Dün gece yaşlanan öyküler

Onur Akyıl’ın, yeni kitabı Dün Gece Çok Gençtim Can Yayınları'ndan çıktı. Kitaptaki öyküler, okuyanın dilinde bir yaşamın özeti olarak dilleniyor.

Abone ol

Anıl Mert Özsoy

Son zamanlarda gelişen öykücülüğümüzde farklı biçem ve üslup denemeleriyle karşılaşıyoruz. Gündemin, yaşam biçimlerinin değişimi birçok noktada olduğu gibi anlatımımıza da yansıyor. Toplumsal bir yalnızlığa itilip, hayat tantanası içerisinde savrulduğumuz şu günlerde karşılaştığımız öyküler de kendini bu şekle sokuyor.

Onur Akyıl'ın Dün Gece Çok Gençtim'den önce Vietnam Mektubu (2008), Unutacak Kimsem Yok (2014), Yalnızlık Yengen Olur (2014) adlı iki şiir, bir öykü kitabı yayımlandı. Akyıl, şair kimliğiyle Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü ve Necati Cumalı Şiir Ödülü’ne layık görüldü.

Ferit Edgü’nün biçem denemeleri kendi kuşağı için devrim niteliğindeydi. Bunun en güzel örneklerinden birisi şüphesiz Hakkari’de Bir Mevsim kitabıdır. Parçalı, kesikli anlatımının yanı sıra yakaladığı detaylar ile okuyucuyu, tabiri caizse yerden yere vuruyor. Edebiyatımızın en önemli isimlerinden Bilge Karasu, dil işçiliği ile gelecek kuşağa çok ciddi bir miras bıraktı. Dil ile kurduğu bağ, anlatımı zenginleştirmek için harcadığı emek, bir tek kelimeyi dahi fazla kullanmama çabası, edebiyatımızın bugünkü noktaya gelmesinde çok önemli bir etken oldu. Çağdaş yazarlarımız bu mirasın sahiplenicileri olarak metinlerinde feyz aldılar.

Bu mirasla yola çıkan günümüz öykücüleri biçem ve üslup denemeleri ile kendi kuşaklarının öncüleri olmaya niyetleniyor. İlk akla gelen öykücümüz Bora Abdo oluyor. Yarattığı atmosfer ve anlatımı başlattığı nokta ile kendi kuşağının en özgün sesi diyebiliriz. Üslup noktasında lirik anlatımı öyküye serpiştiren isimlerin başında Murat Özyaşar, Mustafa Orman ve Onur Akyıl geliyor.

Dil oyunları,  gündelik hayatta karşılaştığımız durumları bir başka çerçeveden bize aktarıyor. Kimine göre sıradan denebilecek hikayeler dilin imkanlarıyla bizleri çarpan öykülere evriliyor.

Dün Gece Çok Gençtim, tam olarak bu noktada kendini diğerlerinden ayırıyor. Yazarın gözlem yeteneği ile dil becerisi bir araya geliyor. Sesin muazzam ritmiyle karşı karşıya kalıyoruz. Gerçekçiliğin etrafında debelenen öyküler dil oyunları ile bizi gerçeküstü bir noktaya taşıyor. Kelimelerin cımbızla seçilip işlendiği cümlelerin ritmi, öykülerin atmosferinde kendi kendini var ediyor.

YILGINLIĞI ÖYKÜYE DEVİRİYOR

Kitap genel olarak üç ana tema etrafında dönüyor: Muhalif insan, yalnız insan ve aşık insan… Erkek anlatıcının hakim olduğu öyküler naif bir söylemle kendi derdini anlatıp kenara çekilmeyi amaçlıyor.

‘’Dün gece. Nasıl oldu anlamak zor; koynunda Meryem’in, uzanmış, yorgun. İçmişiz biraz; yeryüzü içmiş, öfkeler, kırgınlıklar, her şey sarhoş. Aldatıyor kocası; buluşuyoruz arada. Çok sevmenin şehri, çok sevmenin odaları, çok sevmenin yalnızlığı.  Suçsuz dokunuyoruz birbirimize; suçsuz, ihanetten uzak. Başka şeyler; konuşmanın, sözcüklerin yerini alan başka şeyler. Bir sır terliyor aramızda; gözleri açık, gözlerimin içine bakıyor. Bir çığlık geçiyor kadınlığından; bir çığlık yaşamak, daha çok yaşamak istiyor…’’ syf.13

Yazar, yukarıdaki alıntı ile başlıyor anlatmaya… Kitaba adını veren Dün Gece Çok Gençtim adlı öyküsünde yasak aşkın bir adamı hırpalamasıyla karşılaşıyoruz. Anlatıcı duygulara yasak konamayacağını dillendiriyor. Asonans ve aliterasyonlar ile yakaladığı ritm bizi, anlatılan anın içine hapsediyor. Zengin bir anlatımla karşı karşıya kalıyoruz. Yazının iki disiplinini, şiir ve öykü, iç içe sokuyor. Ana rahminde birbirlerine yoldaşlık ettiriyor.

Çağımızın yalnızlığına vurgu yapan yazar, kendini toplumsal  meselelerden koparamıyor. 80 darbesi sonrası tüm ülkeyle birlikte sanatın üzerine de inen kara bulutları romantik bir yerden kavrıyor. Döneminin gerilla solcularının yaşadığı hayalkırıklığını, üstlerine sinen kaybetmişliği ve yılmışlığı okura aktarırken gerçek bir masa etrafında topladığı insanların dilinden aktarıyor. Romantik, eskinin solcuları, rakı sofrasında dünya hallerini tartışırken günümüze yansıyan gerçekliği yüzümüze çarpıyor. Bir kuşağın, kendilerinde kader belledikleri davalarında, yaşadıkları yılgınlığı öyküye deviriyor.

‘’Yenilmiş, tükenmiş neferleri çok olsa da hala dünyanın bir yerlerinde güzel günler için çoğalıyor binlerce başka anı…

Her yeni gün hep yeni bir insan.

Devrim azcık uzakta.

Ertesi sabah gökyüzü, maviden açık.’’  syf.38

Yazar, yaşadığı dünyaya olan öfkesini lirik bir anlatımla yoğuruyor. Kendi payına dertleniyor. Genç bir adamın dilinden, parasızlığı, bir kadının yangınında için için dağlandığı, yıkık duvarların ardındaki anıları öykülüyor.

YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

‘’Her şey. Sonsuzluğa kadar süren her şey.

Taşlıkta, bir sabah yıllar sonra, çıldırtan incelikte ama alevden bir yaz rüzgarı.

Bir haber, bir umut, bir uzun boylu ihanet.’’  syf.94

Dün Gece Çok Gençtim, okuyanın dilinde bir yaşamın özeti olarak dilleniyor. Anlatılan öyküler, alnımızdaki çizgiler misali yaşlanıyor. Bir güzel anı, yaşanmış kötü günlerin hatrı, dudaklarından öpülmüş bir güzel kadın gibi zihnimizde yuvalanıyor.