Geleceği arşivde bulmak

Arşiv taramanın en çarpıcı yanı budur işte: Sizin yaşadıklarınızı sizden öncekiler de yaşamıştır. Hem de defalarca. Tüm bir insanlık tarihi budalalıklar, aldanışlar, mücadeleler, yenilgiler, zaferler, günahlar ve sevaplarla önünüze serilir.

Funda Şenol fsenol@gazeteduvar.com.tr

Akademik hayata dahil olduğumdan bu yana, her fırsatta ve çeşitli vesileler yaratarak gazete-dergi arşivlerine gömülürüm. Gömülürüm diyorum çünkü orada hakikaten kendimi kaybederim. İzbe arşiv odalarında, toz içinde, soğuktan hafifçe titreyerek, çalışanların mesaiyi bitirip üzerime kapıyı kilitleyip gitmeleri riskini göze alacak kadar uzun saatler, eskimiş gazete kağıdı ve uçuk mürekkep kokusunu içime çekerek aylar geçirmişimdir.

Eski gazete-dergi nüshalarına bakarken bu dünyadan kopar, gençliğime, çocukluğuma dönerim veya ben burada yoğ iken kim var imiş, neler olmuş merakıyla dış dünyaya kapatırım kendimi. Güya yaptığım çalışma için not almaya oturmuşumdur arşiv odasındaki masaya. Not almak yerine, kıraat etmeye tutkun bir ihtiyar gibi, kah gülerek, kah öfkelenerek, bazen de hüzünlenerek, kelimeleri parmağımla takip edip satır satır okurum önümdeki vesikayı. Fotoğraflara uzun uzun bakar, karikatürleri keyifle incelerim. Eskilerin lügatlerini, tabirler, yakıştırmalar, teşbihler, tenkitler, sitayişkâr sözlerle akıp giden fıkraları, çarpık çurpuk bir hurufatla dizilmiş, imla hatalarıyla dolu haberleri, arşiv kurdu olmanın etkisiyle, o zamanın bir insanıymışım gibi aşinalıkla, anlayışla karşılarım. Yanlış yerden bölünmüş heceleri, alakasız bir hikâye anlatan resimaltlarını yadırgamaz hale gelmişimdir yıllar içinde. Öfkeli erkek fıkracıların ateşli atışmalar, alaycı tasvirler, pervasız aşağılamalar, kibir ve akıldanelikle sürdürdükleri kalem kavgalarıyla içimden hesaplaşırken; kadın tefrika yazarlarının, Batı kültüründeki sevda romanlarından mülhem hülyalı satırları ve o satırlara eşlik eden romantik vinyetler içimi iyimserlikle doldurur.

Edebiyat sayfalarının ağır aksak ritmi; sinema sayfalarının ateşli tenkitlerine eşlik eder arşivlerde. Pazar eklerindeki fallar, bulmacalar, çizgi karakterlerin serüvenleri keyifli ve tembel bir hafta sonu vadederler. Devrimin ayak seslerini duyanların çıkardıkları sol dergilerin çoğunda da, treni, tiren diye yazmak koşuluyla, “demirden korksak trene binmezdik” sloganıyla hareket eden milliyetçi ağır abilerin büyüklenmelerinde de aynı hamasi tavır, aynı bezginlik hissini yaratır. 'Faziletli genç kız' yetiştirmenin yollarını aramaktan bitap düşmüş mukaddesatçı öğretmen-annelerin öğütleri; kıssadan hisselerle yeni yetmelere hayat dersi vermeye girişen uzmanların, üniversite hocalarının makaleleri; hevesli ve inatçı genç kadın muhabirlerin alt sınıfların dertlerini dillendirmeye çabalayan röportajları; bugünün namlı edebiyatçılarının çömezlik dönemlerinde hazırladıkları gezi notları resmigeçit yaparlar o sararmış sayfalar sağdan sola doğru süzülürlerken. Batı ile bir küs, bir barışık süren temaslarla şekillenen dış politika; hep baştan başlanan milli kalkınma hamleleri; kadını özgürleştirme niyetiyle ortaya çıkan ve geleneksel ahlak anlayışının sert duvarına çarpan Batı kültürüne endeksli cinsel uyanış çabaları… Radyoda program yapan sanatkârlara dair haberler, mini mini valimiz, çapkın hırsız, Güzin Abla köşesi, Killing, Karaoğlan, Profesör Nimbus, mahzun kraliçe Süreyya, Beyaz Saray’ın talihsiz first lady’si Jacklyn Kennedy, Beatles, Hilton Oteli, Kore’deki Türk birlikleri, Türkeş’in komandoları, 555 K, Susuz Yaz, Yılanların Öcü, Yol, Metin Oktay, Özal’ın prensleri ve hep enflasyon, rüşvet, karaborsa, koalisyonlar…

Tarih tekerrürden ibarettir sözünü biteviye yinelemeye vesile olacak olaylar, fikirler ve siyasi figürlerle memleket ve kainat tarihini izlersiniz o loş arşiv odalarında. Dünyayı ve memleketi kurtaracak fikirler, onları savunanlarla birlikte yükselir ve düşerler. Yükselişleriyle düşüşleri arasında bazen dünya ve memleket batar, yeniden kurulur ve yine batar. Baş tacı edilen, halk düşmanına dönüştürülür. Eski dostlar düşman, eski düşmanlar dost olur.

Arşiv taramanın en çarpıcı yanı da budur işte. Sizin yaşadıklarınızı sizden öncekiler de yaşamıştır. Hem de defalarca. Tüm bir insanlık tarihi budalalıklar, aldanışlar, mücadeleler, yenilgiler, zaferler, günahlar ve sevaplarla önünüze serilir. Aynı hatanın biteviye tekrarlandığını görürsünüz. Eskiden böyle değildi, dediğiniz her konuda, eskiden de böyle olduğunu keşfedersiniz. Tarihin her döneminde, dünyanın her yerinde, kendini ve çevresini yok etmeye niyetli bir amok koşucusu çıkar ortaya. Yıkım ve sonrasında o yıkıntıların arasından kurtulmaya çalışmak, birçok topluluğun, özellikle de üçüncü dünya ülkesi sayılan yoksul, emperyalizmin sultasından kurtulamamış, muhafazakar ve baskıya boyun eğen toplulukların kaderidir sanki. Ama ne yazık ki olan bitenden ders çıkarmadan, aynı coğrafyada, aynı söylemlerle, aynı eylemlerle, değişen küresel güç dengesinin yönlendirmesiyle süregider hakimiyet mücadelesi.

Bu mücadelede basın vazgeçilmez bir eşlikçi, bazen de bir tetikçidir. Sahibinin sesi olduğu hallerde hedef gösterir, karalama kampanyaları yapar, güçlüye alkış tutar, kötülüğe meşruiyet zemini hazırlar. Yine arşivlere bakarken görürsünüz ki, bu yayınların bazıları, her yeni iktidarla söylem ve politika değiştirir, ayakta kalmayı başarır. Ama bir dönem kağıttan kaplan kesilmiş kimisi de tutuşup yanar, yok olur. Hasılı, arşiv malzemesi bugünü tahlil etmek ve geleceği kestirmek için bulunmaz bir hazinedir. Ne olsa tarih tekerrürden ibarettir.

Tüm yazılarını göster