybolan hayallere
Bir sessiz yığının çığlıklarına

Belki de en zoru kadın olabilmek
Bu kirlenmiş dünyada yaşayabilmek
İçindeki ışığı hiç söndürmeden
Özgürce sokaklarda yürüyebilmek

Belki bir gün gülümseyerek uyanırız
Belki aydınlık yarınlara ulaşırız
Bir sabah mutlu çocuklar görebilsek
Daha huzurlu bir dünyada yaşlanabilsek

Bu şarkı yarım kalmış çocukluklara
Ellerinden düşen kırık oyuncaklara
On yedi yaşında anne olup
Dayaktan ölen tüm kadınlara

Bu şarkı yarım kalmış çocukluklara
Ellerinden düşen kırık oyuncaklara
Çeyiz sandığında kaybolan hayallere
Bir sessiz yığının çığlıklarına”

Tüm yazılarını göster