Bizim enerjimiz bize yeter!

Sadece son 20 yılda dünyanın batan gemisine yatırım yapmasaydık, doğaya ve insana değer verseydik, bu kadar kömür santralimiz, AVM’miz, HES’imiz olmayacaktı. Muhtemelen 2020 itibariyle bütün yeni kamu binaları, okullar, hastaneler, iş merkezleri ve konutlar sıfır enerjili olacaktı. Daha çok rüzgâr ve güneş olacaktı ama tekelleşmeyecekti.

Önder Algedik oalgedik@gazeteduvar.com.tr

Türkiye’nin çok açık bir 'iklimi değiştirme politikası' var. Geçen hafta açıklanan “İklim Değişikliği ile Mücadele Bildirgesi” ile bunu gördük!

'Bu sadece iktidarın politikası' deyip kendimizi sıyırmayalım. Aynı zamanda muhalefetin politikaları da iklimi değiştirmek üstüne ama kimse onlara söylemiyor.

Türkiye’nin iklimi değiştiren ekonomik alanlara kucak açmasının çok basit birkaç nedeni var ama o nedenlere kimse girmek istemiyor. Neden herkesin çimento, otomotiv, kömürü çağıran politikalara destek verdiklerini sorsak yeterli olacaktır.

Bu tartışmaların hepsi ile kesişen ve çok şey anlatan bir gösterge olarak iki konuyu paylaşacağım; yenilenebilir enerji hedefleri ve enerji verimliliği mevzuatının kronolojisi. Sadece bu iki kronolojiyi, süreci anlamaya çalışmak, soru sormak, sorgulamak ve yaşamımızla bağlantısını kurmak oldukça öğretici olacaktır.

Önce yenilenebilir enerji ile başlayalım. İçinde bulunduğumuz bin yıl, yenilenebilir enerjinin bin yılı olarak başladı. Rüzgâr ve güneş bu bin yılda patladı. 2000 yılında sadece dünyada 17,4 GW, yani 17 bin 400 MW rüzgâr enerjisi kurulu gücü varken, 1,3 GW yani 1.300 MW güneş enerjisi kurulu gücü vardı.

Türkiye de bu gelişmelerden etkilendi ve 2009 yılında 2023 yılı için rüzgârda 20 GW kurulu güç hedefi koydu. Sonra bu hedefi engellemek için elinden geleni yaptı. Geçen hafta 2023 hedefini 2030’a ertelediğini, 20 GW hedefini de 16 GW’a düşürdüğünü bir kez daha açıkladı. Rüzgardaki ertelemelerin ve küçültmelerin tarihini aşağıdaki tablodan görebilirsiniz.

Türkiye 2009’da güneş için hedef koymamıştı ama güneş her sabah doğuyordu. 2015’te 2019 yılı için 3 GW kurulu güç hedefi konuldu. Enerji belgeleri ile 2023 hedefi 10 GW olarak konmuştu. Ama iklim belgelerinde bu hedefler nedense 2030’a ötelendi.

Rüzgârı dizginlediler ve şu an Türkiye’nin 8,8 GW kurulu gücü var. Güneşi o kadar dizginlemelerine rağmen 6,7 GW’a ulaşmasına engel olamadılar. Ancak o kadar sıktılar ki, önümüzdeki dönemde güneş ve rüzgârda gelişmeden çok tekelleşme sinyalleri geliyor.

Bugün Türkiye’de 20,1 GW’lık kurulu güce sahip kömür santrali var. Bunun dörtte üçü 2000 yılından sonra eklendi. Yani Türkiye rüzgâr ve güneşi dizginleyip 15,5 GW kurulu güçte tutarken, 9 GW’ı ithal olmak üzere 15 GW civarı kömür santralinin önünü açtı. Peki dünyada güneş ve rüzgârda ne oldu? 2020 yılı itibariyle dünyada rüzgâr kurulu gücü 700 GW’ı aşarken güneş enerjisinde kurulu güç 800 GW’a dayandı.

Tabloda verdiğimiz kronoloji çok şeyi anlatıyor. Yenilenebilir enerjide tutarsız bir politika olmasından daha çok yenilenebilir enerjinin ötelendiğini bize söylüyor. Ama asıl söylenmeyen bu işin arkasında kömüre yol vermek olduğu çok açık.

SIFIR ENERJİLİ BİNALAR GELİYORDU!

Ama yenilenebilir enerji politikası tek başına yenilenebilir enerjiyi getirmez. Enerji bağımlığınız yüksek ise eliniz gizli gizli kömüre, gaza gider. Tıpkı ülkemizde olduğu gibi. O yüzden önce enerji verimliliği ve sonra yenilenebilir enerji bu işin reçetesidir. Bunu bilmeyenler iklim planı diye iklimi daha hızlı değiştiren projeksiyonlar yapar, politikalara salık verir.

Enerji verimliliği dediğimiz şey hayatın kendisidir aslında. Bir AVM’ye baktığınızda mesela, Karadeniz’de HES ile yok edilen bir vadi görürsünüz.

2007 yılında 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu çıkartıldı. Arkasından da ikincil mevzuat ile bunlar desteklendi. Sonrasında ne mi yapıldı? Hepsini geciktirmenin, ertelemenin yolu arandı. Sadece binalarda enerji verimliliği düzenlemesi olsaydı şimdi bütün yeni evler, hastaneler, iş merkezleri, ticari binalar deli gibi enerji yakan binalar değil, sıfır enerjili olacaktı. Böylece Türkiye’nin yakıt ithalatı düşecek, havası temizlenecekti. Ama iktidar buraya gelinmesin diye enerji kimlik belgesi gibi basit bir ilk adımı erteledi, erteledi, olmadı yine erteledi. Geçen hafta resmen uzaya gönderdi. 2030’a kadar süre tanıyacağını iklimle ilgili bir toplantıda açıkladı.

Detaya girmiyorum, sadece tabloyu paylaşıyorum. Binaların enerji karnesi olmadan, binalar için toplu olarak ve tek tek politika üretmeniz imkansız. Bilginin politik bir değer olduğunu bilen iktidar bunu erteliyor.

İktidara kızalım. Ama sadece merkezi iktidara kızıp gaza gelmeyelim. Çünkü ilgili mevzuatları muhalefetin belediyeleri de uygulamadı. Uygulasalar bugün iktidar böyle rahat ve sorumsuz davranabilir miydi? Örnek çıkmaması, emsalin olmaması iktidara yapılmış en büyük kıyak idi.

Sadece son 20 yılda dünyanın batan gemisine yatırım yapmasaydık, doğaya ve insana değer verseydik, bu kadar kömür santralimiz, AVM’miz, HES’imiz olmayacaktı. Muhtemelen 2020 itibariyle bütün yeni kamu binaları, okullar, hastaneler, iş merkezleri ve konutlar sıfır enerjili olacaktı. Daha çok rüzgar ve güneş olacaktı ama tekelleşmeyecekti.

İktidar ve iktidarlar enerji verimliliğinden nefret ettiler. Mesela ulaşımda enerji verimliliği mevzuatı uygulansaydı kentler ve kır asfalta boğulmazdı. Binalarda enerji verimliliği mevzuatı uygulansa böylesine kalitesiz binalar yapılmaz, kentler ve kır betona boğulmazdı. İthal kömür, petrol ve gaz için fosil yakıt tüccarlarına para vermek, bir o kadarını da devlete vermek zorunda kalmazdık. Tabii bunlar olsaydı ormanları katleden yenilenebilir projeleri de olmazdı, bu ayrı bir tartışma.

Türkiye bugün sıfır enerjili yollar, 1 değil 5 metrelik kaldırımlar, plastik gıda paketleri yerine aşevleri, AVM’ler yerine kütüphanelerin olduğu bir ülke olabilirdi. Ama onun yerine müteahhitleri, ama onların da en kötüsünü tercih etti. Yoksa bizim enerjimiz bize yeterdi.

 
Tüm yazılarını göster