Göçmenlerin Türkiye ekonomisine etkileri

Göçmenler, inşaat ve tekstil gibi sektörlerde kayıt dışı da olsa çalışarak Türkiye’de oluşan milli gelire katkıda bulunuyorlar. Ancak resmi istatistiklerde Türkiye’nin nüfusuna dahil edilmedikleri için, kişi başına düşen gelir hesabına katılmıyorlar.

Ümit Akçay uakcay@gazeteduvar.com.tr

Son dönemde önce Almanya ardından da Hollanda ile yaşanan gerginlikler sonrası Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, mültecilerle ilgili Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yapılan geri kabul anlaşmasının askıya alınabileceği sinyalini verdi. Ancak İçişleri Bakanı daha açık sözlüydü: “Çok arzu ediyorsanız, bir Geri Gönderme Anlaşmamız var, isterseniz size göndermediğimiz her ay 15 bin mültecinin önünü açalım da aklınız bir şaşırsın.” Bu açıklama ile Türkiye, resmi ağızdan açıkça kendi ülkesinde sığınmacı olarak bulunan insanların aslında siyasi bir koz olarak da kullanılabileceğini ilan etmiş oldu. Bu pozisyonun insani, ahlaki ve siyasi değerlendirmesini yapmak şüphesiz önemli. Ancak bu yazıda, yeri geldiğinde uluslararası siyaset açısından bir koz olarak görülen sığınmacıların Türkiye ekonomisine etkileriyle ilgili iki gözleme yer vereceğim.

GÖÇMEN EMEĞİNİN GÖRÜNMEZLİĞİ

Resmi ağızlardan yapılan açıklamalara göre Türkiye’de 3 milyon sığınmacı var. Bunların bir kısmı kamplarda yaşıyor, bir kısmı da ağırlıkları farklı şehirlere dağılmış da olsa ülke genelinde yaşıyor ve çalışıyor. Resmi olarak göçmen statüsünde olmayan sığınmacıların vatandaşlığa geçmeleri yönünde de net bir yol haritası yok. Dolayısıyla hukuki bir statüleri yok. 3 milyon insanın hukuki olarak askıda kalmış bir durumda yaşamaya mahkum edilmesi, hükümet için bu nüfusu istediği zaman hareket ettirmek için bir esneklik sağlıyor. Ancak bu askıda kalma halinin ekonomik sonuçları da var.

Sığınmacıların önemli bir kısmı Türkiye’de çalışmasına rağmen, askıda kalmış hukuki statüleri nedeniyle Türkiye nüfusuna dahil edilmiyorlar. Bunun en önemli sonucu, kişi başına düşen milli gelir rakamlarının olduğundan daha büyük görünmesi. Aşağıdaki grafikte, ABD doları bazında kişi başına düşen milli gelir rakamının 2009 ile 2015 arasındaki seyri var. Mavi ile gösterilen, resmi rakamlar. Dünya Bankası verilerine göre kişi başına düşen milli gelir 2015’te, 2010 yılının gerisine düşmüş durumda. Ama konumuz açısından önemli olan bu değil. Önemli olan, bu rakama mültecilerin eklenmesi durumunda kişi başına düşen gelirin daha da azalacak olması. Grafikteki kırmızı çizgi bunu gösteriyor.

Grafikteki iki çizgi arasındaki fark, 2012’den itibaren başlıyor. Resmi rakamlara göre 2015 yılında Türkiye’de 2,5 milyon sığınmacı var. Sığınmacıların hepsi bir yılda gelmediğine göre, 2014’te 2 milyon, 2013’te 1,5 milyon 2012’de de 1 milyon olduklarını varsaydım. Bu varsayıma dayanarak, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan resmi nüfus verilerine 2012’den itibaren sığınmacı nüfusu eklediğimizde karşımıza yukarıdaki grafik çıkıyor.

Göçmenler, inşaat ve tekstil gibi sektörlerde kayıt dışı da olsa çalışarak Türkiye’de oluşan milli gelire katkıda bulunuyorlar. Ancak resmi istatistiklerde Türkiye’nin nüfusuna dahil edilmedikleri için, kişi başına düşen gelir hesabına katılmıyorlar. Sonuçta gerçek durum ile resmi istatistiklerdeki durum arasındaki açı farkı giderek artıyor. Bu durum, yani milli gelir rakamlarının gerçekte olduğundan daha yüksek görünmesi, hükümetin sığınmacılara mülteci statüsü vererek vatandaşlık yolunu açmamasının gerekçelerinden biri olabilir.

ENFLASYONU DİZGİNLEME

Sığınmacıların ekonomiye etkileri, kişi başına gelirin olduğundan daha yüksek görünmesinden ibaret değil. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 2016’da yaptığı bir araştırmada, mültecilerin bölgesel dağılımı dikkate alınarak göçün tüketici fiyatları üzerindeki etkileri incelenmiş. Çalışmaya göre, göçmenlerin enflasyonu düşürücü etkileri var. Bu etki yüzde 2,5 düzeyinde. Çalışmada vurgulanan bir başka nokta, göçmenlerin enflasyonu düşürücü yönde etki yapmasının temel nedeninin, daha düşük ücretle çalışmak zorunda kalmaları olduğudur.

Yani resmi olarak mülteci statüsünde olmayan, hukuki statüleri askıda olan sığınmacılar, hayatta kalmak için herhangi bir sosyal hakkı olmadan, kayıt dışı olarak çalışmak zorundalar. Bu zorunluluk ücretler genel seviyesini aşağıya çekecek bir etki yapıyor. Bu durum, gerek sermayedarlar gerekse hükümet açısından olumlu bir gelişme! Herhangi bir hukuki statüsü olmayan ve bu nedenle de bir sosyal hakkı olmayan geniş bir emek gücünün emek piyasasına girmesi, hem mevcut ücretlerin düşürülmesine, hem de dolaylı olarak enflasyonun dizginlenmesine katkıda bulunuyor.

SONUÇ YERİNE

Ortadoğu’da yaşanan altüst oluşun sürmesi, milyonlarca insanın yerinden edilmesiyle sonuçlandı ve bu süreç devam ediyor. Mültecilerin daha iyi ve güvende yaşamak için Avrupa’yı hedefledikleri de bilenen bir konu. Bu nedenle AB ile Türkiye arasındaki geri kabul anlaşması, önümüzdeki dönemde önemli bir başlık olmayı sürdürecek. Bu yazıda, artık kısa süreli ve “geçici” değil kalıcı olarak Türkiye’de bulunan göçmenlerin Türkiye ekonomisine etkileriyle ilgili iki gözleme yer verdim. Ancak mesele çok daha kapsamlı ve farklı siyasal, sosyolojik mekanizmaları tetikleyecek potansiyele sahip. Fırsat buldukça bu konuyu işlemeye çalışacağım.

Tüm yazılarını göster