Deprem tehlikesine karşı dikkat!

Şehircilik Bakanı’nın verdiği rakama göre şehrin 7.7 bir depremle altının üstüne geldiği bir ortamda, bugün dahi bir “cehennemi” andıran İstanbul’da milletin birbirinin elinden ekmeğini almaya çalışacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Araçlarla işgal edilmiş böyle bir şehirde başta güvenlik olmak üzere gerekli hiçbir düzenlemeyi yapabilmek, depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek imkansızdır. Yani özet olarak tabii ki “Sıkıyönetim”…

Kürşat Bumin kursatbmn@gmail.com

Geçen hafta başında Karaburun (Ege) merkezli 6.3 şiddetinde bir depreme şahit olduk. Ege’nin bir ilçesinde bizzat şahit olduğum sarsıntı bayağı korkutucuydu. Söz konusu felaketle köyde/kasabada karşılaşmak sarsıntıyı büyük şehirlerde yaşamaya kıyasla muhakkak ki daha az ürkütücü. Yerküre sallanmaya başlayınca oturduğumuz sokak kahvesinin saçakları altından hızla uzaklaşmak zor olmadı. Ama siz bu ve biraz daha şiddetli bir depremin İstanbul’u vurduğunu hayal edin; Başta Şehircilik Bakanı olmak üzere eli kulağında olduğu tekrarlanan böyle bir felaket karşısında (maazallah) İstanbulluları nelerin beklediğini düşünmek bile istemiyorum.

Normal” zamanında bile yürümeyen trafiği, caddeleri/sokakları dolduran ahalisi ve de tabii ki en önemlisi yine başta Şehircilik Bakanı olmak üzere bilirkişilerin tespitlerine göre yıkıldı/yıkılacak on binlerce konutuyla bir “cehennemi” andıran İstanbul’un hali böyle bir durumda ne olacak?

İsterseniz böyle bir felaketin ardından şehrin (işin "ekonomik yıkım" yanını bir tarafa koyalım) idari yapısının nasıl bir hal alacağına dair öngörümü gecikmeden söyleyeyim: İstanbul tabii ki “sıkıyönetim” ilan edilmiş ve bu yönetimin yöneticilerine teslim edilmiş bir şehir olacak… Dolayısıyla bu şehirde vali, belediye başkanı, kaymakam, savcı, hakim gibi devletle ilgili kişi ve kurumlar “açığa alınmış” olacak.

Aslına bakacak olursanız bu devir teslimin mutlaka olması gerektiğini de söyleyebiliriz. Şehircilik Bakanı’nın verdiği rakama göre şehrin 7.7 bir depremle altının üstüne geldiği bir ortamda, bugün dahi bir “cehennemi” andıran İstanbul’da milletin birbirinin elinden ekmeğini almaya çalışacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Araçlarla işgal edilmiş böyle bir şehirde başta güvenlik olmak üzere gerekli hiçbir düzenlemeyi yapabilmek, depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek imkansızdır. Yani özet olarak tabii ki “Sıkıyönetim”…

Umarım bu öngörümden İstanbul depremi ile yakından ilgilenen Şehircilik Bakanı da haberdar olur. Şehircilik Bakanı’nı niçin ikidir anıyorum? Sebebi apaçık: Çünkü bu bakan ülkeyi yönetenler içinde bize sıklıkla “İstanbul yıkılacak!” uyarısı yapan kişi. Şöyle böyle değil, hemen ay fırsat buldukça İstanbul’un 7.7 gibi büyük felaketin eşiğinde olduğunu hatırlatıyor… İyi güzel de bu “uyarılar” karşısında milyonlarca İstanbullu (dua etmekten başka) ne yapsın?

Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, İstanbul’u tehdit eden büyük deprem hakkında kaç kere açıklama yaptı diye küçük bir araştırma yaptım. Sonuç gerçekten “endişe verici”. Önümdeki döküme göre bakan 2017’de Ocak ayından başlayarak yedi kez açıklama yapmış. Birbirinin benzeri bu açıklamalardan birisi şöyle:

“İstanbul’da deprem olursa felaket olur. Bilim adamları en geç 2030’a kadar Marmara’da deprem olacağını ve en az 7,2 şiddetinde olacağını söylüyor. Buna hazırlık mıyız?”

İstanbul’da ikamet eden birisi olarak sorusunu şöyle cevaplayayım: Hayır değiliz, çünkü biz ne yapabiliriz, elimizden ne gelir ki? Aslına bakacak olursanız bakanın bize yönettiği soruyu asıl bizim ona yöneltmemiz gerekmiyor mu? Şu soruyu mesela: “İstanbul’un yaşadığı büyük depremin üzerinden 20 yıla yakın zaman geçtiği halde niçin hiçbir ciddi önlem alınmadığını sizin kendinize ve hükümetinize sormanız gerekmiyor mu?”

Şehircilik Bakanı’nın bir başka açıklamasında önümüze koyduğu reçete şöyle bir şey:

"Depreme dayanıksız olan yapıları böyle bırakmayıp, yenileme ve dönüşüm çalışmalarını devam ettirmeliyiz. İstanbul özelinde tüm bilim adamları 2030 yılına kadar bir depremin olabileceğini söylüyor. Bu depremin de 7 şiddetinde olabileceği öngörülüyor. Kentsel dönüşüm burada devreye girmeli ve bunu bir fırsata çevirmeliyiz. Her yıl 200 bin bağımsız birimi dönüştürebilirsek İstanbul'u depreme hazırlamış oluruz."

İstanbul’u tehdit ettiği söylenen 7.7 şiddetindeki depreme yirmi yıla yakın zamandır tek bir ciddi önlem alındığını siz hatırlıyor musunuz? Bırakın önlem almayı “toplanma alanları” denilen sığınma noktalarının bu yirmi yılda nasıl başka amaçlar için kullandırıldığını hatırlatmaya gerek yok herhalde…

Şehircilik Bakanı’nın sözünü ettiği “kentsel dönüşüm” konusuna gelince: Önce, İstanbul’da tanıdığım bir mahalleye ilişkin gözlemimi aktarayım. Bu çok geniş mahallede yapıların büyük çoğunluğu “çürük raporu”nu çoktan hak etmiş durumdalar. Bu yapılarda yaşayanlar (da) tabii ki deprem tehlikesine karşı binalarını yenilemek istiyorlar. Ama mümkün olmuyor bir türlü. Niçin, çünkü bu bölgedeki imar uygulaması pek çoğu dört kat olan bu yapılara ancak bir kat fazla yükselme hakkı tanıyor. İyi ama bu yapıların çoğu için yapının bir kat fazla hak tanınarak yenilenebilmesi kapısı çalınan müteahhitlere cazip gelmiyor. Oysa görüyorsunuz; “kentsel dönüşüm” yolu ne kadar kolay: Beş kat izni yerine ver altı kat iznini olsun bitsin bu iş ve böylece Şehircilik Bakanı’nın depreme ilişkin açıklamaları da son bulsun… Niçin altı değil de beş kat? Madem ki 7.7 şiddetinde bir deprem kapıda, yüz binlerce insanın enkaz altında kalma ihtimalinden söz ediliyor, niçin bu inat? Bu işlerle ilgilenen bir tanıdık bu sorunun cevabını bir yetkiliden şu şekilde almış: “Alt yapı kaldırmaz…” Demek, İstanbul’u Katar’a benzeten o onlarca katlı yapılar “alt yapı” için bir sorun teşkil etmezken, mahallede bir kat fazla yapı bütün alt yapı sistemini felç edecek? Bana sorarsınız, Şehircilik Bakanı konuya bir de bu açıdan bakmalı.

İstanbul’da “alt yapı” titizliği! Bırakın alt yapısını şehrin üst yapısı bu haldeyken, sırası mı şimdi alt yapının? Bırakalım şehir sakinlerini canından bezdiren trafik yoğunluğunu, Geniş bulvarların kaldırımlarının en az yarısının kafe-dönerci-pastacı esnafı tarafından nasıl paylaşıldığını görmüyor muyuz? (Bu uygulamanın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı’nın girişimiyle başladığını unutmayalım. Başkan’ın kaldırıma yayılmış işletmesini gören esnaf da haklı olarak gecikmeden kaldırımlara yayılıvermişti.) Yeri gelmişken (Şehircilik Bakanı’na iş çıksın diye!) otomobillere öncelik veren bir anlayışla düzenlenmiş İstanbul’da yayaların karşıdan karşıya geçme mücadelesinin -7.7 şiddeti gibi- nasıl tehlikeli bir iş olduğunu da hatırlatalım. (Bu konuyla ilgili bir gözlemimi de aktarmadan nokta koymayacağım: Mecidiyeköy kavşağında görme engelli yayaların karşıdan karşıya geçmelerini güvenli hale getirmek amacıyla yerleştirilen sesli uyarı sistemi (iki yıldır) yanlış uyarı veriyor: Caddede trafik akmaya başlayınca sesli uyarı sistemi başlıyor “Şimdi karşıya geçebilirsiniz” komutu vermeye!)

"Depreme dayanıksız olan yapıları böyle bırakmayıp, yenileme ve dönüşüm çalışmalarını devam ettirmeliyiz. İstanbul özelinde tüm bilim adamları 2030 yılına kadar bir depremin olabileceğini söylüyor. Bu depremin de 7 şiddetinde olabileceği öngörülüyor. Kentsel dönüşüm burada devreye girmeli ve bunu bir fırsata çevirmeliyiz. Her yıl 200 bin bağımsız birimi dönüştürebilirsek İstanbul'u depreme hazırlamış oluruz."

Tüm yazılarını göster