Demokratik muhalefet için bir sened-i ittifak önerisi

Seçim barajını sıfırla, siyasal partiler kanununu çöpe at. AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı bile bir numara bol geldi madem, belediyelere kayyum atamasının önüne geçecek bir düzenlemeyle yetin. MGK’yı TBMM’ye hesap verir hale getir. Aç MASAK’ın önünü, para aklama ve yolsuzluk alanında bir “temiz eller” operasyonu yürütsün...

Aydın Selcen yazar@gazeteduvar.com.tr

“Rüşvetin belgesi mi olur ulan pezevenk?!” Veciz ve nice tarih kitaplarının toplamına bedel bu soruda olduğu gibi “muhalefetin anti-demokratik olanı da mı var hıyarağası?” mı dediniz? Hep diyorum, ne varsa okurdan gelen “eyvallah” dedik, haklısınız. Ama “e sen de haklısın…” derseniz, yani gönlümü alırsınız. Yine üzerime vazife olmayan, kalfa kafamın basmadığı ince mühendislik işlerine kalkışacağım zira.

Oysa büyük Necatigil’in “Sevgilerde” şiirindeki gibi “gizli bahçenizde açan çiçekler vardı, vermeye az buldunuz yahut vaktiniz olmadı.” Rahmetli sağ olaydı sonunu da “öyle mi alay komutanı?” diye bağlardı belki. Hani hava da yağmurlu neredeyse kendimi alamayacağım iç sıkıntısıyla “ay o günler, o günler, şimdi yabancı gibiler…” diye devam edeceğim, durdurun beni. Halbuki konu mu yok?

Olmaz mı, çok. Dışişleri, Yunanistan’la 61. tur (evet, öyle bir “terra incognita” keşif yolculuğu ki, Kaptan Körk’ün yıldız seyir defteri mübarek, yazıyla: Altmışbirinci) Türkiye-Yunanistan istikşafi görüşmelerinin 25 Ocak günü İstanbul’da yapılacağını açıkladı. Mesela ben dış haberler müdürü olsam, “yemekte rakı ikram edildi mi, onu getir bana şekerim” derdim muhabir arkadaşıma, manşet bu. Yoksa hangi kaldırılmamış taşı kaldıracaksın, altmışbirinci görüşmede? Ama konuşmuş olmak için konuşmak da iyidir çatışmaktan, hele “Mavi Vatan” çekilmişken Antalya Körfezi sularına. 

Olimpiyen kibir dağlarının nadide tanrılarından İbrahim Kalın, “Bizim (Biden) geçiş ekibiyle şu ana kadar yaptığımız temaslar gayet olumlu. Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmek istediklerini, yeni bir sayfa açmak istediklerini ifade ediyorlar. Gelen ekibin de (…) daha kurumsal, daha ilkesel birtakım ilişkilerin kurulabileceği bir ekip olduğu görülüyor” dedi. ABD’de başkanlık değişiminde resmen işbaşı yapmadan “ekip” yabancılarla konuşmaz. Nereden mi biliyorum? Hasbelkader, tam Obama işbaşı yaparken tayin olup, göreve başlamıştım Vaşington’da, oradan. Ya başkanlık rejimi Ankara’sındaki “kurumsal” ilişkiler kısmı? Acaba Kalın’ın görüştüğü, kendi de vekili Rayburn da görevi bırakmış Jeffrey ekibinden “junior” bir yetkili olmasın? “Her düşündüğünüze inanmayın” der Amerikalılar.  

Örnekse Murat Yetkin, “Toplantıya katılan TAİK yönetim kurulu üyeleri ABD Büyükelçisinin özellikle yaptırım konusundaki katı tutumu ve üslubuyla adeta buz kesti” diye veriyor kulis yorum-haberini. “Ekipten” değil herhalde Satterfield. Ama durun, CIA direktörü atanan, kendi gibi “arabist” Büyükelçi Burns’ün “devresi” ve “ekürisi” olmasın adıgeçen? Bir de eski “PKK sempatizanı”, yeni “NSC” (yani Beyaz Ev) Ortadoğu Temsilcisi McGurk’e uygulanacak protokol mevzusu var. Yeni Savunma Bakanı (e.) Org. Austin’in eski CENTCOM olması da cabası.       

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu AB üyesi ülkelerin Ankara büyükelçileriyle görüşecekti (keza bu satırların yazıldığı) Salı günü. Ardından büyükelçilerin, geçen Kasım ayında ani bir zihin berraklığıyla “kendimizi başka yerlerde değil Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile kurmayı tasavvur ediyoruz" açıklaması yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da kabulleri öngörülüyordu. AB Parlamentosu Türkiye Raportörü Amor ise T24’e “Türkiye’nin Avrupa rotasına dönüş söyleminin olgularla desteklenmesini bekliyoruz” diyordu aynı gün. Demekle kalmıyor, daha neler neler söylüyordu. Oraya bakmayalım.  

Moskova’da üç kişilik bir masa kuruldu. Masa yuvarlak, başına demeyelim de evsahibi koltuğuna “dostumuz Sayın Putin” oturdu. Konuk sandalyelerine ise Aliyev ve Paşinyan. Hariciyeyi, cihet-i askeriyeye terk edersen ne olacağını Libya’da muhayyel büyük petrol ikramiyesinden elinde kalan amorti Vatiye Üssü’nde gördüğün gibi, sen de tepesinde bir general altında otuzbeş subayın görev yapacağı “ortak komuta merkezi" zaferiyle ayrıldın Bakü’den. Ne dönebilirsin artık Minsk Grubu’na, ne Ermenistan’la “madem işgal bitti” deyip diplomatik ilişki tazeledin. “Altılı” demiştin Türkiye, Rusya, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, İran’ı sayıp, iyi de etmiştin de, arkasını getiremedin. Hani sahada olan, masada başköşede olurdu, neden? Zahir masa yuvarlaktı, olamadı. 

Uçağın merdivenlerinin hemen dibinde kucakladı veliaht prens MbS, Katar Emiri Samim El Sani’yi. Emir de emir gibi emirmiş maşallah, ağır sıklet MbS bile yavrusu gibi kaldı kollarının arasında. O lahzada barışıverdi SA ile Katar. BAE Dışişleri Bakanı Gargaş da “olumlu mesaj verdi” Ankara’ya, “ilişkilerin karşılıklı olarak egemenliğe saygı çerçevesinde normalleşmesini istediğini” söyledi. Bir ileri karakolumuz da Katar’da malum. Cebi dolu olan da konuşuyor, adalesi şişkin olan da. Acaba günün birinde öğrenir miyiz bizim şarki medar-ı maişet motorunun biteviye işlemesinde Katar’ın payını? Buradan oraya, oradan buraya, al gülüm ver gülüm. CHP sözcüsü Öztrak’ın deyişiyle “tek kuruş borcu olmayan, kasasında milyarlarca lirası olan Türk Telekom’u soyan, kuruş ödemeden milyarlarca dolar vurgun yapan Lübnanlı Saad Hariri’yle aynı masaya nasıl oturulduğunu” öğreneceksek eğer, belki.

Masa var, masalar var. Gelelim öyleyse nihayet, değerli hocalarımız Ali Yaycıoğlu’nu ayrı, Murat Sevinç’i ayrı “acı acı gülümsetmek” pahasına şu “sened-i ittifak” meselesine. Seçim barajını sıfırla, siyasal partiler kanununu çöpe at. AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı bile bir numara bol geldi madem, belediyelere kayyum atamasının önüne geçecek bir düzenlemeyle yetin. MGK’yı TBMM’ye hesap verir hale getir. Aç MASAK’ın önünü, para aklama ve yolsuzluk alanında bir “temiz eller” operasyonu yürütsün. Kamu İhale Yasası’nı AB’yle uyumlu biçimde “dümdük” sabitle. Yargıçlığı ve savcılığı “özerkleştir.” İfade özgürlüğünün önünde “hassasiyetler”, basın ilân şeysi vb. ne engel varsa sıfırla, gitsin. Diyanet bütçesini de MEB’inkinin yüzde birine endeksle geç. Gerisini bırakın şimdilik dağınık kalsın, atın kameraların önünde imzaları, koyun partilerin web sayfalarına şu sekiz satır metni olsun bitsin. İster zamanında, ister erkenden olsun seçim, ama biz olacağı şimdiden bilelim.       

Necatigil dedik, Ferdi’ye uğradık, Yüzyüzeyken Konuşuruz’la bağlayalım: “Yarın sabah geri gelmeyecek misin? Ben mi kalkayım yoksa çayı sen demleyecek misin? Madem öyle lafı uzatmaya gerek yok, ben mi öleyim yoksa ateş edecek misin?” Davet eden de yok ama oturmuş bulundum işte böylece apansız şu efsunkâr memleket masasına: “Çağrılmayan Yakup” mu dediniz, hani “vokasyon” bağlamında? Yok, artık o kadar uzun boylu değil, yazı hepten güldesteye dönecek o zaman. Edip Baba’ya özenip, tranş portakallı votka ısmarlayan bir yeniyetme vardı bir vakitler Hayal Kahvesi’nde bardaki jetonlu telefonun hep yanına oturan. Orası kapanalı çok oldu, votka da ateş pahası. Yoksa siz de mi sıkıldınız partiden? Ben patladım.  

Tüm yazılarını göster