Erdoğan Vaşington'da: Bu da mı gol değil?

Basın toplantısında gülücükler, şakalar, iltifatlar havada uçuştu. Senatör Graham, Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı’nı askıya aldı. S-400 konusunda zaman kazanıldı. Eskiden komisyona havale edilirdi ya ipe un serilecek konular, bu defa da Kalın-O’Brien “hemen” çalışmaya başlayacaklarmış dosya üzerinde.

Aydın Selcen yazar@gazeteduvar.com.tr

Bal gibi gol. Bütün ortaların çakılı oynayan kalıplı santrfor Trump’a şişirildiği doldur-boşalt diplomasisi yine semeresini verdi. Damatlar, artık Yalçındağ mı, yoksa Albayrak mı, hangisi muhatap damat Kushner üzerinde daha etkin ise, o arka kanal da iyi işledi. Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ocak ayının ilk yarısında Ankara’ya geleceğinin duyurulması, kadayıfın üzerine kaymak oldu.

Basın toplantısında gülücükler, şakalar, iltifatlar havada uçuştu. Senatör Graham, Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı’nı askıya aldı. S-400 konusunda zaman kazanıldı. Eskiden komisyona havale edilirdi ya ipe un serilecek konular, bu defa da Kalın-O’Brien “hemen” çalışmaya başlayacaklarmış dosya üzerinde. Çalışılacak ne olabilir, Erdoğan defalarca yineledi, Vaşington dönüşü “şu fakiri biraz tanıyorsanız” diyerek tekraren vurguladı, ki elhak tanıyoruz, S-400’de geri adım yok.

Öyleyse neyi konuşuyoruz, neyin yorumunu yapıyoruz, özcesi şu ortamda ya daha ne olacağıdı? Gerisi hiç kusura bakmayın laf-ı güzaf. Bundan iyisi, Şam’da kayısı. Ha, derseniz ki, “benim köftem nerede?”, siz daha bir süre kuru ekmek, kuru soğana talim etmeye, hadi bilemedin simit dişlemeye devam edeceksiniz. Hayat artık böyle anacım, bekleme yapma devam et, ekip otosu arkada, ceza kesmesin sonra.

Bir de resmin ortasındaki delik var. O denli iri ki içine kafanızı sokup tablonun arkasına bakabilirsiniz. O delikte hariciye var, yani yok. Paylaşılan görüntülerden görebildiğim kadarıyla heyetler arası görüşmeye dahi Sayın Vaşington Büyükelçisi katılmamış. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı O’Brien’in muhatabı, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın. Belki bu “sözcülük” ünvanı yerine fiili durumu resmiyete döküp Beştepe’de de Ulusal Güvenlik Danışmanlığı makamı ihdas edilse yerinde olacak.

Kulaklar radyolarımızda Vaşington’dan gol sesi beklenirken, cennet vatanımızda neler oluyordu? Rabia Naz Vatan’ın babasına merhum kızının otopsi görüntüleri izletilip, naaşının bulunduğu yerde uygulama yaptırılıyor, sonra eşiyle birlikte gözaltına alınıyordu. Üzerine sempatiklerin en sempatiği güleç yüzlü Sayın İçişleri Bakanı Soylu, “bulgular” diyor, yüreği yanan babanın hakaretlerini fedakârca sineye çektiğinden söz ediyordu.

Gaziantep’teki devasa cami inşaatında, “faraonik” der gavurlar böyle projelere haşa tövbe, kubbesinin 2019 yılında kurulmuş ahşap iskelesi çöküyor, enkaz altında kaybolan biçare mühendis bulunamıyordu.

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, hepimizin vergisiyle görev yapan bir bürokrat yani, hepimize ayar verip, bize nasıl yaşayacağımız konusunda ders veriyordu, kek-çay meselesi biliyorsunuz.

Gümüşhane’de on iki bin yıllık volkanik “dipsiz” göl dibinde define var açgözlülüğüyle, hem de valilik izniyle kurutuluyor, yine valilik “eski eser çıksaydı” diye açıklama yapıyordu. Sifonu çekercesine kuruttuk gölü. Ne simgesel, negzel.

Ankara Garı katliamında kızını, kızkardeşini kaybeden Suruç Belediye Başkanı kayyum atanmasıyla birlikte, gözaltına alınıyor, adeta fethedilmiş gibi belediyeye devasa Türkiye bayrağı asılıyordu. HDP’nin bileğinin hakkıyla kazandığı belediyelere birer birer el konuluyor. Altı ay önce seçimlere girmesinde sakınca görülmeyen başkanlar tutuklanıp, içeri tıkılıyor. Bunların hiç biri haber dahi olmuyordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ermenilerin göçebe halk olduklarını, dolayısıyla Anadolu’dan şöylecenek dehleniverdiklerini anlatıyordu. Daha önce Erdoğan, Suriye çöllerine Arapların yaşama biçimlerinin uygun olduğunu belirterek, Suriyelilerin buradan oraya, Kürtlerin de oradan artık nereye ise gönderilmeleri üzerinde duruyordu.

Ahmet Altan, bir salındı, bir tutuldu. Halbuki işte ne zarif yorumlar vardı daha dün, Altan’ın özgürlüğüne kavuşması, efendim Abdülhamit Gül beyin reformları, öyleyse Kavala da Aralık ayında serbest mi kalacaktı, ay hadi inşallah filan idi.

TBB Başkanı Feyzioğlu, on iki baronun seçimli kongre çağrısına uymuyor, “büyük devlet” oluşumuzdan bahsediyordu onun yerine. Neden uyacaktı ki, ben olsam ben de takmam.

Nice ümitler bağlanan MEB Selçuk, yeni tasarlanan beyaz önlük icraatını tanıttı. Kara tahta, kürsüden öğrencinin üç numara tıraşlı kafasına nişanlanan tebeşir yok. Olsun. Beyaz tahta bile kullanılmıyor artık galiba ama işte önlükler şık oldu bak.

Anamuhalefetin “umudu” İmamoğlu, Paris, Berlin derken şimdi Londra’ya gidiyor: Kahramanın Yolculuğu. Anamuhalefetin “umutsuzluğu” Kılıçdaroğlu da “tank-palet, bulurum gizli kararnameyi” filan bir şeyler anlatıyor. Zaten perde arkası temaslarda, HDP’nin CHP’nin umursamaz tavrını fazla şey etmediği konuşuluyormuş, öyleyse durmak yok, istirahate devam.

Bu arada, AKP hem mağdur ama hep mağrur: Büyükşehir belediye meclislerinde demokrasi mücadelesi veriyor, muhalefet dersi veriyorlar anamuhalefeti. Yerseniz tabii, buyurun canlı yayınlanıyor toplantılar. Öbür meclisi mi sordunuz, TBMM olan? O şimdi asker.

Bu Pazar benden bu kadar, “çabalama kaptan ben gidemem” diyorum siz değerli okurlara. Yukarıdakilerin aşağı-yukarı hepsi bir haftaya sığdı. Siz de yüzünüzde bir nem hissedip, “ya Rabbi şükür yağmur atıştırmaya başladı” mı dediniz? Ben öyle dedim hamdolsun. Ama gündem Vaşington. Ama bak bakalım nasıl ABD yaptırım uygulayacak.

Vaşington’a, Moskova’ya, Brüksel’e değil, aynaya bakmak zamanı. Uyan sunam uyan.

Tüm yazılarını göster