Demokrasiyi yeniden inşa etmek?

İmamoğlu artık bir simge. Yitirilmiş demokrasi vaadinin, ortak geleceğin yeniden inşası olanağının simgesi. Konumunun, kişiliğinin, üstlendiği yerel yöneticilik görevinin ötesine geçen pek çok yüklemi var bu adın.

Nur Betül Çelik nbcelik@gazeteduvar.com.tr

İstanbul’da yenilenen seçimler, kentin sakinlerinin bütün farklarına rağmen birlikte yaşama ihtiyacının somut karşılığı olarak demokrasiye işaret etmeleriyle sonuçlandı. Herhangi bir demokratik seçeneğin neredeyse olanaksızlığa dönüştüğü bir momentte, ortaklaştırılabilir gelecek tahayyüllerinin gerçekleşmesinin bir olanağı olarak demokrasi talebi ete kemiğe büründü. Ülkü Doğanay’ın Gazete Duvar’daki yazısından ödünç aldığım ifadesiyle “demokrasi arzusu”nun böylesine güçlü biçimde ifade edilmesi, umudu canlandırdı, politikaya duyulan güveni tazeledi.

Arzu güçlü bir kavram. Bir yandan bir eksikliği imlerken, aynı anda o yoksunluğun alanının, vaatle gerçek arasındaki boşluğun doldurulabileceği umudunu da içeriyor. Geleceğe ertelenmiş bir doyurulma, vaadi vadeden vaat. Belki de hiçbir zaman tamamen kapatılamayacak o açıklık, demokrasi mücadelesinin çerçevesini çiziyor, bu mücadelenin olabilirlik koşulu oluyor. Demokrasinin kendisi, o yoksunluktan gücünü alan bir vaat. Hep geleceğe ertelenen bir olanak. Gelecekse bugünden öteye bakma arzusunun simgesel karşılığı olmakla, hiç gelemeyecek olsa da bir imkan, bir umut olarak şimdide içeriliyor. Şimdiyi, bugünü sakatlayan o açıklık, günümüzü çekilmez kılan o kara delik, arzuladığımız yaşama dair imgelemimizi besliyor. Hedefler belirleyebilmemizi, belirsizlikten yepyeni seçenekler türetebilmemizi sağlıyor. Mesele kara deliğin çekimine kapılıp hiçliği seçmemekte, o belirsizliğin örttüğü umuda gözümüzü gönlümüzü açık tutmakta.

İmamoğlu artık bir simge. Yitirilmiş demokrasi vaadinin, ortak geleceğin yeniden inşası olanağının simgesi. Konumunun, kişiliğinin, üstlendiği yerel yöneticilik görevinin ötesine geçen pek çok yüklemi var bu adın. 31 Mart seçimlerinin hemen ardından başlayan mazbatasının elinden alınmasıyla, sonunda da 23 Haziran’da seçimlerin yenilenmesiyle bitmiş görünen süreçte İmamoğlu’nun gelecek arzusunun, ortak yaşam vaadinin, demokrasi imkanının simgesi olarak inşasına tanıklık ettik. Sonuç: O artık sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nden aday gösterilerek seçilmiş bir belediye başkanı değil. Bunun çok ötesine geçecek biçimde, pek çok farklı talebi eşdeğer kılarak bütün farklarına rağmen kendi adında soğurabilen bir politik simge, demokrasi olanağını türeten bir momentin karşılığı haline geldi. O nedenle tek başına liderlik becerisi, zeka veya karizma gibi kavramlarla açıklanabileceğini düşünmüyorum kazandığı başarının. Elbette örgütlülüğün bu simgesel inşa sürecindeki payını rezerv tutarak söylüyorum bunu. Uzun süredir açığa çıkamayan bir demokrasi arzusunun, somutlaşamamış taleplerin örgütlü bir mücadele ile, doğru söylemsel stratejilerle İmamoğlu adı etrafında eklemlenmesi bir anlamda tanık olduğumuz.

Peki şimdi ne olacak? Ne yapılmalı? İstanbul seçimi bir kapı araladı, şimdi yapılacak olansa o kapıyı ardına kadar açıp eşiği atlamak. İktidarın korku siyasetine teslim olmamak, demokratik talepleri ortaklaştırabilecek ittifaklardan kaçınmamak. Seçim süreci bize bu tür ittifakların politik açmazımızı kırabilmenin biricik yolu olduğunu kanıtladı zira. O halde birlikte mücadeleyi bir imkandan fiili duruma dönüştürebilmek gerekiyor. Mesela önümüze “kırmızı çizgiler” olarak dikilen engelleri sorunlaştırarak işe başlayabiliriz…

Tüm yazılarını göster