Cumhuriyet'in 100. yılında kadın haklarında hasar tespiti - 2: Eğitimde cinsiyetçilik

Eğitimde kalite ve düzey yükseldikçe kızların ortadan kaybolması hâlâ temel bir toplumsal gelişme ve demokrasi sorunu olarak masaya konmamış durumda.

Abone ol

Serpil Sancar* 

Günümüzde toplumsal gelişmenin önündeki engellerle ilgili temel sorunlarından biri kuşkusuz ki kız çocuklarının eğitimde yaşadığı cinsiyet temelli eşitsizliklerin varlığı. Aslında Türkiye’de içtenlikle sorulması gereken soru, şu: Gerçekten eğitimde cinsiyet eşitliğinden yana mıyız, yoksa farklı politik/ideolojik tercihlerimiz nedeniyle eğitimde kız çocuklarının farklı içerikte eğitilmesini mi doğru buluyoruz? Eğitimde kız çocuklarına eşit eğitim hakkının sağlanmasının Cumhuriyet’in tarihsel mirası olması gerektiğini göz önünde tutarak bu soruya yanıt vermemiz gerekir.

Eğitimde cinsiyet ayrımcılığının her boyutuyla gerçekten ortadan kaldırılmasının, erkek egemen toplumun en temel panzehirlerinden biri olduğu malum. Çünkü cinsler arasındaki tahakküm ilişkilerini besleyen güç eşitsizliklerinin en önemli kaynaklarından biri eğitim. Aslında durum, çocukların cinsiyetine göre farklılaşmış eğitim tercihlerinin olması ve bu nedenle ortaya çıkan fırsat eşitsizliklerinin, çözülmesi gereken bir toplumsal gelişme engeli olarak tanımlanmamasından kaynaklanıyor. Dahası, buna karşı telafi edici politikalara da yeterince itibar edilmiyor.

Türkiye’de eğitimdeki cinsiyet eşitsizliklerini, her yeni eğitim uygulaması ile kendini yeniden var eden erkek önceliği ve üstünlüğünün sonucu olarak tanımlamamız gerekiyor. Toplumun eğitim politikalarının tespitinde etkili muhafazakâr kesimler kız ve erkek çocuklarının aynı şekilde eğitilmesini sakıncalı buluyor ve istemiyor; bunun aile yapısını ve çocuk yetiştirme kültürünü bozacağına inanıyorlar ve “fıtrat” dedikleri cinsiyet farklılıklarına göre eğitimin de farklılaşması gerektiğini düşünüyorlar.

EĞİTİMDE YENİ VE YENİLENEN CİNSİYET EŞİTSİZLİKLERİ

Eğitimde cinsiyet eşitliğinden, cinslerin birbirine benzeştirilmesi ve aynı olmasını anlamıyoruz elbet. Cinsiyet eşitliği toplumda cinsiyetleri nedeniyle insanların yaşadıkları farklılıkları dikkate alarak, farlı olanların toplumsal güçlerinin dengelenmesi anlamına gelir. Yani cinsiyet eşitliği, kamusal fırsatlara ulaşım hakların ve fiilen erişimin cinsler arasındaki dağılımını dengeleyerek cinsler arasında oluşacak güç asimetrilerini önlemeyi amaçlar. Bu sayede bir cinsin diğer cins üzerinde sistematik, kurumsal ve pratik düzeyde tahakküm kurmasını, yani iktidar oluşumunu engellemeye çalışır.

Türkiye’de konuyu düşünmeye genç nüfusun “ne eğitimde ne istihdamda” (NEEN) olan kesiminin cinsiyet farkını görerek başlamakta yarar var. TÜİK’in 2020 verilerine göre 15-24 yaş grubunda olan 11.7 milyon gencin 3.3 milyonu, yani yüzde 28’i ne eğitimde ne istihdamda. Bunların içinde 1.3 milyon erkek var (erkek nüfusa oranı yüzde 21), 2 milyon kadın var (kadın nüfusa oranı yüzde 36). Yani 15 yaşından sonra her üç kadından bir okumuyor, çalışmıyor, evde oturuyor. Bu oran erkeklerde her beşte bire düşüyor (1).

Eğitimde kız çocuklarının yaşadıkları ayrımcılıklara somut olarak örnekler verelim. Türkiye’de cinsiyet eşitsizliğinin ilkokul öncesi eğitimden başladığını görüyoruz. Okul öncesi resmî okullarda kızların oranı yüzde 48 iken oğlan çocukları oranı yüzde 52.

Yeni bir öğretim türü olarak icat edilen açık öğretim ve 4+4+4 olarak bölünen temel zorunlu eğitim (son 4 yılı) kız çocuklarının evde oturarak okumasına yol açıyor. Bu da kız çocuklarının erken yaşta toplumsal yaşamdan kopmalarına ve elde edebilecekleri sosyal öğrenme süreçlerinden mahrum kalmalarına yol açıyor. Evde oturarak okul ve yüz yüze eğitimden ayrılmaları erken yaşta ve hatta zorla evlen(diril)meleri olasılığını artırıyor.

Ayrımcılığın yeni ve izlenmesi gerekli alanlardan biri ise açık öğretimde ortaya çıkan cinsiyet temelli ayrımcılıklar. 2012 yılından bu yana, eğitimin zorunlu olduğu 12 yılın son 4 yılında, öğrenciler açık öğretim okullarında eğitime devam etme seçeneğine sahipler. Ortaöğretimdeki öğrencilerin yüzde 24’ü açık öğretim lisesinde öğrenim görüyor.

Açık orta öğretimdeki öğrenciler içinde kızların oranı yüzde 64. Kız öğrencilerin açık orta öğretimde çoğunluğu oluşturmalarının nedeni evden okutuluyor olmaları. Yani evde ev işi yapıyorlar veya ergen yaştaki kızların okula gitmek için evden dışarı çıkmaları, onların cinsel denetimi açısından sakıncalı görünüyor.

Her tür özel okulda cinsiyet eşitsizliği, devlet okullarına göre daha fazla. Aileler daha kaliteli olduğunu varsaydıkları için çocuklarını okutmak için para ödemeye razı olduklarında tercihlerini oğlan çocuklarından yana yapıyorlar. Kız çocuklarının oranı özel ilkokullarda yüzde 47, özel orta öğretim okullarında yüzde 43; yani eğitim düzeyi yükseldikçe özel okullarda kızların geri kalışı artıyor.

Asıl cinsiyet ayrımı, meslekî ve teknik eğitimde ortaya çıkıyor ve bu alanda mevcut devlet okulları cinsiyetçi özelliğini, geçmişte olduğu gibi, bugün de koruyor. Kız öğrencilerin oranı devlet meslek okullarında yüzde 39, özel mesleki teknik eğitimde ise yüzde 30’a iniyor. Meslekî açık öğretimde ise kızların oranı ancak yüzde 32 oluyor; eşitsizlik katlanarak büyüyor.

DİNÎ EĞİTİM VE AYRIMCILIK

Son yılların en ciddi ayrımcılık örneklerinden biri ise her tür ve her düzeydeki dinî eğitimde kız çocuklarının çoğunluğa geçmesi. Bu konuda hem Diyanet İşleri Başkanlığı (Kuran kursları açısından), hem Millî Eğitim Bakanlığı (imam hatip okulları açısından) hem de Yükseköğretim Kurulu’nun (ilahiyat fakülteleri açısından) dinî eğitime daha çok kız çocuklarının ve kadınların katılımını teşvik edici uygulamaları başka tür bir cinsiyet ayrımcılığı yaratmış durumda.(3) Dinî okullarda ortalama kız öğrenci oranı bugün için yüzde 56. 2006-2017 döneminde imam hatip okullarında kız öğrenci sayısı yüzde 459 artmış. Aynı dönemde imam hatip açık öğretiminde ise kız öğrenci sayısı artışı yüzde 8762, kız öğrenci oranı yüzde 63 olmuş. Diyanet’e bağlı Kuran kurslarında ise 2019 yılı itibariyle katılanların yüzde 81’i kadın ve kız çocuğu. Yine Kuran kursları bağlamında, 4-6 yaş grubuna yönelik dinî eğitime katılan çocukların yüzde 51’i de yine kız çocuk. Bu veriler bize kız çocukların ve kadınların, erkeklerden farklı olarak, “dindarlaştırılmaları” için tercih edilen bir politikanın varlığını gösteriyor.

Din eğitimi gören kız çocukların desteklenmesi burs ve yurt olanaklarının dağılımına bakınca daha net görülüyor. Kız öğrenciler eşit biçimde bütün ortaöğretim burslarının en az yarısını alıyor ama burs ve pansiyonlardan en çok dinî eğitime giden kızlar, en az ise meslekî ve teknik eğitime giden kızlar yararlanıyor. 2019 yılı burslarının yüzde 35’i temel eğitime, yüzde 51’i orta öğretime, yüzde 0,1'i meslekî eğitime, yüzde 11'i dinî eğitime devam edenlere veriliyor (4). Dinî eğitim bursları ve yurtlarında kız öğrencilere sağlanan olanaklar diğer alanlardan 10 kat daha fazla (5).

Kızların başarısının ve cinsiyet eşitliği sadece tarafsız sınavlarla girilen başarıya dayalı eğitim ile sağlanabiliyor (6). Kız çocukları tarafsız sınavlarla girilen okullarda eşitliği yakalıyor: Örneğin fen liselerinde kız öğrenci oranı yüzde 52.

“Cumhuriyet’in demokratikleştirilmesi”nin temel bir koşulu eşit kadın hakları olmalı.

Eğitim içeriğinin cinslere göre farklılaştırılması politikasının cinsiyetçi sonuçlar yarattığını bu verilerden açıkça görüyoruz. Farklı ve çok türlü eğitim seçeneklerini tercih eden bireylerin cinsiyetlerine göre sistemli olarak ayrışmasının cinsiyetçilik olduğunu açıkça görmek ve telafi edici tedbirler uygulamak gerek. Eğitimde var olan cinsiyetçilik bize hâlâ kızların annelik, ev yönetimi ve çocuk bakımı ile uyumlu eğitim almaları için erkek çocuklarından farklı eğitim gördüğünü kanıtlıyor. Bu cinsiyetçi anlayış bugün için çok sakıncalı hale gelmiş durumda. Eğitimde kalite ve düzey yükseldikçe kızların ortadan kaybolması hâlâ temel bir toplumsal gelişme ve demokrasi sorunu olarak masaya konmamış durumda. Oysaki bu sorun bugün için “Cumhuriyet’i demokratikleşmeyi” amaçlayanların ciddi sorunlarından biri olmalı. Kız çocukların sadece eğitime katılmış olmasını yeterli gören; eğitimde eşitsizlik sonucunun cinsler arasında eşitsiz toplumsal güç ve statü demek olduğunu dert edinmeyen “cinsiyet körlüğü”nü ortadan kaldırmak, “Cumhuriyet’in demokratikleştirilmesi” için kaçınılmaz bir adım olmalı. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında kimse kız çocuklarına “eğitimde kal, ama erkeklerle eşit koşulda değil” diyememeli. Eğitimle sağlanan bireysel ve toplumsal güç açısından kadınların erkeklere göre geride ve güvencesiz kalmasının erkek tahakkümünün, kadınların erkeklere yaşam ve geçim bağımlılığının temeli olduğu unutulmamalı. Sormak gerekiyor: Siyasetin karar verici aktörleri kadınlar eşit eğitim düzeyine ulaşmadan hangi demokrasiye, hangi toplumsal gelişmeye ulaşacaklarını sanıyorlar acaba?

*Prof. Dr.

1- https://data.tuik.gov.tr/Search/Search?text=Ne%20e%C4%9Fitimde%20ne%20istihdamda 

2- Eğitimle ilgili veriler için bkn: Mine Gögüş Tan, 2018, Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması; Raporun güncellenmiş metni için bkn: Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması 2017-2020 Güncellemesi; Eğitim Reform Girişimi (ERG), 2021, Öğrenciler ve Eğitime Erişim: Eğitim İzleme Raporu 2020.

3- Dinî eğitim verileri için bkn: Serpil Sancar, vd, 2018, Din Hizmetlerine Erişimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması; Raporun güncellenmiş metni için bkn: Din Hizmetlerine Erişimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması 2018-2020 Güncellemesi.

4,5 - Burs ve yurt verileri için bkn: Serpil Sancar vd, 2021, Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini İzleme Raporu 2019-2020

6- Fen bilimleri alanında eğitim verileri için bkn: Fatma Umut Beşpınar ve Ezgi Pehlivanlı Kadayıfçı, 2021, Bilim, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik Alanlarında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması.