Celal Karadoğan: Atomu parçalasak bile elimize para sıkıştırırlar

Celal Karadoğan: "Engelliler bir dönem lanetleniyordu, şimdi de melekleştiriliyor. Beni Avrupa'da festivalde durdurup, "İzin ver senin için İsa'ya dua edelim" dediler. 'Ben senin için etmiyorum da sen benim için ediyorsun?' dedim. Bu çok yaygın bir şey. Profesör ol, atomu parçala, tekerlekli sandalyede seni Taksim'e bırakalım, eline para sıkıştırırlar."

Kültigin Kağan Akbulut kultigin.akbulut@gmail.com

Celal Karadoğan'ı Twitter kullanıcıları bir süredir tanıyor. O engellilerin sosyal hayatta ve politikada karşılaştıklarını bazen sinirli, bazen de eğlenceli bir şekilde aktarıyor. Karadoğan, engellilere yönelik klişe söylemlerin dışında nasıl bir dil kurulabileceğini gösteriyor. Ancak onun sosyal medya dışında da çalışmaları var. Hatta asıl olarak orada insanlarla bağ kuruyor. Genç Engelliler Derneği olarak Türkiyeli ve mülteci çocukları spor aracılığıyla bir araya getiriyor.

Karadoğan'la engellilere yönelik algıyı ve çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle sizi tanıyalım. Neler yapıyorsunuz?

1980, Adana doğumluyum. Evliyim, dokuz yaşında Deniz adında bir oğlum var. Ailem 60'lı yıllarda Diyarbakır'dan Adana'ya göç etmiş. 12 Eylül darbesi sürecinde 10 aylıkmışım. O dönem aşılarım tam yapılamadığı için çocuk felci geçirmişim. Bu yüzden yüzde 86 bedensel engelliyim, tekerlekli sandalye kullanıyorum. Ortaokul mezunuyum. Lise eğitimi o dönem şimdiki kadar erişilebilir değildi. Ortaokulu bitirdiğim yıl tesadüf eseri tekerlekli sandalye basketbolu oynamaya başladım, dokuz yıl sürdü. Sonrasında da basketbolu bırakıp masa tenisi oynamaya başladım. Basketbol Milli Takımı'nda üç Avrupa Şampiyonası'na, masa tenisinde de bir kez Avrupa Şampiyonası'na katıldım. 60'dan fazla kere milli takım forması giydim.

2012'de Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar programına dahil edildim. 2013'te Birleşmiş Milletler Bin Yıl Kalkınma Hedefleri kapsamında beni dünyaya ilham veren 10 gönüllüden biri olarak gösterdiler. 2014'te dünyanın en büyük sosyal girişimcilik ağı Ashoka'nın global Ashoka Fellow ağına seçildim.

2003'te masa tenisi branşında katıldığım Avrupa Şampiyonası, Avrupa'daki sporcularla aramızdaki farkı anlamamı sağladı. Onlar çocukken spora başlamışlardı.

Çukurova Üniversitesi takımıyla, antrenman yaptım. Ancak ilerleyemeyeceğimi, Avrupa'daki sporcuların seviyesine gelemeyeceğimi anladım. Ne yapabilirim diye düşünüyordum. Normalde milliyetçilik duyguları gelişmemiş biriyim. Bununla da övünebilirim. Ama özellikle masa tenisinde Avrupa Şampiyonu olup ülkemin milli marşını duymak istiyordum. Ben bunu yapamıyorum ama bir engelli çocuğu yetiştirebilirim diye düşündüm. 2005'te Genç Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü'nü kurdum. İlk yıl yetkililerle görüşmeye çalıştık. Paralimpik oyunların, sporun ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştım ama hiçbir karşılık bulmadı.

KAMUNUN ENGELLİLERDEN BEKLEDİĞİ 'ALLAH RAZI OLSUN' DENMESİ

.

Onlar ne bekliyordu? Niye karşılık bulmadı?

Türkiye'de engelli hareketi 1960'larda başladı. Buna tam bir hareket denemez aslında, engelliler sivil topluma katıldı. 50-60 yıllık süreçte de engelliler bürokrasi, devlet ve yerel yönetim karşısında biat eden taraf oldu. Kamunun engellilerden beklediği "Allah razı olsun" denmesi, "hepimiz engelli adayıyız, engelli kardeşlerimizsiniz" denmesi, verilen hizmetin lütuf olarak görülerek teşekkür edilmesi. Engelliler ve kamu ilişkisi böyle oluşturulmuş.

Ama ben başka taraftaydım. 10 ay uğraştım, baktım kimsenin umurunda değil. Genç olmam da dezavantajdı. Türkiye'de gençlik atlatılması gereken, hastalıklı bir süreç olarak algılanıyor. Sözümüzü dinletemedim. Ben de olmuyor demek ki, dedim. Daha önce yaşadığım Kıbrıs'a dönüp çalışmaya başladım. 2006'da derneğimiz kağıt üzerinde duran ama çalışmayan bir derneğe dönüştü. O sırada eşimle tanıştım. 2007'de Adana'ya döndüm ve bir yıl sonra evlendik. Eşim de sivil toplumda olmak istiyorsan devam et dedi. İlk denemende yalnızdın ama şu an ben yanındayım, dedi. O zaman bir apartmanın altında 40 metrekarelik yer kiraladık. Bir masa tenisi masası buldum. İki çocuk ile sabahtan akşama kadar antrenman yaptırdım. Yeni evlenmiştim, paramız yoktu ama yapmak istediğim buydu. Tüm başarılarımın ardında eşimin desteği var.

Bu süreçte çalışmalarınız ilerledi. Sonrasında neler yaptınız?

2008 sonunda üniversiteden bir arkadaşım, Dünya Bankası'nın açtığı proje yarışmasından bahsetti. Destek alıp Sen de Yapabilirsin isimli projemizi yazdık. Projemiz 782 proje arasında fondan yararlanmaya hak kazanan 20 proje arasına girdi. Projenin final aşaması Bilgi Üniversitesinde yapıldı. Bu sayede gençlik alanında çalışan akademisyen Yörük Kurtaran'la tanıştım. Orada dinlediklerimden sadece engellilere yönelik değil, tüm gençlere yönelik çalışmam gerektiğini anladım.

Bu sırada yerel yönetimlerle bir bağınız oldu mu? Yerel yönetimlerden destek gördünüz mü?

Projenin bitmesine yakın Çukurova Belediye Başkanı Yıldıray Arıkan bizi davet etti. Ne istediğimizi sordu. Biz de park alanı istedik. "Sen bu kadar genci bir araya getirmişsin, ben size tesis yapacağım" dedi. Oradan çıkınca, bu kadar kolay mıydı, dedim. Hepimiz birbirimize sarıldık. Dünya Bankası projesini almamızla beraber sporcu sayımız da artmıştı. Ama Başkan bir ay sonra vazgeçti. Belediye Meclis toplantısında oylamada da reddedildi. Ben Başkan'a sözünü hatırlatınca da beni yaka paça çıkardılar dışarı.

Bunun üzerine önce basın açıklaması yaptık belediyenin önünde. Sonra iki sporcu arkadaşımla açlık grevi yaptık 2010'da. Sekiz günün sonunda anlaştık. Bize Çukurova ilçesinde, atıl bir yer vermişler. Bir gittik bölgenin bütün torbacıları orada.

Peki, ne yaptınız orada?

Ben de Adana çocuğuyum. Engelli insanlar genelde içe kapalı yaşarlar. Ben hayatım boyunca kendi yaşıtlarım gibi yaşadım. Bu yüzden bu çocuklarla uzlaşmayı denedim. Mahallenin çocukları çünkü, o çevrede oturuyorlar. Biz orada masa tenisini, Play Station'u, çayı ücretsiz yaptık. Ama dedik ki uyuşturucuyu bu parkta içmeyin. Gidecek yeri olmayanlar bizim orada takılmaya başladı ve içmedi. Polis zoru olmadan nasıl anlaşabiliriz diye düşündük. Bilgi Üniversitesi'nde katıldığım konuşmalardaki öğrendiklerim önemliydi. Bu çocuklar da 18 yaşın altında. Burada altı ayın sonunda çocuklar için güvenli bir alan yarattık. Şu anda da her gün engelli/engelsiz gençlerin farklılıklarıyla bir arada yaşadığı bir gençlik merkezimiz oldu.

Şu sıralar hangi alanda çalışmalar yapıyorsunuz?

Şu sıralar da Suriyeli engelli çocuklarla çalışıyoruz. Zor bir alan. Savaş yaralanmaları ve akraba evliliğinden dolayı Suriye halkı arasında engelli oranı çok yüksek. Uluslararası kurumlar da mülteciler arasında kaç engelli var bilmiyor. Ben Reyhanlı'dan Gaziantep'e kadar engelli çocuklarla tanıştım. Savaşta bacağı kopmuş, yanında bomba patlamış sağır olmuş, gözüne şarapnel çarpmış kör olmuş birçok gençle tanıştım. Akraba evliliğinden dolayı zihinsel engelli çocuk popülasyonu çok büyük. BM, UNICEF gibi kurumlar engellilere yönelik çalışmıyor. Ben hepsiyle konuşmaya çalışıyorum ama kurumlar işin vahametini anlamıyorlar. Sığınmacılar, yüzerek kaçmaya çalışalım, İstanbul'a gelip çalışalım gibi opsiyonlara sahip. Ama engellilerin böyle bir şansı yok. Engelli sığınmacıları özel eğitim programına dahil etmeye çalışıyoruz. Yeni Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un bu konuda hassasiyet gösterdiğini, adım atabileceğini düşünüyorum. 8 Eylül'de bu konun da gündeme alındığı bir toplantı yapılacak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından.

Onun dışında şu an atletizm takımımız var. Geçen sene Bedensel Engelliler Spor Fedarasyonu'nu protesto ettik ve yarışmalara katılmadık. Federasyonda da acayip işler dönüyor yıllardır. Tek bir örnek vereceğim. 23 yıllık Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu'nun bir engelli başkanı olmadı. Engelliler hep yancı olmuş. Kendini kurtarmış engelliler var, başkanın çevresinde dolaşıyor.

'ENGELLİ GENÇLERİN EN BÜYÜK SORUNU CİNSELLİK'

Sizce Türkiye'de engellilerin toplumsal hayata karışmasında temel etken ne olabilir?

Türkiye'de engelli bireylerin hayata karışmasının tek yolu örgün eğitimdir. Türkiye'de engelli bireylerin en büyük problemi de eğitimdir. Eğitim hakkı diğer insan haklardan ayrı olarak bireyin tüm yaşamsal haklara ulaşmasını sağlayan bir haktır. Diğer insan haklarından farkı budur. Bugün Türkiye üniversitelerinde eğitim gören öğrencilerin 10 binde 35'i engellilerden oluşuyor. Bu oran 13 milyon ilköğretim öğrencisinde ise yüzde 1,5. Engelli istihdamı konuşuluyor ama nasıl bir istihdam? Eğitim vermediğin kişiyi nerede istihdam edebilirsin? Engelliler hep çağrı merkezlerinde mi çalışsın, arşivde mi dursun? Engellilere biçtiğiniz yaşamsal rol bu mu? Eğitim almamış insanları nasıl istihdam edeceksiniz? Geçen gün bir tweet atmıştım. Çevrenizde akademisyen, CEO, yönetici engelli varsa bu tweet'in altına yazın dedim. Çok etkileşim almadı çünkü yok. Görme engelli avukat örnekleri geldi. Bana öğretmen söyleyin, banka müdürü söyleyin, akademisyen söyleyin.

Engelli gençler ne konuşuyor? Ne tartışıyorlar?

Yıllardır engelli gençlerle çalışıyorum. Neredeyse her günüm gençlerle birlikte geçiyor. Bire bir görüşmesek de Whatsapp'tan her gün mesajlaşıyoruz. Bana desen ki engelli gençlerin en büyük sorunu nedir? Cinselliktir. Ama bunu konuşamıyorsun. Bu mu yani engellilerin derdi, deniyor. Evet, bu. Her canlı için cinsellik meseledir. Bu da eğitimle çözülür. Herkes lise aşkını anlatır. Lisede aşık olursun, ilk kez öpüşürsün, üniversitede cinselliğini yaşarsın. Üniversite biter diploma alırsın, işin olur, para kazandığında bara, sinemaya gidersin ve hayata katılırsın. Örgün eğitimi güçlendirirsen bu da olur. Engelli gençler gerçek anlamda hayata katılır.

Ne zamandır Twitter kullanıcısısınız? Sizce engellilere yönelik algıyı değiştirmede sosyal medya nasıl bir rol üstlenebilir?

2010'dan bu yana Twitter kullanıcısıyım. Takipçisi olmayan sıradan bir kullanıcıydım. Geçtiğimiz mayısta evlilik yıl dönümümüzde fotoğraflı bir tweet attım. Bir anda takipçi sayım ona katlandı. Öyle olunca burası iyi bir kanal ve stratejik kullanabilirim, diye düşündüm. Açık konuşmak gerekirse, çok fazla linç geliyor ve ben de ayrımcı, cinsiyetçi, homofobik bir şeyle karşılaşınca sinirleniyorum. O an sivil toplumcu olduğumu, baba olduğumu, insan olduğumu bile unutuyorum. Övünerek söylemiyorum ama çok kavga etmişliğim vardır havalimanından sokağına kadar. Hakkımı sonuna kadar savunurum. Fakat anonim hesaplarla uğraşmak zor.

Sosyal medyanın engellilere dair bir dili var "Engelli kardeşlerimiz" şeklinde. Facebook'u kullanmıyorum bile. Bu engelli kardeşimiz için kaç beğeni gelir, engeliler için el ele diye paylaşımlar var. Ben saha çalışanı olduğum için bunlara zaman ayıramıyorum, laf yetiştiremiyorum.

'ROLÜMÜZ HEP SEVİMLİ KİŞİLİK'

.

Geçen gün engelli buz patencilerin maçını paylaştın, 'melek kardeşlerimiz' tabirini eleştirdin. Neden böyle bir söylem var sence?

Paylaşımlarımın çok etkili olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Mesele şu, bir araştırma yapsak, kendimizden başlasak. Mahkum deyince aklımıza ne geliyor? Özgürlüğü olmayan, belirli bir metrekarede yaşayan insan geliyor. Dünyanın her yerinde aynı cevabı alırız. Bütün dünyayı dolaşmadım ama dolaştığım yerler arasında engellilerle ilgili de insanların kafasında şu var: Aseksüel, başkalarının ilgisine ve desteğine muhtaç, kendi başına yetemeyen kişiler. Avrupa'daki engellilerin hakları, durumu iyi diyoruz. Ben Sziget Müzik Festivali'ne gittim iki kez eşimle. Rahat bırakın artık, dedim. Bir kadın gelip kucağıma oturuyor, yanımda eşim var. Herkes bira ısmarlıyor, içtiği sigarayı uzatıyor. Bizim rolümüz hep sevimli, mıncır kişilik.

Engellilere yönelik böyle bir bakış var. Bir dönem engelliler lanetleniyordu, şimdi de melekleştiriliyor. Beni Avrupa'da festivalde durdurup, "İzin ver senin için İsa'ya dua edelim" dediler. "Ben sana niye dua etmiyorum da sen bana ediyorsun?" dedim.

Türkiye'de nelerle karşılaştınız?

Rahmetli babam çok inançlı bir Müslüman'dı. 14 yaşıma geldiğimde babam her yere girip çıkıyorsun, en azından cuma namazına git dedi. Babamı da kırmamak adına gittim. Mithat Paşa Camiinde yaz günü dışarıda kıldım. Dağılma anında bir anda herkes ayaklandı, herkes kucağıma para atmaya başladı. En edilmeyecek küfürleri ederek attım paraları. Bu çok yaygın bir şey. Profesör ol, atomu parçala, tekerlekli sandalyede seni Taksim'e bırakalım, eline para sıkıştırırlar.

Peki, insanların bu bakışı nasıl değişir?

40 yaşında bir engelli olarak en büyük hayalim, otobüs durağında birinin "özür dilerim, saatinizi öğrenebilir miyim" diye sorması. Böyle bir şey olabilir mi? Yağmurlu havada otobüs beklerken adamın biri gelip senin sahibin yok mu, bu havada seni sokağa bırakmışlar diyor. Ben buna cevap vermezsem sonraki engelliye de aynı davranacak.

Şu an üniversitede üç öğrenci sporcum var, ben ortaokul zamanlarından beri çalışıyorum onlarla. Refah isminde Suriyeli engelli bir kızı var, iki yıldır antrenman yapıyoruz. Evden çıkarmayan bir babası vardı. Bir ay uğraştım kızı kulübe davet etmek için. Benim Refah'ı paralimpik oyunlar için yetiştirmem sosyal girişimcilik olarak görülmüyor. Ben sorduklarında sosyal girişimciyim diyorum ama makbul olmayanından.

Bundan sonra neler yapmayı planlıyorsunuz?

Adana'da 30 dönüm araziye gençlik merkezi yapıyoruz. Burası birinci yılın sonunda yaklaşık 17 bin çocuğa ve yaklaşık 600 bin TL'lik kaynağa ulaşacağımız bir mekan. Araştırmalarımız sonucu dünyada açılan sosyal girişim odaklı ilk gençlik merkezi olacak. Halı sahada Türk, Suriyeli, engelli, engelsiz gençler için spor alanı olacak. Akşamları da derneğimizin işletmesi olarak kiralanacak. Araziyi belediyeden aldık. Gençlik merkezini de kendi kıt kaynaklarımızla yapıyoruz. Sosyal girişimleri destekleyen Ashmore Foundation halı sahayı yaptırdı. Kalan kısmını da yerel kaynaklardan tamamlamaya çalışıyoruz. Ekimde açılışı yapmayı planlıyoruz. Sekiz yıldır CHP'li belediyelerle çalışıyorum. Bütün yaşama enerjimi, umutlarımı sıfıra indirdiler. Umarım bu projeyi düzgünce tamamlayabiliriz. Zira CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun temelini attığı, belediyenin sadece arazi verdiği ve reklamını yaptığı gençlik merkezini biz Genç Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü olarak yaptırıyoruz ama yine de belediye ile sorunlar yaşıyoruz. Bu sorunlar aşılmaz hale gelirse bu kez belediyenin değil CHP Genel Merkezi'nin önünde açlık grevi yapacağız. Maalesef durumumuz budur. Yani belediyelerin desteğiyle değil belediyelere rağmen çalışıyoruz. Ama çok umutluyuz. Bu model hayata geçtiğinde Gaziantep'de de İzmir'de de açabiliriz.

Tüm yazılarını göster