Barış müzakerecisi Padraig O'Malley'den Türkiye analizi (2)

Barış müzakerecisi Padraig O'Malley, Kürt sorununun çözümü için tarafların er ya da geç masaya oturacağını söylüyor. O'Malley, "Konuşmaya hemen başlayabilirsiniz, ya da 20 sene sonra konuşmaya başlayabilirsiniz İkisi arasındaki tek fark, 20 sene sonra daha fazla insanın ölmüş olacağı gerçeğidir" diyor.

Özlem Akarsu Çelik oakarsucelik@gazeteduvar.com.tr

O bir ‘peacemaker’ yani barış müzakerecisi. Görevi, çatışmalı bölgelerde tarafları masaya oturtmak. Padraig O’Malley ile söyleşimizin ilk bölümünü dün yayınladık. Bugün ikinci ve son bölümü okuyacaksınız. Kendisi, Gezici Film Festivali’nin konuğu olarak Ankara’daydı. Festivalin bu yılki özel bölümlerinden biri “Barışa Giden Yollar”. Bu bölümde James Demo’nun dünya film festivallerini gezen filmi “The Peacemaker”(Arabulucu), Türkiye’de de ilk kez gösterildi. Filmin kahramanı O’Malley gösterimin ardından izleyicilerle sohbet etti.

Filmi izleyince barış elçisi olmanın hiç de kolay olmadığını bir kez daha göreceksiniz. Ancak insan içinde bulunduğu en depresif, en umutsuz anlarında dahi çok yaratıcı çözümler bulabiliyor. Sadece bu bile insana ve barışa olan inancımızı diri tutmaya yetiyor.

'ŞİDDET BARINDIRMAYAN MÜCADELE ZORDUR AMA BARIŞI GETİRİR'

Barışmak uzun yıllar süren çatışmanın ardından savaşmaktan daha mı zordur?

Eğer içinde şiddet barındırmayan bir mücadele yürütüyorsan bu zordur ama o barışı getirir. Türk Hükümeti barışın, bu ülkenin tek yolu ve en büyük çıkarı olduğuna karar verinceye kadar PKK liderleri yer altında kalacaklar. PKK bir çatışmasızlık ilan edecek ve Hükümet bu ateşkes döneminin gerçekten bir ateşkes oluğunu hissedecek. O zaman iki taraf da masaya oturabilir. Kendileri masaya oturana kadar da bazıları bu iki taraf arasında gidip gelecek. Benim gibi insanlar ve bunlar isimsiz insanlar olacak. Halk bunu hiçbir zaman bilmeyebilir ama alttan devam edecek bu görüşmeler. Genelde taraflar, devlet ve örgüt olarak düşünülür oysa masaya oturanlar insanlardır.

'HER İKİ TARAF DA HALKINI SÜRECE DAİR EĞİTMELİ'

Biz bunu yaşadık ve şimdi başladığımız noktadan daha kötü bir noktadayız ne yazık ki!

Bunu bir daha, bir daha belki 4-5 defa yaşayacaksınız. Bu bir daire! Filistinliler 1980’de İsrail’le görüşmeye oturdular. Sonra 2007’de, 2013’te, 2014’te oturdular ve yeniden oturacaklar ve tekrar başarısız olabilirler. Başarana kadar da devam edecek.

Çoğunlukla bu tür görüşmelerde şu olur, iki taraf bir anlaşmaya varır ama iki tarafın halkı da bu anlaşmayı kabul etmeyebilir. O zaman bu anlaşmanın bir anlamı kalmaz, çöker. Bu Güney Afrika’da da oldu. Mandela ve onun çevresindekiler kendi halklarından, Güney Afrika’daki siyahlardan ileri bir noktaya vardılar ama halk onları takip edemedi ve görüşmeleri bir süre durdurma kararı aldılar. Halkı o noktaya taşımaya çalıştılar ve bu süreyi kendi insanlarına ne yaptıklarını anlatmaya çalışmak için kullandılar.

Görüşmelerde şu çok önemli, her iki taraf da kendi halkını bu sürece dair eğitmeli. Örneğin Kolombiya’da bu olmadı. Halk bu görüşmenin dışında tutuldu ve sonunda 2 bin sayfalık bir barış anlaşması ortaya çıktı. Halk bu anlaşmanın ne içerdiğinden habersizdi. O zaman kırılır. İngiltere’de de bu oldu. Onlar da niçin oy kullandıklarını bilmiyorlardı. Barış anlaşmalarını halkına taşımalısın.

'ŞEFFAFLIK HERKESİN HERŞEYİ BİLMESİ ANLAMINA GELMEZ'

Bizde de müzakerelerin şeffaf yürütülmediği eleştirileri oldu.

Şeffaflık, herkesin her şeyi bilmesi anlamına gelmez. Hatta şeffaflık faydalı olmayabilir. Olması gereken şudur, her iki taraf da topluluk liderleri aracılığıyla kendi halkını görüşmeler hakkında bilgilendirmeli, halktan görüş almalı, o görüşmeleri halka taşımalı.

'PARLAMENTODA ÇÖZEMEYEBİLİRSİN AMA MASADA ÇÖZERSİN'

HDP ilk seçimde yüzde 13 oy aldı. Koalisyon nedense kurulamadı. Bombalar patladı, insanlar öldü, çatışmalar başladı. HDP yine Meclis’e girdi ama aldığı oy ve Meclis’e soktuğu milletvekili sayısı da azaldı. PKK yöneticisi HDP için, biz olmasaydık yüzde 5 bile alamazlardı açıklamasını yaptı. Bu tip açıklamalar demokratik siyasete inancı zayıflatmaz mı?

Bütün bunlar olabilir ama sonucu hiçbir zaman değiştirmez. Sorunu belki parlamentoda çözemezsin ama masada çözebilirsin. İrlanda’da da siyasi partiler vardı. Barışçıl çözümden yanaydılar ve Büyük Britanya parlamentosundaydılar ve bu sorunu çözmedi. IRA’nın Büyük Britanya parlamentosunda üyesi vardı. Yerel yönetimler de IRA tarafındaydı ama bunların hiçbiri çözüm için yeterli değildir. Bir taraf diğerini yok etmediği sürece savaşın durmayacağı algısı da yanlıştır. Eninde sonunda o masaya oturacaksın.

Kürtler bir ateşkes süreci başlattıklarında bunun tüm Kürt liderleri tarafından ortak bir karar olması gerekiyor. Eğer iyi bir lider, tek bir liderlik, birlikte karar verme süreci yoksa bir kısım buradan ayrılır. IRA’da bu oldu. Büyük bir IRA vardı, onun içinden üç ayrı fraksiyon çıktı ve birbirleriyle savaştılar.

Padraig O’Malley, barış görüşmelerinde halktan görüş alınması ve görüşmelerin halka taşınması gerektiğini belirtti.

'BAŞARISIZLIK BU İŞİN EN ÖNEMLİ PARÇALARINDAN'

Savaşan tarafların onca yükünü bunca yıldır nasıl taşıyorsunuz?

Ben hiçbir zaman sorunları çözmeye çalıştığımı düşünmedim. Benim yapmaya çalıştığım tek şey var o da insanları masaya oturmaya ikna etmek. Ben masaya oturmaya ikna ederim, problemleri onlar çözer. Başarısız olmak bu işin en önemli parçalarından biri. Demek ki zaman doğru değilmiş diye düşünürüm. Yaser Arafat’ın bir cümlesi vardı, İsrailliler masaya oturalım dediği zaman ‘henüz meyve olgunlaşmadı’ derdi.

'SİZİN DAHA ÇOK YOLUNUZ VAR'

Meyvenin olgunlaşması için 40 yıl yetmez mi?

IRA üyelerinin hepsi Birleşik İrlanda için öldüler. Şu anda IRA’nın liderlerinin hepsi Kuzey İrlanda Hükümetinin liderleri ve birleşik bir İrlanda yok. İrlandalılar 400 yıl savaştılar. Sizin daha çok yolunuz var. 1768, 1803, 1847, 1863, 1916, 1921’e kadar İngiliz Hükümetine kadar savaşıp sonra birbirleriyle savaşmaya başladılar. Hâlâ uğruna öldükleri Birleşik İrlanda yok. Yani onca insan bir hiç uğruna öldüler.

'MASA, HER İKİ TARAF İÇİN DE FEDAKÂRLIK DEMEKTİR'

Bir hiç uğruna öldüler demek çok ağır olmadı mı?

Bir sürü insan ölür. Her zaman öyledir. Sonuçta barış için masaya oturmak demek her iki tarafın da fedakârlık etmesi demektir. IRA üyeleri ‘bağımsız İrlanda’ için öldüler. Sonunda IRA çözümün bir parçası oldu ama o çözüm bağımsız İrlanda’yı getirmedi. Genç kadın ve erkekler eğer bağımsız bir İrlanda’yı düşüneceksek evet, boşuna ölmüş oldular. Şunu da söyleyebiliriz, onların ölümü çözümün bir parçasını yarattı, barış sürecini getirdi ve politik bir çözüme sebep oldular. Sonuçta IRA, Hükümetin bir parçası.

'SORUNLARI, AZINLIKLAR DEĞİL ÇOĞUNLUKLAR YARATIR'

Tarafsızlık tamam ama çoğunluğun azınlık üzerindeki tahakkümünü ne yapacağız?

Sorunları yaratanlar azınlıklar değil çoğunluklardır. Dolayısıyla bu sorunların kendilerinden kaynaklandığını kabul etmekte hep zorlanırlar.

'NATO ÜYELERİNİN ÇÖZÜM SÜRECİNE DÂHİL OLMASI GEREKİR'

Türkiye’nin son zamanlarda yaşadığı savrulma NATO ile ilişkilerini nasıl etkiler?

Türkiye, NATO’nun önemli bir üyesi. Normal koşullarda NATO’da Türkiye’nin Amerika’dan sonra en güçlü ikinci ülke olduğunu söylemek gerekir. NATO’ya üye diğer ülkeler Türkiye’nin içinde bulunduğu durum itibariyle Türkiye’ye karışmamaya devam ederlerse, Türkiye yaptıklarını yapmaya devam edebilir ve bundan yırtabileceğini düşünebilir.

Kuzey İrlanda’da Amerika’nın, Büyük Britanya’nın müttefiki olmasına karşın sorunların çözümü için Büyük Britanya’ya baskı uygulaması gerekiyordu. NATO’nun da Türkiye’ye ihtiyacı var ve çözüm için NATO üyesi ülkelerin bu sürece dâhil olması gerekir.

'KİMLİK SORUNU TÜRKİYE’YE ÖZGÜ BİR MESELE'

Türkiye’nin zaten pek demokrasiden, hak ve özgürlüklerden yana olmayan ekseninin hepten kaydığı yönünde bir endişe var son yıllarda.

Sizde başka bir problem var. Örneğin İrlanda’da İrlandalılar kim olduklarını bilirler. Bir gelenekleri vardır, mücadeleleri vardır. İngilizler de öyle. İngiliz olmak deyince dünyanın her yerinde neden bahsettiğiniz aşağı yukarı bilinir. Bence Türkiye halkının en temel sorunu bu. Türkiye halkının Osmanlı’dan bu yana böyle bir problemi var. Bu sorunların katmerlenmesine neden oluyor. Kimlik sorunu Türkiye’ye özgü bir mesele. Aslında siz ortaklıklarınızı ve birlikte inandığınız değerleri yeniden keşfetmelisiniz.

Bir mesaj verin dersek ne dersiniz?

Şu anda çözüme, konuşmaya hemen başlayabilirsiniz, şiddeti durdurabilirsiniz ya da 20 sene sonra konuşmaya başlayabilirsiniz ve şiddeti o zaman durdurursunuz. İkisi arasındaki tek fark, 20 sene sonra daha fazla insanın ölmüş olacağı gerçeğidir. Şiddetin olduğu çatışmalarda tek bir gerçek vardır: ölü insanlar!

'SANIRIM AMERİKALILAR DA YAKINDA MÜLTECİ OLACAKLAR (!)'

Siz de Amerika’da yaşıyorsunuz. Trump’la ne yapacaksınız?

Trump’ın seçilmesi Amerika için de tahmin edilemez bir durum yarattı, kimse ne olacağını bilmiyor. Sanırım Amerikalılar da yakında mülteci olacaklar (!) Tabii Putin’le Trump arasındaki ilişkinin nasıl şekilleneceği de önemli bir rol oynayacak. Trump’ın iktidarında bile olsa Amerikalılar kendilerini zor durumda bırakacak herhangi bir harekete girmeyecektir. Yani Trump’ın varlığı bile çok şeyi değiştirmeyecektir. Amerikan çıkarları öncelikli olacaktır.

Bir tahmin yürütmemiz gerekiyorsa ben Trump’ın Putin’le birlikte hareket edebileceğini ve önceliğinin IŞİD’in yok edilmesi olacağını, Esad’ın gitmesi için ağırlığını koyacağını düşünüyorum. Ancak Esad’ın gitmesi bile Suriye’deki savaşı engellemeyecektir. IŞİD’i yok edene kadar bombalamaktan başka hiçbir siyasi öngörüsü yok Trump’ın. Ancak otoriter hükümetlerin yanında olacak bir tavrı var, onlara karşı daha hoşgörülü olacaktır. İnsan haklarıyla ilgili olarak o kadar az açıklama yaptı ki, bu konuda hiç düşünmedi ve bu anlamda Erdoğan için daha sempatik bir figür olacaktır. Rusya hem Ukrayna’da hem de Balkanlar’da daha güçlü ve yeni hareketler yapabilir ve bunun karşısında NATO’nun daha güçlü hareket etmesi gerekir ama Türkiye’nin Rusya’ya yaklaşması NATO için tehlikeli hale gelebilir.

'TARAFLARIN BİRBİRLERİNİN ACISIYLA YÜZLEŞMESİ GEREKİYOR VE BU, BUGÜNKÜ KOŞULLARDA ZOR'

Tekrar olacak ama son bir kez daha sorayım, Türkiye için şu an umut yok mu?

Hem Türkler hem Kürtler uzun bir sürece başlıyorlar. Birbirlerinin acılarını görmek, yüzleşmekle karşı karşıya kalmaları gerekiyor, affetmeleri gerekiyor. En iyisi hemen yapmaları ama bugünkü koşullarda, Suriye’nin durumu ve Erdoğan’ın içinde bulunduğu kırılgan politik durumu düşünürsek bunun başlaması pek mümkün görünmüyor. Biraz daha normalleşirse mümkün.

Suriye savaşı sonuçlanırsa Suriye’deki Kürtlerin durumuyla ilgili olarak Türk Hükümeti buraya dâhil olacaktır. Bu aynı zamanda Türkiye’deki Kürtlerle müzakereye başlamanın da doğru zamanı olacaktır.

Şu anda Türkiye, Suriye’deki Kürtlerin orada bağımsız bir bölge oluşturmasına karşı çıkmak üzere tüm enerjisini konsantre etti. Bu uzun dönemli bir tehdit, Türkiye bunu böyle algılıyor. Ortadoğu’daki durum kaos olarak açıklanabilir. Yemen’de bir savaş var. İsrail ve Filistin çatışması devam ediyor. Suriye iç savaşı devam ediyor ve Irak… Bunların hepsi birbiriyle ilişkili. Bunların iki tarafında iki ayrı ülke var İran ve Suudi Arabistan. İkisi de bölgesel güç olma mücadelesini yaşıyor. Bunun üstünde de Rusya ile Amerika arasındaki güç dengeleri. Rusya İran tarafına doğru, Amerika da Suriye tarafına doğru yöneliyor. Bunların hepsini havaya atıp sonra tutmaya çalışmamız lazım. Bunların hepsini bir araya koymak çok zor.

Tüm yazılarını göster