Ezidileri unutmama sorumluluğu

5 bin kişinin katledildiği, 6 bin kız çocuğunun kaçırıldığı ve 400 bin insanın yerinden edildiği bu soykırımdan sonra da Ezidiler yakın veya uzak komşularından herhangi bir destek görmedi. Ne kaçırılan kız çocuklarının kurtarılması ne soykırımdan kurtulanların rehabilitasyonu ne Şengal’in yeniden inşası ne de bu insanlık suçunun faillerinin bulunup yargılanması için komşu ülkeler herhangi bir ciddi çabanın içine girmedi. 

Hamza Aktan hamzaaktan@gmail.com

Bir halkın varlığını tehdit eden saldırıların etkileri hiçbir zaman o anla sınırlı kalmıyor. Saldırının kendisi kadar sonrası da o toplumu tehdit etmeye devam ediyor. Geçen ay Şengal’de Ezidileri yeni bir saldırı dalgasıyla karşı karşıya bırakma potansiyeli taşıyan bir provokasyon yaşandı. Ezidilerin 2014’teki soykırımda IŞİD’le birlikte hareket etmekle suçladığı 15 Sünni ailenin kente geri dönmesini protesto etmesinin ardından bir caminin Ezidilerce yakıldığı şeklinde tamamen yalan bir haber dolaşıma sokuldu. Neyse ki haberin doğru olmadığı kısa sürede ortaya çıktı ki bölgede yeni bir saldırı dalgasının önü kesilmiş oldu. Bu provokasyon aradan geçen zamana rağmen Ezidilerin bölgedeki varlığının halen ne ölçüde tehdit altında olduğunu hatırlattığı kadar IŞİD’e destek vermiş kişilerin Ezidilere yeniden komşu yapılmaya çalışıldığı gerçeğini de gizlemiş oldu.

IŞİD’in 2014’te Şengal’de yaptığı soykırımdan kurtulan Ezidiler, Arap komşularının örgüte destek verdiğini, soykırımda kilit bir rol oynadıklarını anlatıyordu. Bu destek ya örgüte Ezidi evlerini göstererek ya da bizzat silah alıp örgüte katılarak yapılıyordu. O dönemde AFP ajansına konuşan bir Ezidi, durumu şöyle anlatmıştı: “Sünni Metvet, Havata ve Kejala aşiretleri komşumuzdu. Fakat silaha sarılıp IŞİD’e katıldılar. Kimin Ezidi olup olmadığını söylediler. Kasabayı almaları için IŞİD’e yardım ettiler.” 

Bu nedenle de Ezidilerin 74. Fermanı sadece bir grup dışarıdan gelmiş cihatçının eliyle değil, o bölgedeki komşuların da ortaklığıyla gerçekleşti. Fransız yönetmen Caroline Fourest’in yönettiğ “Sœurs D’armes” (Silah Kız Kardeşleri) isimli filmde de bu konu işleniyor, Ezidi köyünü basan IŞİD’lilere Arap bir kadın “ben Sünniyim, şeytan burada” diyerek komşularını gösteriyor, ardından tekbir getiriyordu. Soykırım sırasında ve öncesinde Türkiye de dahil olmak üzere komşu devletlerin tutumu da farksız olmadı. Bu konuda Ezidi Adalet Komisyonu’nun geçen yıl yayınladığı rapora bakılabilir.

SOYKIRIM SESSİZLİĞİ

5 bin kişinin katledildiği, 6 bin kız çocuğunun kaçırıldığı ve 400 bin insanın yerinden edildiği bu soykırımdan sonra da Ezidiler yakın veya uzak komşularından herhangi bir destek görmedi. Ne kaçırılan kız çocuklarının kurtarılması ne soykırımdan kurtulanların rehabilitasyonu ne Şengal’in yeniden inşası ne de bu insanlık suçunun faillerinin bulunup yargılanması için komşu ülkeler herhangi bir ciddi çabanın içine girmedi. 

Bu çabanın içine girmeyen komşuların başında da Şengal’e uzaklığı sadece 200 kilometre olan Türkiye geliyor. Hükümet bir tarafa sivil toplum kuruluşları da sivil herhangi bir şahsiyet de ciddi bir faaliyet yürütmedi. Aradan geçen 8 yılda çoğu hâlâ zor koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan Ezidiler için bir cılız ses dahi yükselmedi. Somali’den Endonezya’ya, Kırgızistan’dan Pakistan’a kadar insani yardım taşıyabilen Kızılay başta olmak üzere hükümet nereyi işaret ediyorsa oraya koşturan diğer insani yardım kuruluşları da Silopi’ye üç saat mesafedeki Şengal’e uğramayı düşünmedi.

Türkiye, bir soykırımdan kurtularak ülkeye gelenler için uluslararası koruma statüsü tanımadı, şu anda Mardin’de yaşayanlar gibi çoğunu statüsüz bıraktı. Komşu ülkelerin bu kayıtsızlığı karşısında Avrupa ve Amerika’da ise çok daha farklı bir çaba söz konusu. 74. Ferman, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda’dan sonra Almanya’da soykırım olarak kabul edildi. Soykırımı tanıyan son ülkelerden olan Almanya, insanlığa karşı suça ilişkin delillerin temini ve Ezidi toplumunun yeniden inşasına destek olmak için ayrıca finansal desteği artırma kararı aldı. Almanya, bu karar doğrultusunda faillerin bulunup yargılanmaları için de çalışmalarını artıracağını duyurdu.  

ABD, Kanada, Fransa, İngiltere gibi hükümetlerin parlamentoları soykırımı tanıyan ulusal parlamentolardı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi de 2016’da yayınladığı raporda IŞİD saldırılarının soykırım olduğunu ve “Ezidi kimliğinin silinmeye” çalışıldığını açıklamıştı. Diğer komşu ülkeler gibi Türkiye ise soykırımın tanınması konusunda bir adım atmadı, aksine HDP milletvekillerinin son yıllarda tekrarla hazırladığı kanun teklifleri gündeme dahi alınmadı. Bu yaklaşımın bir yansıması olarak Türkiye’de yakalanan hiçbir IŞİD mensubunun Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen “soykırım ve insanlığa karşı suçlar” kapsamında soruşturulması veya yargılanması yoluna gidilmedi.

Hükümetin uzun süredir yürüttüğü politika, Kürt olan herkes ve her şeye karşı medyadan bürokrasiye, sivil toplumdan kamuya bir dirence dönüşmüş durumda. Ezidi Kürtler de bu direncin sonucu olarak paylarına düşeni bu şekilde alıyor. Ezidi soykırımı, komşuların desteği olmasa mümkün olmayabilir veya IŞİD’in istediği şekilde sonuçlanmayabilirdi. Ancak aynı yakın ve uzak komşuların Ezidilere yönelik yaklaşımı, IŞİD’in uzun vadede gerçekleşmesini umduğu beklentileriyle paralellik taşıyacak şekilde sürüyor. Ezidilerin bu coğrafyadaki bitmeyen “fermanı” komşuların elinde bu haliyle devam ediyor.

Tüm yazılarını göster